64. Makale Paper 64
Evrimsel Renkli Irklar The Evolutionary Races of Color
64:0.1 (718.1) BU anlatım; yaklaşık bir milyon yıl önce, Andon ve Fonta’nın yaşadığı süre zarfından başlayarak Gezegensel Prens boyunca buz devrinin sonuna kadar geçen süreç içerisinde Urantia’nın evrimsel ırklarının hikâyesidir. 64:0.1 (718.1) THIS is the story of the evolutionary races of Urantia from the days of Andon and Fonta, almost one million years ago, down through the times of the Planetary Prince to the end of the ice age.
64:0.2 (718.2) İnsan ırkı neredeyse bir milyon yıl yaşındadır; onun öyküsünün ilk yarısı yaklaşık olarak Urantia’nın Gezegensel Prens-öncesi dönemine karşılık gelmektedir. Bu hikâyesinin daha sonraki yarısı; Gezegensel Prens’in varış zamanında ve altı renkli ırkın ortaya çıkış sürecinde başlamakta olup, yaklaşık olarak Eski Taş Devri olarak adlandırılan döneme karşılık gelmektedir. 64:0.2 (718.2) The human race is almost one million years old, and the first half of its story roughly corresponds to the pre-Planetary Prince days of Urantia. The latter half of the history of mankind begins at the time of the arrival of the Planetary Prince and the appearance of the six colored races and roughly corresponds to the period commonly regarded as the Old Stone Age.
1. Andonsal Yerliler ^top 1. The Andonic Aborigines ^top
64:1.1 (718.3) İlkel insan dünya üzerinde evrimsel ortaya çıkışını bir milyon yıldan biraz daha süre önce gerçekleştirmiştir; ve o, çeşit bir deneyime sahip olmuştur. O, aşağı düzey maymun kabileleri ile karışma tehlikesinden kurtulmayı içgüdüsel bir biçimde amaçlamıştır. Ancak o, deniz seviyesinden 30.000 fit yukarıda olan kurak Tibet kara yükseltileri nedeniyle doğuya doğru göç edememiştir; buna ek olarak o, bahse konu zaman zarfında Hint Okyanusu’na doğu yönünde açılan genişlemiş Akdeniz nedeniyle ne güneye ne de batıya hareket edebilmiştir; ve o kuzeye doğru ilerlerken, ilerleyen buz tabakaları ile karşılaşmıştır. Ancak göçlerin sürekliliği buz tarafından kesildiğinde ve ayrışan kabileler artan bir biçimde düşmancıl hale geldiğinde bile, daha ussal topluluklar aşağı düzeyde ussa ait olan ağaç sakini kıllı kuzenleri arasında yaşamak için güneye doğru hareket etme fikrini hiçbir zaman akıllarından geçirmemişlerdir. 64:1.1 (718.3) Primitive man made his evolutionary appearance on earth a little less than one million years ago, and he had a vigorous experience. He instinctively sought to escape the danger of mingling with the inferior simian tribes. But he could not migrate eastward because of the arid Tibetan land elevations, 30,000 feet above sea level; neither could he go south nor west because of the expanded Mediterranean Sea, which then extended eastward to the Indian Ocean; and as he went north, he encountered the advancing ice. But even when further migration was blocked by the ice, and though the dispersing tribes became increasingly hostile, the more intelligent groups never entertained the idea of going southward to live among their hairy tree-dwelling cousins of inferior intellect.
64:1.2 (718.4) İnsanın ilk dini duygularından birçoğu; sağında dağların, solunda denizin ve önlerinde buzun var olduğu bir biçimde bu coğrafi konumunun kapalı çevresi içinde savunmasız hissetmelerinden türemiştir. Ancak bu ilerleyici Andonsal unsurlar, güneyde bulunan alt düzey ağaç sakini akrabalarına dönmezlerdi. 64:1.2 (718.4) Many of man’s earliest religious emotions grew out of his feeling of helplessness in the shut-in environment of this geographic situation—mountains to the right, water to the left, and ice in front. But these progressive Andonites would not turn back to their inferior tree-dwelling relatives in the south.
64:1.3 (718.5) Bu Andonsal unsurlar, insan-olmayan akrabalarının alışkanlıklarına kıyasla ormanlardan uzak durdular. Ormanlarda insan her zaman kötüye gitmiştir; insan evrimi yalnızca etrafı açık ve yüksek enlemlerde gelişme göstermiştir. Açık kara yerleşkelerinin soğuğu ve açlığı; faaliyeti, icadı ve becerikli kaynak yaratımını beraberinde getirmiştir. Bu Andonsal kabileler, bahse konu çetin kuzey iklimlerinin zorlukları ve mahrumiyetleri ortasında mevcut insan ırkının önderleri olarak gelişirken; onların geri kalmış kuzenleri, öncül ortak köken yerleşkelerine ait güney sıcak iklim ormanlarında bolluk içerisinde yaşamaktaydılar. 64:1.3 (718.5) These Andonites avoided the forests in contrast with the habits of their nonhuman relatives. In the forests man has always deteriorated; human evolution has made progress only in the open and in the higher latitudes. The cold and hunger of the open lands stimulate action, invention, and resourcefulness. While these Andonic tribes were developing the pioneers of the present human race amidst the hardships and privations of these rugged northern climes, their backward cousins were luxuriating in the southern tropical forests of the land of their early common origin.
64:1.4 (718.6) Bu gelişmeler, yeryüzü bilimcilerinin tanımlamasıyla ilk olan, üçüncü buzul hareketi zamanında gerçekleşmiştir. İlk iki buzul hareketi, kuzey Avrupa’da geniş bir ölçekte meydana gelmemiştir. 64:1.4 (718.6) These events occurred during the times of the third glacier, the first according to the reckoning of geologists. The first two glaciers were not extensive in northern Europe.
64:1.5 (718.7) Buz devri döneminde İngiltere, Fransa ile kara ile bağlıydı; bunun yanı sıra daha sonra Afrika, Avrupa’ya Sicilya kara köprüsü ile bağlanmıştı. Andonsal göçlerin zamanında, İngiltere’nin kuzeyinden Avrupa ve Asya boyunca doğuda Cava Adası’na kadar devamlı bir kara yolu bulunmaktaydı; ancak Avustralya, kendisine ait özel hayvan türlerinin gelişimine daha ileri bir biçimde katkıda bulunan bir nitelikte tekrar tecrit edilmiş bir hale gelmişti. 64:1.5 (718.7) During most of the ice age England was connected by land with France, while later on Africa was joined to Europe by the Sicilian land bridge. At the time of the Andonic migrations there was a continuous land path from England in the west on through Europe and Asia to Java in the east; but Australia was again isolated, which further accentuated the development of its own peculiar fauna.
64:1.6 (719.1) 950.000 yıl önce Andon ve Fonta’nın soyları, doğu ve batı yönünde çok uzaklara göç etmişlerdir. Batı yönünde onlar, Avrupa üzerinden Fransa ve İngiltere’ye geçmişlerdir. Daha sonraki zamanlarda ise onlar, — Cava insanları olarak dünya üzerinde tanımlanmış biçimiyle — kemiklerinin böylece bulunduğu yer olan Cava Adası’na kadar doğu istikametinde ilerlemişler, ve bunun sonrasında ise Tazmanya’ya hareket etmişlerdir. 64:1.6 (719.1) 950,000 years ago the descendants of Andon and Fonta had migrated far to the east and to the west. To the west they passed over Europe to France and England. In later times they penetrated eastward as far as Java, where their bones were so recently found—the so-called Java man—and then journeyed on to Tasmania.
64:1.7 (719.2) Batıya giden topluluklar; geri kalmış hayvan kuzenleri ile oldukça kısıtlanmamış bir biçimde çiftleşmiş olan doğuya gidenlere kıyasla, karşılıklı atasal kökenin gelişmemiş ırk kollarıyla olumsuz bir biçimde daha az karışmış hale gelmişlerdir. Bu gelişmemekte olan bireyler, güneye doğru geçmiş ve burada aşağı düzey kabileler ile çiftleşmişlerdir. Daha sonra onların melez soylarının artan sayıdaki üyeleri, hızla nüfusu artan Andonsal insanlar ile çiftleşmek için kuzeye geri dönmüşlerdir; ve bu türden talihsiz birliktelikler, üstün ırk kolunu kuşkuya yer bırakmayan bir biçimde kötüleştirmiştir. Gün geçtikçe daha az sayıdaki ilkel yerleşkeler Nefes Verici’ye olan ibadetlerini yerine getirmişlerdir. Bu öncül doğuş medeniyeti yok olmakla karşı karşıya gelmiştir. 64:1.7 (719.2) The groups going west became less contaminated with the backward stocks of mutual ancestral origin than those going east, who mingled so freely with their retarded animal cousins. These unprogressive individuals drifted southward and presently mated with the inferior tribes. Later on, increasing numbers of their mongrel descendants returned to the north to mate with the rapidly expanding Andonic peoples, and such unfortunate unions unfailingly deteriorated the superior stock. Fewer and fewer of the primitive settlements maintained the worship of the Breath Giver. This early dawn civilization was threatened with extinction.
64:1.8 (719.3) Ve böylelikle bu durum gerçekliğini Urantia üzerinde en başından beri sürdürmüştür. Büyük gelecek vadeden medeniyetler; gittikçe gerileme göstermiş, ve üstün olan unsurlarının aşağı düzey varlıklarla kısıtlanmamış bir biçimde çiftleşmesine izin verme düşüncesizliği nedeniyle nihai olarak yok olmuşlardır. 64:1.8 (719.3) And thus it has ever been on Urantia. Civilizations of great promise have successively deteriorated and have finally been extinguished by the folly of allowing the superior freely to procreate with the inferior.
2. Foxhall Toplulukları ^top 2. The Foxhall Peoples ^top
64:2.1 (719.4) 900.000 yıl önce Andon ve Fonta’nın sanatı ve Onagar’ın kültürü, dünya üzerinden yok olmaya yüz tutmuştu; kültür, din ve hatta çakmaktaşı el işleri en düşük seviyesinde bulunmaktaydı. 64:2.1 (719.4) 900,000 years ago the arts of Andon and Fonta and the culture of Onagar were vanishing from the face of the earth; culture, religion, and even flintworking were at their lowest ebb.
64:2.2 (719.5) Bu zaman zarfı, alt düzey melez topluluklarının geniş sayıdaki üyelerinin güney Fransa’dan İngiltere’ye gelmiş oldukları dönemdir. Bu kabileler, oldukça geniş bir biçimde maymunsu orman yaratılmışlarına karışmışlardı ki, neredeyse insansı bir nitelikte bile bulunmamaktaydı. Onlar hiçbir dine sahip değillerdi; ancak onlar, ilkel çakmaktaşı işçileri olup, ateş yakmak için yeterli usa sahiplerdi. 64:2.2 (719.5) These were the times when large numbers of inferior mongrel groups were arriving in England from southern France. These tribes were so largely mixed with the forest apelike creatures that they were scarcely human. They had no religion but were crude flintworkers and possessed sufficient intelligence to kindle fire.
64:2.3 (719.6) Avrupa’da onları, soyları yakın bir süre içinde kuzey buzullarından Alpler’e ve güneyde Akdeniz’e uzanan bir biçimde tüm kıtaya yayılmış olarak bir bakıma daha üstün ve çeşitli insan toplukları takip etmiştir. Bu kabileler, tarafınızdan Heidelberg ırkı olarak adlandırılmaktadır. 64:2.3 (719.6) They were followed in Europe by a somewhat superior and prolific people, whose descendants soon spread over the entire continent from the ice in the north to the Alps and Mediterranean in the south. These tribes are the so-called Heidelberg race.
64:2.4 (719.7) Kültürel gerilemenin bu uzun süreci boyunca İngiltere’nin Foxhall topluluğu ve kuzeybatı Hindistan’ın Badonan kabileleri, Andon’un bazı geleneklerini ve Onagar kültürünün belirli kalıntılarını sürdürmeye devam etmişlerdir. 64:2.4 (719.7) During this long period of cultural decadence the Foxhall peoples of England and the Badonan tribes northwest of India continued to hold on to some of the traditions of Andon and certain remnants of the culture of Onagar.
64:2.5 (719.8) Foxhall insanları; batının en uç kısmında bulunmakta olup, Andonsal kültürün büyük bir kısmını elinde bulundurmayı başarmıştır; onlar aynı zamanda, Eskimolar’ın tarihi ataları olan soylarına geçirdikleri, çakmaktaşı işçilik bilgisini korumuşlardır. 64:2.5 (719.8) The Foxhall peoples were farthest west and succeeded in retaining much of the Andonic culture; they also preserved their knowledge of flintworking, which they transmitted to their descendants, the ancient ancestors of the Eskimos.
64:2.6 (719.9) Her ne kadar Foxhall insanlarının kalıntıları, İngiltere’de en son keşfedilecek unsurlar olsa da, bu Andonsal unsurlar gerçek anlamıyla bahse konu bölgeler içinde yaşamış ilk insan varlıklarıydı. Bu zaman zarfında kara köprüsünün hala Fransa’yı İngiltere’ye bağlamaktaydı; ve Andon soylarının öncül yerleşkelerinin birçoğu bahse konu sürecin öncül zamanlarındaki ırmak ve deniz kıyısı boyunca konumlandığı için, onların kalıntıları bu aşamada, İngiltere Kanalı ve Kuzey Denizi’nin sularının altında bulunmaktadır; ancak onların soylarının üç veya dört kolunun kalıntısı hala İngiliz sahilinde suyun üstünde barınmaktadır. 64:2.6 (719.9) Though the remains of the Foxhall peoples were the last to be discovered in England, these Andonites were really the first human beings to live in those regions. At that time the land bridge still connected France with England; and since most of the early settlements of the Andon descendants were located along the rivers and seashores of that early day, they are now under the waters of the English Channel and the North Sea, but some three or four are still above water on the English coast.
64:2.7 (720.1) Foxhall insanlarının daha ussal ve ruhsal olan üyelerinin birçoğu; ırksal üstünlüklerini muhafaza etmiş olup, kendilerine ait ilkel dini gelenekleri sürdürmüşlerdir. Ve bu insanlar, ilerleyen nesil kolları ile daha sonra karışmış olarak; geç bir buz istilasından sonra İngiltere’den batı yönünde ilerlemişler, ve çağdaş Eskimolar olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. 64:2.7 (720.1) Many of the more intelligent and spiritual of the Foxhall peoples maintained their racial superiority and perpetuated their primitive religious customs. And these people, as they were later admixed with subsequent stocks, journeyed on west from England after a later ice visitation and have survived as the present-day Eskimos.
3. Badonan Kabileleri ^top 3. The Badonan Tribes ^top
64:3.1 (720.2) Batıdaki Foxhall insanlarının yanı sıra, doğuda bir diğer kültür kurtuluş merkezi varlığını sürdürmekteydi. Bu topluluk, Andon’un büyük-büyük-büyük torunu olan, Badonan kabileleri arasındaki kuzeybatı Hint yükseltilerinin eteklerinde konumlanmıştı. Bu insanlar, Andon’un kurban âdetine hiçbir zaman sahip olmamış tek soyuydu. 64:3.1 (720.2) Besides the Foxhall peoples in the west, another struggling center of culture persisted in the east. This group was located in the foothills of the northwestern Indian highlands among the tribes of Badonan, a great-great-grandson of Andon. These people were the only descendants of Andon who never practiced human sacrifice.
64:3.2 (720.3) Bu Badonan yükselti unsurları; ormanlar ile çevrili, ırmaklarla kesilmiş ve av hayvanlarının bol olduğu geniş bir yaylayı ellerinde bulundurmaktaydı. Tibet’te bulunan kuzenlerinin bazıları gibi onlar; ilkel taş barakalarında, yamaç mağaralarında ve yarı-yeraltı geçitlerinde yaşamışlardır. 64:3.2 (720.3) These highland Badonites occupied an extensive plateau surrounded by forests, traversed by streams, and abounding in game. Like some of their cousins in Tibet, they lived in crude stone huts, hillside grottoes, and semiunderground passages.
64:3.3 (720.4) Kuzeyin kabileleri buzdan giderek daha fazla korkmaya başlayınca, kökenlerinin çıkış yerleşkeleri yakınında yaşayan varlıklar sudan oldukça korkar bir hale geldiler. Onlar, Mezopotamya yarımadasının kademeli bir biçimde okyanusa batmakta olduğunu gözlemlediler; ve her ne kadar suyun yüzeyine bir kaç defa çıkmış olsa da, bu ilkel ırkların gelenekleri denizin tehlikeleri ve dönemsel batışlar etrafında yoğunlaşmıştır. Ve bu korku, nehir taşması deneyimleri ile birlikte, yaşamak için onların neden yüksek yerleşkeleri güvenli bir bölge olarak tercih ettiklerini açıklamaktadır. 64:3.3 (720.4) While the tribes of the north grew more and more to fear the ice, those living near the homeland of their origin became exceedingly fearful of the water. They observed the Mesopotamian peninsula gradually sinking into the ocean, and though it emerged several times, the traditions of these primitive races grew up around the dangers of the sea and the fear of periodic engulfment. And this fear, together with their experience with river floods, explains why they sought out the highlands as a safe place in which to live.
64:3.4 (720.5) Badonan insanlarının doğusu olarak kuzey Hindistan’ın Siwalik Tepeleri’nde, dünya üzerinde herhangi bir yerde bulunabilecek insan ile çeşitli insan-öncesi topluluklar arasındaki geçiş türlerine en yakın fosiller bulunabilir. 64:3.4 (720.5) To the east of the Badonan peoples, in the Siwalik Hills of northern India, may be found fossils that approach nearer to transition types between man and the various prehuman groups than any others on earth.
64:3.5 (720.6) 850.000 yıl önce üstün Badonan kabileleri, aşağı düzey ve hayvansal komşularına karşı yöneltilmiş olan bir ölüm kalım savaşı başlatmışlardır. Yüz yıldan daha az bir süre içinde bu bölgelerin kıyı hayvan topluluklarının çoğu ya yok edilmiş veya güney ormanlara doğru göçe zorlanmıştır. Aşağı düzey varlıkların yok edilişi için girişilen bu mücadele, bahse konu çağın tepe kabilelerine küçük çaplı bir gelişim getirmiştir. Ve bu gelişen Badonansal nesil koluna ait melez soylar, Neanderthal ırkı olarak yeni bir biçimde ortaya çıkan insanlar biçiminde kendilerini göstermiştir. 64:3.5 (720.6) 850,000 years ago the superior Badonan tribes began a warfare of extermination directed against their inferior and animalistic neighbors. In less than one thousand years most of the borderland animal groups of these regions had been either destroyed or driven back to the southern forests. This campaign for the extermination of inferiors brought about a slight improvement in the hill tribes of that age. And the mixed descendants of this improved Badonite stock appeared on the stage of action as an apparently new people—the Neanderthal race.
4. Neanderthal Irkları ^top 4. The Neanderthal Races ^top
64:4.1 (720.7) Neanderthal unsurlar; mükemmel savaşçılar olup, oldukça fazla bir biçimde seyahat etmişlerdir. Onlar kademeli bir biçimde, kuzeybatı Hindistan’daki yükselti merkezlerinden; batıda Fransa’ya, doğruda Çin’e ve hatta güneyde kuzey Afrika’ya kadar bile yayılmışlardır. Onlar, evrimsel renk ırklarının göç zamanına kadar yaklaşık yarım milyon yıl boyunca dünya üzerinde üstünlük kurmuşlardır. 64:4.1 (720.7) The Neanderthalers were excellent fighters, and they traveled extensively. They gradually spread from the highland centers in northwest India to France on the west, China on the east, and even down into northern Africa. They dominated the world for almost half a million years until the times of the migration of the evolutionary races of color.
64:4.2 (720.8) 800.000 yıl önce av hayvanları bol bir miktarda bulunmaktaydı; filler ve hipopotamlara ek olarak ceylanın birçok türü, Avrupa’yı dolaşmıştır. Büyükbaş hayvanlar fazlasıyla mevcuttu; atlar ve kutlar her yerdeydi. Neanderthal unsurları, muhteşem avcılardı; Fransa’da ikamet eden kabileler, en başarılı avcılara eşlerini seçme geleneğini uygulayan ilk topluluktu. 64:4.2 (720.8) 800,000 years ago game was abundant; many species of deer, as well as elephants and hippopotamuses, roamed over Europe. Cattle were plentiful; horses and wolves were everywhere. The Neanderthalers were great hunters, and the tribes in France were the first to adopt the practice of giving the most successful hunters the choice of women for wives.
64:4.3 (721.1) Rengeyiği bu Neanderthal insanlar için; onlara yiyecek, giyecek ve — boynuzları ve kemiklerini onların çeşitli amaçlarda kullandıkları şekliyle --- el aletleri sağlayarak oldukça yararlı hayvanlardı. Onlar çok az bir kültüre sahiptiler; ancak onlar, Andon’un zamanındaki düzeylere neredeyse tamamen ulaşıncaya kadar çakmaktaşı elişini oldukça köklü bir biçimde geliştirdiler. Geniş çakmaktaşlarının tahta kulplara bağlanması tekrar tercih edilen bir yöntem haline gelip, baltalar ve sopalar olarak işlev gördü. 64:4.3 (721.1) The reindeer was highly useful to these Neanderthal peoples, serving as food, clothing, and for tools, since they made various uses of the horns and bones. They had little culture, but they greatly improved the work in flint until it almost reached the levels of the days of Andon. Large flints attached to wooden handles came back into use and served as axes and picks.
64:4.4 (721.2) 750.000 yıl önce dördüncü buzul tabakası güneye doğru hareketine devam etmekteydi. Geliştirilen yöntemleri ile Neanderthal unsurları; kuzey nehirlerini kaplayan buz tabakaları üzerinde delikler açıp, böylelikle bu deliklere gelen balıkları yakalamaya yetkindiler. Bu kabileler her zaman, bahse konu zaman zarfında Avrupa’daki en büyük istilasını gerçekleştirmekte olan, ilerleyen buzul tabakasından önce çekilmişlerdir. 64:4.4 (721.2) 750,000 years ago the fourth ice sheet was well on its way south. With their improved implements the Neanderthalers made holes in the ice covering the northern rivers and thus were able to spear the fish which came up to these vents. Ever these tribes retreated before the advancing ice, which at this time made its most extensive invasion of Europe.
64:4.5 (721.3) Bu dönemde Sibirya buzulu; kökenlerinin geldiği yer olan karalara geri döndüren bir biçimde ilkel insanları güneye doğru sürükleyerek, kendisinin güneydeki en kapsamlı ilerleyişini gerçekleştirmekteydi. Ancak insan varlıkları bu zaman zarfında oldukça farklılaşmışlardı ki, gelişmemekte olan maymunsal akrabalarıyla daha fazla karışmalarının tehlikesi büyük ölçüde azalmıştır. 64:4.5 (721.3) In these times the Siberian glacier was making its southernmost march, compelling early man to move southward, back toward the lands of his origin. But the human species had so differentiated that the danger of further mingling with its nonprogressive simian relatives was greatly lessened.
64:4.6 (721.4) 700.000 yıl önce dördüncü buzul istilası, Avrupa’nın tümünün en büyüğü olarak, gerileme dönemindeydi; insanlar ve hayvanlara kuzeye geri dönmekteydiler. İklim, serin ve nemliydi; ve ilkel insanlar tekrar Avrupa ve Afrika içerisinde gelişme gösterdi. Kademeli olarak ormanlar, oldukça yakın bir zamanda buzul ile kaplı olan kara parçası üzerinden kuzeye doğru yayıldı. 64:4.6 (721.4) 700,000 years ago the fourth glacier, the greatest of all in Europe, was in recession; men and animals were returning north. The climate was cool and moist, and primitive man again thrived in Europe and western Asia. Gradually the forests spread north over land which had been so recently covered by the glacier.
64:4.7 (721.5) Memeli yaşamı, büyük buzuldan çok az etkilenmiştir. Bu hayvanlar, buz ve Alpler arasında kalan dar kaya kemeri içinde varlıklarını sürdürmüşlerdir; ve buzulun geri çekilişi ile birlikte, tekrar Avrupa’nın tümüne hızlı bir biçimde yayılmışlardır. Afrika’dan Sicilya kara köprüsüyle Avrupa’ya; uzun dişli filler, geniş burunlu gergedanlar, sırtlanlar, ve Afrika aslanları gelmiştir. Ve bu yeni hayvanlar neredeyse bütünüyle, kılıç-dişli kaplanlar ve hipopotamları yok etmiştir. 64:4.7 (721.5) Mammalian life had been little changed by the great glacier. These animals persisted in that narrow belt of land lying between the ice and the Alps and, upon the retreat of the glacier, again rapidly spread out over all Europe. There arrived from Africa, over the Sicilian land bridge, straight-tusked elephants, broad-nosed rhinoceroses, hyenas, and African lions, and these new animals virtually exterminated the saber-toothed tigers and the hippopotamuses.
64:4.8 (721.6) 650.000 yıl öncesi, ılık iklimin devamlılığına şahit olmuştur. Buzullar arası dönemin ortasında Alpler o kadar ılık hale gelmiştir ki, neredeyse tüm buz ve kar tepelerinden arınmışlardır. 64:4.8 (721.6) 650,000 years ago witnessed the continuation of the mild climate. By the middle of the interglacial period it had become so warm that the Alps were almost denuded of ice and snow.
64:4.9 (721.7) 600.000 yıl önce buz, bahse konu zaman zarfının en kuzey noktasına gerilemiştir; ve birkaç bin yıllık bir duraklama döneminden sonra, beşinci genişlemesi döneminde tekrar güneye doğru hareket etmiştir. Ancak burada, elli bin yıllık dönem boyunca iklimde çok az bir değişiklik meydana gelmiştir. Avrupa’nın insanları ve hayvanları çok az bir değişikliğe uğramıştır. Önceki dönemin düşük yoğunluklu kuraklığı azalmış, ve alp buzulları ırmak vadilerine kadar inmiştir. 64:4.9 (721.7) 600,000 years ago the ice had reached its then northernmost point of retreat and, after a pause of a few thousand years, started south again on its fifth excursion. But there was little modification of climate for fifty thousand years. Man and the animals of Europe were little changed. The slight aridity of the former period lessened, and the alpine glaciers descended far down the river valleys.
64:4.10 (721.8) 550.000 yıl önce genişleyen buzul, tekrar insanlar ve hayvanları güneye doğru itmiştir. Ancak bu zaman zarfında, kuzeydoğu yönünde Asya’ya uzanan bir biçimde bulunan ve buz tabakası ile bu zamanın büyük ölçekte genişlemiş Akdeniz’in uzantısı Kara Deniz arasında yer alan geniş bir kara kemeri içinde büyük bir alan açığa çıkmıştır. 64:4.10 (721.8) 550,000 years ago the advancing glacier again pushed man and the animals south. But this time man had plenty of room in the wide belt of land stretching northeast into Asia and lying between the ice sheet and the then greatly expanded Black Sea extension of the Mediterranean.
64:4.11 (721.9) Dördüncü ve beşinci buzul hareketlerinin bu zamanı, Neanderthal ırklarının ilkel kültürünün daha ileri bir biçimde yayılışını gözlemlemiştir. Ancak orada o kadar küçük çaplı bir ilerleyiş gerçekleşmekteydi ki, Urantia üzerinde ussal yaşamın değişikliğe uğramış yeni ve dönüşümü gerçekleştirilmiş bir türünü üretme çabasının neredeyse başarısız olacağı gerçek bir anlamda açığa çıkmıştır. Neredeyse çeyrek milyon yıl boyunca bu ilkel insanlar, avcılıkla ve savaşlarla belirli yönlerdeki küçük çaplı gelişmelerle bir ilerleyip bir gerilemektelerdi; ancak bütüncül olarak onlar, üstün Andonsal soylarına kıyasla sürekli bir biçimde gerileme göstermekteydiler. 64:4.11 (721.9) These times of the fourth and fifth glaciers witnessed the further spread of the crude culture of the Neanderthal races. But there was so little progress that it truly appeared as though the attempt to produce a new and modified type of intelligent life on Urantia was about to fail. For almost a quarter of a million years these primitive peoples drifted on, hunting and fighting, by spells improving in certain directions, but, on the whole, steadily retrogressing as compared with their superior Andonic ancestors.
64:4.12 (721.10) Ruhsal olarak bu karanlık çağlar boyunca batıl inançlı insan türüne ait kültür en düşük düzeyine inmiştir. Neanderthal unsurları gerçekten, utanç verici bir batıl inancın ötesinde hiçbir dine sahip değillerdi. Onlar, özellikle pus ve sis olmak üzere, ölümden korkar gibi bulutlardan korkmaktaydı. Doğal güçlere karşı duyulan korkuya ait olan ilkel bir din kademeli olarak gelişirken, hayvanlara olan tapınma, av hayvanlarının bol oluşuyla birlikte bu insanların daha az yiyecek kaygısı duymalarını sağlayan bir biçimde, el aletlerindeki gelişmeyle birlikte azalmıştır; avcılıkla beraber gelen cinsel yaşam ödülleri, bu meziyetin gelişmesine büyük oranda katkı sağlayan eğilime sahip olmuştur. Korkunun bu yeni dini; bu doğal hava olaylarının arkasında görülmeyen güçleri yatıştırma girişimlerine yol açıp, daha sonra bu görülmez ve bilinmez fiziksel kuvvetleri tatmin etmek için insanların kurban verilmesiyle sonuçlanmıştır. Ve insanların kurban edilmesinin bu korkunç âdeti, yirminci yüz yıla kadar bile Urantia insanlarının daha geri insan toplulukları tarafından sürdürülmüştür. 64:4.12 (721.10) During these spiritually dark ages the culture of superstitious mankind reached its lowest levels. The Neanderthalers really had no religion beyond a shameful superstition. They were deathly afraid of clouds, more especially of mists and fogs. A primitive religion of the fear of natural forces gradually developed, while animal worship declined as improvement in tools, with abundance of game, enabled these people to live with lessened anxiety about food; the sex rewards of the chase tended greatly to improve hunting skill. This new religion of fear led to attempts to placate the invisible forces behind these natural elements and culminated, later on, in the sacrificing of humans to appease these invisible and unknown physical forces. And this terrible practice of human sacrifice has been perpetuated by the more backward peoples of Urantia right on down to the twentieth century.
64:4.13 (722.1) Bu öncül Neanderthal unsurları, neredeyse hiçbir biçimde güneşe ibadet edenler olarak tanımlanamazlar. Onlar bunun yerine karanlık korkusu içinde yaşamışlardır; onlar, karanlığın çöküşünden ölümcül bir korku duymuşlardır. Ay biraz ışıldar ışıldamaz, onlar bu korkularıyla başa çıkmaya başlamışlardır; ancak ayın karanlığında onlar paniğe kapılıp, ayın tekrar parıldaması için onu teşvik etmek amacıyla erkek ve kadınların en iyi türlerini ona kurban etmeye başlamışlardır. Öncül bir biçimde öğrendiklerine göre güneş düzenli bir biçimde geri dönerdi; ancak onlar, ayın geri dönüşünün yalnızca kurban verdikleri kabile akranları nedeniyle gerçekleştiğinin fikrine kapıldılar. Irk ilerledikçe, kendisi için kurban verilen güç ve kurbanlığın amacı ilerleyen bir biçimde değişiklik gösterdi; ancak dinsel törenin bir parçası olarak insanın kurban edilmesi uzun bir süre devam etmiştir. 64:4.13 (722.1) These early Neanderthalers could hardly be called sun worshipers. They rather lived in fear of the dark; they had a mortal dread of nightfall. As long as the moon shone a little, they managed to get along, but in the dark of the moon they grew panicky and began the sacrifice of their best specimens of manhood and womanhood in an effort to induce the moon again to shine. The sun, they early learned, would regularly return, but the moon they conjectured only returned because they sacrificed their fellow tribesmen. As the race advanced, the object and purpose of sacrifice progressively changed, but the offering of human sacrifice as a part of religious ceremonial long persisted.
5. Renkli Irklar’ın Kökeni ^top 5. Origin of the Colored Races ^top
64:5.1 (722.2) 500.000 yıl önce Hindistan’ın kuzeybatı düzlüklerine ait Badonan kabileleri, bir diğer ırk mücadelesine karıştı. Yüz yıldan fazla bir süre boyunca bu acımasız savaş dinmedi; ve bu uzun süren kavga sona erdiğinde, yalnızca yaklaşık yüz kadar aile hayatta kalmıştı. Ancak hayatta kalan bu insanlar, Andon ve Fonta’nın bu zaman zarfında yaşamış olan soylarının tümü içinde en ussal ve en arzu edilen bireylerdi. 64:5.1 (722.2) 500,000 years ago the Badonan tribes of the northwestern highlands of India became involved in another great racial struggle. For more than one hundred years this relentless warfare raged, and when the long fight was finished, only about one hundred families were left. But these survivors were the most intelligent and desirable of all the then living descendants of Andon and Fonta.
64:5.2 (722.3) Ve bu aşamada bahse konu dağ Badonan unsurları arasında yeni ve garip bir gelişme baş gösterdi. Bu zaman zarfında yerleşik dağ bölgesinin kuzeydoğu kesiminde bir erkek ve kadın ansızın, olağanüstü derecede ussa sahip bir aileyi dünyaya getirdi. Bu topluluk, Urantia’nın sahip olduğu altı renkli ırkın ataları biçimindeki, Sangik ailesiydi. 64:5.2 (722.3) And now, among these highland Badonites there was a new and strange occurrence. A man and woman living in the northeastern part of the then inhabited highland region began suddenly to produce a family of unusually intelligent children. This was the Sangik family, the ancestors of all of the six colored races of Urantia.
64:5.3 (722.4) On dokuz üyeden oluşan Sangik çocukları, sadece akranlarından daha akıllı değillerdi; aynı zamanlar onların derileri, güneş altında çeşitli renklere bürünen benzersiz bir eğilim sergilemişti. Bu on dokuz çocuğun beşi kırmızı, ikisi turuncu, dördü sarı, ikisi yeşil, dördü mavi ve geride kalan ikisi ise çivit rengindeydi. Bu renkler; çocuklar büyüdükçe daha belirgin hale gelmiş olup, gençler kabile akranları ile çiftleştiklerinde çocuklarının tümü Sangik ebeveynlerinin deri rengine sahip olan eğilim göstermiştir. 64:5.3 (722.4) These Sangik children, nineteen in number, were not only intelligent above their fellows, but their skins manifested a unique tendency to turn various colors upon exposure to sunlight. Among these nineteen children were five red, two orange, four yellow, two green, four blue, and two indigo. These colors became more pronounced as the children grew older, and when these youths later mated with their fellow tribesmen, all of their offspring tended toward the skin color of the Sangik parent.
64:5.4 (722.5) Urantia’nın altı Sangik ırkını ayrı bir biçimde irdelerken biz; ben bu aşamada, Gezegensel Prens’in yaklaşık olarak bu süreç zarfındaki varışına dikkat çektikten sonra dizinsel tarih anlatımını yarıda kesmekteyim. 64:5.4 (722.5) And now I interrupt the chronological narrative, after calling attention to the arrival of the Planetary Prince at about this time, while we separately consider the six Sangik races of Urantia.
6. Urantia’nın Altı Sangik Irkı ^top 6. The Six Sangik Races of Urantia ^top
64:6.1 (722.6) Olağan bir evrimsel gezegen üzerinde altı evrimsel renkli ırk teker teker ortaya çıkmaktadır; kırmızı insan ilk olarak evrimleşir, ve çağlar boyunca o, kendisini takip eden renkli ırkların ortaya çıkışına kadar dünyayı dolaşır. Urantia üzerinde altı ırkın tümünün eş zamanlı olarak ve tek bir aile içinde ortaya çıkışı oldukça sıra dışıydı. 64:6.1 (722.6) On an average evolutionary planet the six evolutionary races of color appear one by one; the red man is the first to evolve, and for ages he roams the world before the succeeding colored races make their appearance. The simultaneous emergence of all six races on Urantia, and in one family, was most unusual.
64:6.2 (723.1) Daha önceki Andonsal unsurların Urantia üzerindeki ortaya çıkışı da Satania içinde yeni gözlenen bir olguydu. Yerel sistem içindeki başka hiçbir dünya üzerinde irade sahibi yaratılmışlarının bu türden bir ırkı, evrimsel renk ırklarından önce evrimleşmemişti. 64:6.2 (723.1) The appearance of the earlier Andonites on Urantia was also something new in Satania. On no other world in the local system has such a race of will creatures evolved in advance of the evolutionary races of color.
64:6.3 (723.2) 1. Kırmızı insan. Bu insanlar, birçok açıdan Andon ve Fonta’dan üstün bir biçimde insan ırkının dikkate değer türleriydiler. Onlar; en ussal topluluklardan biri olup, bir kabile medeniyeti ve hükümetini geliştiren Sangik çocuklarının ilki oldular. Onlar her zaman tek eşlilerdi; melez soyları ile nadiren çok eşliliği tercih etmişlerdir. 64:6.3 (723.2) 1. The red man. These peoples were remarkable specimens of the human race, in many ways superior to Andon and Fonta. They were a most intelligent group and were the first of the Sangik children to develop a tribal civilization and government. They were always monogamous; even their mixed descendants seldom practiced plural mating.
64:6.4 (723.3) Daha sonraki zamanlarda onlar, Asya’da bulunan sarı ırk kardeşleri ile ciddi ve uzun yıllar süren kargaşalar yaşamışlardır. Onlar, yay ve okun öncül icadını bu mücadelelerde kullanmışlardır; ancak ne yazık ki onlar, kendi aralarında savaş eğiliminin büyük bir kısmını atalarından almışlardır; ve bu mücadelelerden böylece zayıf düşmeleri nedeniyle sarı ırkın onları Asya kıtasından uzaklaştırması mümkün hale gelmiştir. 64:6.4 (723.3) In later times they had serious and prolonged trouble with their yellow brethren in Asia. They were aided by their early invention of the bow and arrow, but they had unfortunately inherited much of the tendency of their ancestors to fight among themselves, and this so weakened them that the yellow tribes were able to drive them off the Asiatic continent.
64:6.5 (723.4) Yaklaşık olarak seksen beş yıl önce kırmızı ırkın görece saf nitelikte bulunan kalıntıları topluca bir biçimde Kuzey Amerika’ya dağıldı; Berin kara köprüsünün batışından kısa bir süre sonra onlar böylece tecrit edilmiş bir hale geldiler. Ancak Sibirya, Çin, merkezi Asya, Hindistan ve Avrupa boyunca onlar, diğer ırklar ile karışan ırk kollarının çoğunu geride bırakılmışlardır. 64:6.5 (723.4) About eighty-five thousand years ago the comparatively pure remnants of the red race went en masse across to North America, and shortly thereafter the Bering land isthmus sank, thus isolating them. No red man ever returned to Asia. But throughout Siberia, China, central Asia, India, and Europe they left behind much of their stock blended with the other colored races.
64:6.6 (723.5) Kırmızı insan Amerika’ya hareket ettiği zaman, öncül kökenine ait öğretiler ve geleneklerin çoğunu beraberinde getirdi. Onun doğrudan ataları, Gezegensel Prens’in dünya yönetim merkezine ait daha sonraki etkinlikleriyle haberdar bir halde bulunmaktalardı. Ancak Amerika kıtalarına ulaşmalarından kısa bir süre sonra kırmızı insanlar, bu öğretilerin içeriğini kaybetmeye başladılar; ve ussal ve ruhsal kültür bakımından orada büyük bir düşüş meydana gelmişti. Yakın bir zaman içerisinde bu insanlar, kendi aralarında gerçekleşen o kadar şiddetli bir savaşa tekrar düşmüşlerdi ki; bu kabile savaşlarının, göreceli olarak saf nitelikteki kırmızı ırkın bahse konu son unsurlarının hızlı yok oluşlarıyla sonuçlanacağı belirginleşti. 64:6.6 (723.5) When the red man crossed over into America, he brought along much of the teachings and traditions of his early origin. His immediate ancestors had been in touch with the later activities of the world headquarters of the Planetary Prince. But in a short time after reaching the Americas, the red men began to lose sight of these teachings, and there occurred a great decline in intellectual and spiritual culture. Very soon these people again fell to fighting so fiercely among themselves that it appeared that these tribal wars would result in the speedy extinction of this remnant of the comparatively pure red race.
64:6.7 (723.6) Bu büyük gerileme nedeniyle kırmızı insanlar, altmış beş yıl önce Onamonalonton önderleri ve ruhsal kurtarıcıları olarak ortaya çıkana kadar, kaderlerine terk edilmiş bir görünüme sahip oldular. O; Amerikalı kırmızı insanlara geçici barışı getirmiş olup, onların önceden sahip olduğu “Büyük Ruhaniyet” ibadetini canlandırmıştır. Onamonalonton; doksan altı yıl yaşamış olup, yönetim merkezini California’nın büyük kızılağaçları arasında idare etmiştir. Onun daha sonraki soylarının çoğu, Kara Ayak Kızılderilileri olarak bu güne kadar gelmiştir. 64:6.7 (723.6) Because of this great retrogression the red men seemed doomed when, about sixty-five thousand years ago, Onamonalonton appeared as their leader and spiritual deliverer. He brought temporary peace among the American red men and revived their worship of the “Great Spirit.” Onamonalonton lived to be ninety-six years of age and maintained his headquarters among the great redwood trees of California. Many of his later descendants have come down to modern times among the Blackfoot Indians.
64:6.8 (723.7) Zaman geçtikçe Onamonalonton’un öğretileri belirsiz gelenekler haline dönüşmeye başladı. Öldürücü savaşlar devam etti, ve bu büyük öğretmen zamanından sonra başka herhangi bir önder onların arasında evrensel bir barışı hiçbir zaman sağlayamadı. Daha fazla us sahibi olan ırk kolları artan bir biçimde bu kabilesel mücadelelerde ortadan kaybolmuştur; eğer böyle olmasaydı büyük bir medeniyet, bu yetkin ve us sahibi olan kızıl insanlar tarafından Kuzey Amerika kıtası üzerinde kurulabilirdi. 64:6.8 (723.7) As time passed, the teachings of Onamonalonton became hazy traditions. Internecine wars were resumed, and never after the days of this great teacher did another leader succeed in bringing universal peace among them. Increasingly the more intelligent strains perished in these tribal struggles; otherwise a great civilization would have been built upon the North American continent by these able and intelligent red men.
64:6.9 (723.8) Çin’den Amerika’ya geçtikten sonra kuzey kırmızı insanı; beyaz insan tarafından daha sonra keşfedilene kadar, (Eskimolar dışında) diğer dünya etkilerinin hiçbiriyle tekrar iletişim haline geçmemiştir. Kırmızı insanın daha sonraki Âdemsel ırk kolunun karışımı ile gelişme olanağını neredeyse tamamen kaçırmış olması kendi ırkları adına en talihsiz durumdu. Böyle olduğu için kırmızı insan; beyaz insanı yönetememiş, ve gönüllü bir biçimde ona hizmet etmemiştir. Böyle bir durumda eğer iki ırk birbirine karışmıyorsa, biri veya diğeri yok olmakla yüzleşmektedir. 64:6.9 (723.8) After crossing over to America from China, the northern red man never again came in contact with other world influences (except the Eskimo) until he was later discovered by the white man. It was most unfortunate that the red man almost completely missed his opportunity of being upstepped by the admixture of the later Adamic stock. As it was, the red man could not rule the white man, and he would not willingly serve him. In such a circumstance, if the two races do not blend, one or the other is doomed.
64:6.10 (723.9) 2. Turuncu insan. Bu ırkın olağanüstü niteliği, ne olursa olsun yapılandırma arzusu olarak — yalnızca kabilelerinin ne kadar yüksek yığını elde edecekleri görmek için bile kayaların geniş yığınlarını üst üste dizen bir biçimde — inşa etmenin özel bir dürtüsüne sahip olmalarıydı. Her ne kadar onlar ilerleyici bir topluluk olmasa da, Prens’in okullarından ve onun eğitim için gönderdiği temsilcilerden fazlasıyla yararlanmışlardır. 64:6.10 (723.9) 2. The orange man. The outstanding characteristic of this race was their peculiar urge to build, to build anything and everything, even to the piling up of vast mounds of stone just to see which tribe could build the largest mound. Though they were not a progressive people, they profited much from the schools of the Prince and sent delegates there for instruction.
64:6.11 (724.1) Kızıl ırk, Akdeniz batıya doğru çekilirken güney yönündeki Afrika’ya kadar sahil şeridini izleyen ilk topluluktu. Ancak onlar hiçbir zaman Afrika içinde elverişli bir yerleşkeyi ellerinde bulunduramamış olup, daha sonra buraya ulaşan yeşil ırk tarafından yok edilmişlerdir. 64:6.11 (724.1) The orange race was the first to follow the coast line southward toward Africa as the Mediterranean Sea withdrew to the west. But they never secured a favorable footing in Africa and were wiped out of existence by the later arriving green race.
64:6.12 (724.2) Sonları yaklaştığında bu insanlar, kültürel ve ruhsal temellerinin çoğunu kaybetmişlerdir. Ancak orada, bu talihsiz ırkın üstün aklı olarak, Porshunta’nın bilge önderliğinin sonucunda daha yüksek yaşamın yeniden canlanışı gerçekleşmiştir; Porshunta, yaklaşık olarak üç yüz bin yıl önce Armageddon’da ki yönetim merkezinde onlara hizmet etmiştir. 64:6.12 (724.2) Before the end came, this people lost much cultural and spiritual ground. But there was a great revival of higher living as a result of the wise leadership of Porshunta, the master mind of this unfortunate race, who ministered to them when their headquarters was at Armageddon some three hundred thousand years ago.
64:6.13 (724.3) Turuncu ve yeşil ırklar arasında yaşanan en son büyük çaplı mücadele, Mısır’da aşağı Nil vadi bölgesinde meydana geldi. Bu uzun yıllar baskın niteliğini koruyan savaş, yaklaşık olarak yüz yıl sürdü; ve bu savaş sona erirken, turuncu ırkın çok az üyesi hayatta kalabildi. Bu insanların geride kalan parçalanmış unsurları, yeşil ırk ve daha sonra gelen çivit renkli ırkın üyelerine karışmışlardır. Ancak bir ırk olarak turuncu insan, yaklaşık olarak yüz bin yıl önce ortadan bütünüyle kaybolmuştur. 64:6.13 (724.3) The last great struggle between the orange and the green men occurred in the region of the lower Nile valley in Egypt. This long-drawn-out battle was waged for almost one hundred years, and at its close very few of the orange race were left alive. The shattered remnants of these people were absorbed by the green and by the later arriving indigo men. But as a race the orange man ceased to exist about one hundred thousand years ago.
64:6.14 (724.4) 3. Sarı insan. İlkel sarı kabileler, yerleşik toplulukları meydana getirerek sürek avcılığını bırakan ve tarıma dayalı bir ev yaşamını geliştiren ilk toplum birimleridir. Ussal olarak onlar, kırmızı insandan bir ölçüde daha aşağı bir düzeyde bulunmaktaydı; ancak toplumsal bir biçimde ve gösterilen işbirliği içerisinde onlar, köklü medeniyet bakımından Sangik insanlarının tümünden üstün olduklarını kanıtladılar. Çeşitli kabilelerin göreceli bir barış içerisinde yaşamayı öğrendikleri bir biçimde kardeşsel bir ruhaniyet geliştirdikleri için onlar, Asya’ya kırmızı ırkın kademeli olarak yayılışından önce onları uzaklaştırmaya yetkin bir konumda bulunmuşlardır. 64:6.14 (724.4) 3. The yellow man. The primitive yellow tribes were the first to abandon the chase, establish settled communities, and develop a home life based on agriculture. Intellectually they were somewhat inferior to the red man, but socially and collectively they proved themselves superior to all of the Sangik peoples in the matter of fostering racial civilization. Because they developed a fraternal spirit, the various tribes learning to live together in relative peace, they were able to drive the red race before them as they gradually expanded into Asia.
64:6.15 (724.5) Onlar, dünyanın ruhsal yönetim merkezlerine ait olan etkilerden, Caligastia başkaldırışını takiben gerçekleşen büyük karanlığa kadar yaşamışlardır; ancak bu insanlar arasında yaklaşık yüz bin yıl önce Singlangton bu kabilelerin önderliğini üstlenip “Tek Doğruluk” ibadetini duyurduğu zaman zarfında muhteşem bir çağ ortaya çıkmıştır. 64:6.15 (724.5) They traveled far from the influences of the spiritual headquarters of the world and drifted into great darkness following the Caligastia apostasy; but there occurred one brilliant age among this people when Singlangton, about one hundred thousand years ago, assumed the leadership of these tribes and proclaimed the worship of the “One Truth.”
64:6.16 (724.6) Sarı ırka ait göreceli fazla sayıdaki unsurların hayatta kalışı, sahip oldukları kabileler arası barıştan kaynaklanmıştır. Singlangton’un zamanından çağdaş Çin’e kadar sarı ırk, Urantia’nın milletleri arasında daha fazla barışsal bir döneme sahip olmuş bir topluluk içinde sınıflanmıştır. Bu ırk, daha sonra aktarılan Âdemsel nesil kolunun küçük ama yetkin bir mirasını devralmıştır. 64:6.16 (724.6) The survival of comparatively large numbers of the yellow race is due to their intertribal peacefulness. From the days of Singlangton to the times of modern China, the yellow race has been numbered among the more peaceful of the nations of Urantia. This race received a small but potent legacy of the later imported Adamic stock.
64:6.17 (724.7) 4. Yeşil insan. Yeşil ırk, ilkel insanların en yetkisiz topluluklarından biriydi; ve onlar, farklı doğrultulara yaptıkları geniş çaplı göçler nedeniyle güçsüz düşmüşlerdi. Parçalanışlarından önce bu kabileler, yaklaşık olarak üç yüz elli bin yıl önce, Fantad’ın önderliği altında kültürün geniş ölçekli bir canlanışını deneyimlemişlerdir. 64:6.17 (724.7) 4. The green man. The green race was one of the less able groups of primitive men, and they were greatly weakened by extensive migrations in different directions. Before their dispersion these tribes experienced a great revival of culture under the leadership of Fantad, some three hundred and fifty thousand years ago.
64:6.18 (724.8) Yeşil ırk üç büyük topluluğa ayrılmaktadır. Kuzey kabileleri, sarı ve mavi ırklar tarafından bastırılmış, köleleştirilmiş ve onların üyelerine karışmıştır. Doğu topluluğu; bahse konu zamanların Hintli toplulukları ile çoğalmış olup, bu toplulukların kalıntıları hala onlar arasında yaşamaya devam etmektedir. Güney milleti, kendilerine neredeyse eşit seviyedeki alt düzeyde bulunan turuncu kardeşleri tarafından yok edildikleri, Afrika’ya girmişlerdir. 64:6.18 (724.8) The green race split into three major divisions: The northern tribes were subdued, enslaved, and absorbed by the yellow and blue races. The eastern group were amalgamated with the Indian peoples of those days, and remnants still persist among them. The southern nation entered Africa, where they destroyed their almost equally inferior orange cousins.
64:6.19 (724.9) Birçok açıdan bu iki topluluk bu mücadele içerisinde eşit bir düzeyde bulunmaktaydı; çünkü onların her biri, birçok önderlerinin sekiz ve dokuz fit yüksekliğinde boya sahip olduğu biçimde, dev özellikli ırk kollarını taşımıştı. Yeşil insanın bu dev ırk kolları, bahse konu güney veya diğer bir değişle Mısır milletiyle büyük ölçüde sınırlıydı. 64:6.19 (724.9) In many ways both groups were evenly matched in this struggle since each carried strains of the giant order, many of their leaders being eight and nine feet in height. These giant strains of the green man were mostly confined to this southern or Egyptian nation.
64:6.20 (725.1) Mücadeleden zaferle ayrılan yeşil insanın geride kalanları ilerleyen zamanlarda, ırk dağılımının kökensel Sangik merkezinden gelişen ve buradan göç eden renkli ırkların sonuncusu olarak, çivit renkli ırk tarafından onlara karışmıştı. 64:6.20 (725.1) The remnants of the victorious green men were subsequently absorbed by the indigo race, the last of the colored peoples to develop and emigrate from the original Sangik center of race dispersion.
64:6.21 (725.2) 5. Mavi insan. Mavi insan mükemmel bir topluluktu. Onlar; öncül olarak mızrağı icat etmiş olup, ilerleyen zamanlarda çağdaş medeniyetin sanat kollarının birçoğuna ait ilk örneklerini ürettiler. Mavi insan, kırmızı insanın beyin gücüyle birleşen bir biçimde sarı ırkın ruh ve duygusuna sahipti. Âdemsel soylar, daha sonra mevcudiyetlerini devam ettiren ırkların tümüne onları tercih etmiştir. 64:6.21 (725.2) 5. The blue man. The blue men were a great people. They early invented the spear and subsequently worked out the rudiments of many of the arts of modern civilization. The blue man had the brain power of the red man associated with the soul and sentiment of the yellow man. The Adamic descendants preferred them to all of the later persisting colored races.
64:6.22 (725.3) İlk mavi insanlar; Prens Caligastia’nın yönetim görevlilerine ait öğretmenlerin iknalarına karşılık vermekte olup, bu başkaldıran önderlerin daha sonraki sapkın öğretileri sebebiyle büyük bir kafa karışıklığına itilmişlerdir. Diğer ilkel ırklar gibi onlar hiçbir zaman, Caligastia’nın ihanetinin yarattığı buhrandan bütüncül bir anlamda kurtulamamışlardır; buna ek olarak onlar, kendileri arasında savaşa girişme eğilimlerini hiçbir zaman bütünüyle yenememişlerdir. 64:6.22 (725.3) The early blue men were responsive to the persuasions of the teachers of Prince Caligastia’s staff and were thrown into great confusion by the subsequent perverted teachings of those traitorous leaders. Like other primitive races they never fully recovered from the turmoil produced by the Caligastia betrayal, nor did they ever completely overcome their tendency to fight among themselves.
64:6.23 (725.4) Caligastia’nın görevden alınmasından yaklaşık olarak beş yüz yıl sonra, ilkel bir türde geniş çaplı bir eğitim ve din canlanışı meydana gelmiştir; ancak yine de bu canlanma, gerçek ve yararlı bir sonucu beraberinde getirmemiştir. Orlandof; mavi ırkın büyük bir öğretmeni haline gelmiş, “Yüce Baş İdareci” ismi altında gerçek Tanrı’ya olan ibadet için kabilelerin birçoğunu yönlendirmiştir. Bu durum; bahse konu ırkın Âdemsel ırk kolunun karışımı sonucunda oldukça geniş bir ölçekte geliştirildiği daha sonraki zaman zarfına kadar, mavi insanın deneyimlediği en büyük gelişmedir. 64:6.23 (725.4) About five hundred years after Caligastia’s downfall a widespread revival of learning and religion of a primitive sort—but none the less real and beneficial—occurred. Orlandof became a great teacher among the blue race and led many of the tribes back to the worship of the true God under the name of the “Supreme Chief.” This was the greatest advance of the blue man until those later times when this race was so greatly upstepped by the admixture of the Adamic stock.
64:6.24 (725.5) Eski Taş Devri’nin Avrupalı araştırmacıları ve kâşifleri büyük ölçüde bu eski mavi ırkın sahip olduğu aletler, kemikler ve sanat eserleriyle ilgilenmektedir, çünkü onlar yakın zamana kadar Avrupa içinde bulunmaya devam etmiştir. Urantia’da adlandırılmış olan sözde beyaz ırklar, bu mavi insanların soylarıdır; bu mavi insanlar, sarı ve kırmızı ırkın ufak çaplı karışımı tarafından değişikliğe uğramış, ve daha sonra çivit ırkının geniş nüfuslarına olan büyük ölçekteki karışımlarıyla geliştirilmişlerdir. 64:6.24 (725.5) The European researches and explorations of the Old Stone Age have largely to do with unearthing the tools, bones, and artcraft of these ancient blue men, for they persisted in Europe until recent times. The so-called white races of Urantia are the descendants of these blue men as they were first modified by slight mixture with yellow and red, and as they were later greatly upstepped by assimilating the greater portion of the violet race.
64:6.25 (725.6) 6. Çivit ırk. Kırmızı insanlar, Sangik topluluklarının en gelişmişiyken; siyah insanlar en az gelişmiş olanlarıydı. Onlar, dağlık evlerinden göç eden en son topluluklardı. Onlar; kıtanın üstünlüğünü ele geçirerek Afrika’ya hareket etmiş olup, bu zaman zarfından beri — çağdan çağa köleler olarak buradan şiddet yoluyla getirildikleri dönemler dışında —- burada kalmaya devam ettiler. 64:6.25 (725.6) 6. The indigo race. As the red men were the most advanced of all the Sangik peoples, so the black men were the least progressive. They were the last to migrate from their highland homes. They journeyed to Africa, taking possession of the continent, and have ever since remained there except when they have been forcibly taken away, from age to age, as slaves.
64:6.26 (725.7) Afrika içerisinde tecrit edilmiş bir konumda bulunan çivit toplulukları, kırmızı insanlara benzer bir biçimde, Âdemsel ırk kolunun karışımından elde edilebilecek ırk gelişiminin ya çok azını almış veya ondan hiçbir biçimde faydalanamamıştır. Afrika ile sınırlı olarak çivit ırkı, büyük bir ruhsal uyanışı deneyimledikleri dönem olan Orvonon zamanına kadar çok az bir gelişim göstermiştir. Her ne kadar onlar Orvonon tarafından bildirilen “Tanrılar’ın Tanrısı’nı” daha sonra bütünüyle unutmuş olsalar da, Bilinmeyen’e olan ibadete dair arzularını tamamiyle yitirmemişlerdir; en azından onlar, birkaç bin yıl öncesine kadar ibadetin bir türünü gerçekleştirmeye devam etmişlerdir. 64:6.26 (725.7) Isolated in Africa, the indigo peoples, like the red man, received little or none of the race elevation which would have been derived from the infusion of the Adamic stock. Alone in Africa, the indigo race made little advancement until the days of Orvonon, when they experienced a great spiritual awakening. While they later almost entirely forgot the “God of Gods” proclaimed by Orvonon, they did not entirely lose the desire to worship the Unknown; at least they maintained a form of worship up to a few thousand years ago.
64:6.27 (725.8) Geri kalmış niteliklerine rağmen bu çivit toplulukları, göksel kuvvetler önünde diğer dünyasal ırklarla tamamen aynı düzeye sahiptir. 64:6.27 (725.8) Notwithstanding their backwardness, these indigo peoples have exactly the same standing before the celestial powers as any other earthly race.
64:6.28 (725.9) Bu dönemler, çeşitli ırklar arasında gerçekleşen yoğun mücadelelerin çağlarıydı; ancak Lucifer isyanının patlak verişiyle Gezegensel Prens’in yönetim merkezine ait düzenin ciddi bir biçimde sekteye uğradığı zamana kadar büyük çaplı herhangi bir kültürel zafer dünya ırkları tarafından elde edilmemiş olsa da, bu idarenin yönetim merkezi yakında daha aydınlanmış ve daha yakın zaman içerisinde eğitilmiş topluluklar beraberce göreceli uyum içerisinde yaşamışlardı. 64:6.28 (725.9) These were ages of intense struggles between the various races, but near the headquarters of the Planetary Prince the more enlightened and more recently taught groups lived together in comparative harmony, though no great cultural conquest of the world races had been achieved up to the time of the serious disruption of this regime by the outbreak of the Lucifer rebellion.
64:6.29 (726.1) Zaman zaman bu farklı toplulukların tümü, kültürel ve ruhsal canlanışları deneyimlemişlerdir. Mansant, Gezegensel Prens-sonrası dönemin büyük bir öğretmeniydi. Ancak bu anlatımda yalnızca, bütün bir ırkı ciddi bir biçimde etkileyen ve onun ilham kaynağı olan olağanüstü önderlere ve öğretmenlere yer verilmiştir. Zamanla daha az sayıda öğretmen farklı bölgelerde ortaya çıkmıştır; ve sonuç olarak onlar, özellikle Caligastia isyanı ile Âdem’in varışı arasındaki uzun ve karanlık çağlar boyunca, kültürel medeniyetin bütüncül çöküşünü engelleyen bu kurtarıcı etkilerin bütünlüğüne katkıda bulunmuşlardır. 64:6.29 (726.1) From time to time all of these different peoples experienced cultural and spiritual revivals. Mansant was a great teacher of the post-Planetary Prince days. But mention is made only of those outstanding leaders and teachers who markedly influenced and inspired a whole race. With the passing of time, many lesser teachers arose in different regions; and in the aggregate they contributed much to the sum total of those saving influences which prevented the total collapse of cultural civilization, especially during the long and dark ages between the Caligastia rebellion and the arrival of Adam.
64:6.30 (726.2) Uzayın dünyaları üzerinde üç veya altı ırkın eviriliş tasarımı için birçok iyi ve yeterli sebep bulunmaktadır. Her ne kadar Urantia fanileri bu nedenlerinin tümünü bütünüyle takdir eden bir konumda bulunmasa da, biz şunlara dikkat çekmek istiyoruz: 64:6.30 (726.2) There are many good and sufficient reasons for the plan of evolving either three or six colored races on the worlds of space. Though Urantia mortals may not be in a position fully to appreciate all of these reasons, we would call attention to the following:
64:6.31 (726.3) 1. Çeşitlilik, üstün ırk kollarının farklılaşan kurtuluşu biçiminde doğal ayıklanmanın geniş ölçekli faaliyet olanağının ortaya çıkması için hayati derecede önemlidir. 64:6.31 (726.3) 1. Variety is indispensable to opportunity for the wide functioning of natural selection, differential survival of superior strains.
64:6.32 (726.4) 2. Daha güçlü ve iyi ırklar, bu farklı ırklar üstün kalıtımsal niteliklerin taşıyıcıları olduklarında, çeşitli topluluklarının karışımından elde edilebilmektedir. Ve Urantia ırkları, bu türden öncül bir karışımdan faydalanırsa; bu türden birleşik topluluklar, üstün Âdemsel nesil kolunun kusursuz bir karışımı tarafından ileriki zamanlarda etkin bir biçimde geliştirilebilirdi. Urantia üzerinde bu türden bir uygulama (üstün Âdemsel nesil kolunun renkli ırkların ortaya çıkışından önceki doğrudan karışımı) mevcut ırk koşulları altında oldukça zararlı olabilirdi. 64:6.32 (726.4) 2. Stronger and better races are to be had from the interbreeding of diverse peoples when these different races are carriers of superior inheritance factors. And the Urantia races would have benefited by such an early amalgamation provided such a conjoint people could have been subsequently effectively upstepped by a thoroughgoing admixture with the superior Adamic stock. The attempt to execute such an experiment on Urantia under present racial conditions would be highly disastrous.
64:6.33 (726.5) 3. Rekabet, ırkların çeşitlik göstermesiyle sağlıklı bir biçimde teşvik edilmiştir. 64:6.33 (726.5) 3. Competition is healthfully stimulated by diversification of races.
64:6.34 (726.6) 4. Her ırk için gerçeklik taşıyan bir biçimde ırkların ve toplulukların düzeyi bakımından var olan farklılıklar, insan hoşgörüsü ve onun toplumsal fedakârlığının gelişmesinde hayati derecede önemlidir. 64:6.34 (726.6) 4. Differences in status of the races and of groups within each race are essential to the development of human tolerance and altruism.
64:6.35 (726.7) 5. İnsan ırkının türdeşliği; ruhsal gelişimin göreceli yüksek düzeylerine evirilen bir dünyanın insanlarının erişimlerine kadar, arzulanan bir durum değildir. 64:6.35 (726.7) 5. Homogeneity of the human race is not desirable until the peoples of an evolving world attain comparatively high levels of spiritual development.
7. Renkli Irklar’ın Dağılımı ^top 7. Dispersion of the Colored Races ^top
64:7.1 (726.8) Sangik ailesine ait renkli soylar çoğalmaya başlayınca, ve onlar komşu bölgelere olan gelişimin yollarını aradıklarında; yeryüzü biliminin ölçeğine göre üçüncü olan beşinci buzul, Avrupa ve Asya üzerinden güney ilerleyişinde oldukça mesafe kat etmişti. Bu öncül renkli ırklar, doğdukları yerleşkenin buzul çağına ait sıkıntılar ve zorluklar tarafından olağanüstü bir biçimde sınanmışlardır. Bu buzul Asya içerisinde o kadar geniş ölçekte var olmuştur ki; binlerce yıl boyunca doğu Asya’ya olan göç kesintiye uğramıştır. Ve, Arabistan’ın yükselişiyle birlikte gerçekleşen Akdeniz’in daha sonraki çekilişine kadar, Afrika’ya ulaşmak onlar için mümkün olmamıştır. 64:7.1 (726.8) When the colored descendants of the Sangik family began to multiply, and as they sought opportunity for expansion into adjacent territory, the fifth glacier, the third of geologic count, was well advanced on its southern drift over Europe and Asia. These early colored races were extraordinarily tested by the rigors and hardships of the glacial age of their origin. This glacier was so extensive in Asia that for thousands of years migration to eastern Asia was cut off. And not until the later retreat of the Mediterranean Sea, consequent upon the elevation of Arabia, was it possible for them to reach Africa.
64:7.2 (726.9) Her ne kadar farklı ırklar arasında öncül bir biçimde sergilenmiş tuhaf fakat doğal nitelikteki anlaşmazlığa rağmen; bu süreç, Sangik insanlarının neredeyse yüz bin yıl boyunca tepeler etrafında yayılışlarının ve birbirleriyle olan büyük veya küçük ölçekteki karışımının dönemiydi. 64:7.2 (726.9) Thus it was that for almost one hundred thousand years these Sangik peoples spread out around the foothills and mingled together more or less, notwithstanding the peculiar but natural antipathy which early manifested itself between the different races.
64:7.3 (726.10) Gezegensel Prens ve Âdem dönemleri arasında Hindistan, dünya yüzeyinde en çok uluslu nüfusa sahip ana yerleşke haline gelmişti. Ancak bu karışımın; yeşil, turuncu ve çivit ırklarının çoğunu barındırmaması talihsiz bir durumu. Bu alt düzey Sangik toplulukları, güney bölgelerinde var olan yaşamı daha kolay ve elverişli bulmuş olup, birçoğu ileriki zamanlarda Afrika’ya göç etmiştir. Üstün ırklar olarak birincil Sangik toplulukları, sıcak iklim bölgelerinden uzak durmuşlardır; kızıl insan Asya’nın kuzeydoğusuna hareket ederken ve onları yakın bir biçimde sarı insanlar takip ederken, mavi ırk Avrupa’nın kuzeybatısına yönelmiştir. 64:7.3 (726.10) Between the times of the Planetary Prince and Adam, India became the home of the most cosmopolitan population ever to be found on the face of the earth. But it was unfortunate that this mixture came to contain so much of the green, orange, and indigo races. These secondary Sangik peoples found existence more easy and agreeable in the southlands, and many of them subsequently migrated to Africa. The primary Sangik peoples, the superior races, avoided the tropics, the red man going northeast to Asia, closely followed by the yellow man, while the blue race moved northwest into Europe.
64:7.4 (727.1) Kırmızı ırk ilk başta, gerileyen buzları takip ederek Hindistan’ın dağlık bölgeleri etrafından geçip kuzeydoğu Asya’nın tümüne yayılan bir biçimde, kuzeydoğu doğrultusuna göç etmeye başlamıştır. Onları, Asya’dan Kuzey Amerika’ya doğru ilerleyen zamanlarda sürecek olan, sarı kabileler yakın bir biçimde takip etmiştir. 64:7.4 (727.1) The red men early began to migrate to the northeast, on the heels of the retreating ice, passing around the highlands of India and occupying all of northeastern Asia. They were closely followed by the yellow tribes, who subsequently drove them out of Asia into North America.
64:7.5 (727.2) Kırmızı ırkın göreceli olarak saf nitelikte bulunan hayatta kalmış unsurları Asya’yı terk ettiği zaman, sayıca on bir kabileden oluşmaktaydı; ve onlar, yedi binden biraz daha fazla kişiden meydana gelmiş erkek, kadın ve çocuk nüfusuna sahipti. Bu kabileler, turuncu ve mavi ırkların en geniş bir karışımı biçiminde, melez kökenin küçük toplulukları tarafından eşlik edilmekteydi. Bu üç topluluk; hiçbir zaman bütünüyle kırmızı insan ile bütünleşmemiş olup, kendilerine daha sonra sarı ve kırmızı insanların melez küçük bir topluluğunun katılacağı yer olan Meksika ve Merkezi Amerika’ya doğru güney istikametinde öncül bir biçimde hareket etmişlerdir. Bu toplulukların tümü; karşılıklı olarak evlenmiş, ve saf kızıl ırk kolundan çok daha az bir biçimde savaşçıl olan yeni ve melez bir ırkın temellerini atmışlardır. Beş bin yıl içinde bu karışan ırk; sırasıyla Meksika, Merkezi Amerika ve Güney Amerika’nın medeniyetlerini kuran bir biçimde üç topluluğa ayrılmıştır. Güney Amerika nesil kolu, Âdem soyunun çok azını almıştır. 64:7.5 (727.2) When the relatively pure-line remnants of the red race forsook Asia, there were eleven tribes, and they numbered a little over seven thousand men, women, and children. These tribes were accompanied by three small groups of mixed ancestry, the largest of these being a combination of the orange and blue races. These three groups never fully fraternized with the red man and early journeyed southward to Mexico and Central America, where they were later joined by a small group of mixed yellows and reds. These peoples all intermarried and founded a new and amalgamated race, one which was much less warlike than the pure-line red men. Within five thousand years this amalgamated race broke up into three groups, establishing the civilizations respectively of Mexico, Central America, and South America. The South American offshoot did receive a faint touch of the blood of Adam.
64:7.6 (727.3) Belirli bir ölçekte öncül kırmızı ve sarı insanlar Asya’da karışmışlardır; ve bu birlikteliğin doğumları, doğu boyunca ve güney sahil şeridi uzantısınca hareket etmiştir; ve onlar nihai olarak, nüfusu hızlı bir biçimde artan sarı ırk tarafından bu denizin yakınında bulunan yarımadalara ve adalara sürüklenmiştir. Onlar, çağdaş kahverengi insanlarıdır. 64:7.6 (727.3) To a certain extent the early red and yellow men mingled in Asia, and the offspring of this union journeyed on to the east and along the southern seacoast and, eventually, were driven by the rapidly increasing yellow race onto the peninsulas and near-by islands of the sea. They are the present-day brown men.
64:7.7 (727.4) Sarı ırk, doğu Asya’nın merkezi bölgelerine yerleşmeye devam etmiştir. Altı renkli ırkın tümü içerisinde en büyük nüfusa sahip bir biçimde varlığını devam ettiren topluluk bu ırk unsurlarıdır. Her ne kadar sarı insanlar; bu zaman zarfında ve onun sonrasında ırksal bir savaşa katılmışsa da, kırmızı, yeşil ve turuncu insanlar tarafından girişilen savaşlar gibi dinmek bilmeyen ve acımasız savaşlar içerisinde bulunmamışlardır. Bu üç ırk, diğer ırktan gelen düşmanları tarafından nihai bir biçimde neredeyse tamamen yok edilmelerinden önce, kendilerini adeta tamamen ortadan kaldırmışlardır. 64:7.7 (727.4) The yellow race has continued to occupy the central regions of eastern Asia. Of all the six colored races they have survived in greatest numbers. While the yellow men now and then engaged in racial war, they did not carry on such incessant and relentless wars of extermination as were waged by the red, green, and orange men. These three races virtually destroyed themselves before they were finally all but annihilated by their enemies of other races.
64:7.8 (727.5) Beşinci buzul hareketi güneyde Avrupa’ya kadar genişlemediği için, bu Sangik toplulukların kuzeybatıya olan göç yolları kısmi bir biçimde açık konumda bulunmaktaydı; ve buzun gerilemesi üzerine, diğer birkaç küçük ırk topluluğu ile birlikte onlar, Andon kabilelerinin eski göç doğrultuları boyunca batıya doğru göç etmişlerdir. Onlar, kıtanın büyük bir kısmını ele geçiren bir biçimde, birbirini takip eden dalgalar halinde Avrupa’yı işgal etmiştir. 64:7.8 (727.5) Since the fifth glacier did not extend so far south in Europe, the way was partially open for these Sangik peoples to migrate to the northwest; and upon the retreat of the ice the blue men, together with a few other small racial groups, migrated westward along the old trails of the Andon tribes. They invaded Europe in successive waves, occupying most of the continent.
64:7.9 (727.6) Avrupa içerisinde onlar yakın bir süre sonra, öncül ve ortak atası olan Andon’dan gelen Neanderthal soyları ile karşılaşmışlardır. Avrupalı bu eski Neanderthal unsurları bu zaman zarfında, buzul tarafından güney ve doğuya sürülmüş bir halde bulunmaktaydı; ve bu yüzden onlar, hızlı bir biçimde istilacı Sangik kabile kuzenleri ile karşılaşmış ve onları kendilerine benzeştiren bir biçimde ortadan kaldırmışlardır. 64:7.9 (727.6) In Europe they soon encountered the Neanderthal descendants of their early and common ancestor, Andon. These older European Neanderthalers had been driven south and east by the glacier and thus were in position quickly to encounter and absorb their invading cousins of the Sangik tribes.
64:7.10 (727.7) Başlangıçta ve genel olarak, Sangik kabileleri öncül Andonsal düzlük sakinlerinin kötüleşmiş soylarına kıyasla daha fazla ussa sahip olup, birçok açıdan onlardan çok üstündü; ve bu Sangik kabilelerinin Neanderthal topluluklarına olan karışımı, eski ırkın doğrudan gelişimini beraberinde getirmiştir. Doğudan Avrupa’ya yayılan artan sayılardaki us sahibi kabilelerin ilerleyen dalgaları tarafından sergilendiği şekliyle Neanderthal insanlarındaki dikkate değer gelişme ile sonuçlanan bu durum, özellikle mavi insanın sahip olduğu niteliklerin baskınlığında, Sangik kanının bu karışımıdır. 64:7.10 (727.7) In general and to start with, the Sangik tribes were more intelligent than, and in most ways far superior to, the deteriorated descendants of the early Andonic plainsmen; and the mingling of these Sangik tribes with the Neanderthal peoples led to the immediate improvement of the older race. It was this infusion of Sangik blood, more especially that of the blue man, which produced that marked improvement in the Neanderthal peoples exhibited by the successive waves of increasingly intelligent tribes that swept over Europe from the east.
64:7.11 (727.8) Bir sonraki buzullar arası dönem boyunca bu yeni Neanderthal ırkı, İngiltere’den Hindistan’a kadar genişlemiştir. Eski Fars yarımadası içinde mavi ırkın hayatta kalan bu üyeleri, daha sonra başta sarı olmak üzere belli başlı diğer ırklara karışmıştır; ve bunun sonucunda, ileriki zamanlarda bir ölçüde Âdem’in eflatun ırkı ile yükseltilecek olan, ortaya çıkmış karışım çağdaş Arap insanlarına ait yanık tenli göçebe kabileleri olarak varlıklarını sürdürmüştür. 64:7.11 (727.8) During the following interglacial period this new Neanderthal race extended from England to India. The remnant of the blue race left in the old Persian peninsula later amalgamated with certain others, primarily the yellow; and the resultant blend, subsequently somewhat upstepped by the violet race of Adam, has persisted as the swarthy nomadic tribes of modern Arabs.
64:7.12 (728.1) Çağdaş toplulukların Sangik kökenini saptamak için verilecek uğraşların tümü, Âdemsel kanın ilerleyen zamanlardaki karışımı tarafından gerçekleşen ırk kollarının daha sonraki gelişimini hesaba katmak zorundadır. 64:7.12 (728.1) All efforts to identify the Sangik ancestry of modern peoples must take into account the later improvement of the racial strains by the subsequent admixture of Adamic blood.
64:7.13 (728.2) Üstün ırklar, kuzey veya diğer bir değişle ılıman iklimleri tercih ederken; turuncu, yeşil ve çivit ırk, batı yönünde geri çekilen Akdeniz’i Hint Okyanusu’ndan ayıran yakın zamanda yükselmiş kara köprüsü üzerinden birbirlerini takip eden bir biçimde Afrika’ya yönelmiştir. 64:7.13 (728.2) The superior races sought the northern or temperate climes, while the orange, green, and indigo races successively gravitated to Africa over the newly elevated land bridge which separated the westward retreating Mediterranean from the Indian Ocean.
64:7.14 (728.3) Irkların doğduğu merkez yerleşkeden en son göç eden en son Sangik topluluğu, çivit insanıydı. Yeşil insan Mısır’da turuncu ırkı ortadan kaldırıp, böylece kendisini büyük ölçüde güçsüz duruma getirirken; büyük siyahî göç, Filistin boyunca sahip şeridi uzantısınca başladı. Ve daha sonra, bu fiziksel olarak güçlü çivit insanları Mısır’ı kapladığında, başlıca olarak sayılarının üstünlüğü nedeniyle yeşil insanı ortadan kaldırmıştır. Bu çivit ırkları, turuncu ırkının geride kalan bireyleri ve yeşil insanın nesil kolunun büyük bir çoğunluğu ile karışmıştır; ve belli başlı çivit kabileleri, bu ırksal karışım sonucunda ciddi oranda gelişme göstermiştir. 64:7.14 (728.3) The last of the Sangik peoples to migrate from their center of race origin was the indigo man. About the time the green man was killing off the orange race in Egypt and greatly weakening himself in so doing, the great black exodus started south through Palestine along the coast; and later, when these physically strong indigo peoples overran Egypt, they wiped the green man out of existence by sheer force of numbers. These indigo races absorbed the remnants of the orange man and much of the stock of the green man, and certain of the indigo tribes were considerably improved by this racial amalgamation.
64:7.15 (728.4) Ve bu durumda gözlenmektedir ki; Mısır ilk olarak turuncu, daha sonra yeşil, sonrasında çivit (siyah) ve bunun da sonrasında çivit, mavi ve değişikliğe uğramış yeşil insanların bir melez ırkı tarafından ele geçirilmiştir. Ancak Âdem’in varışından çok uzun süre önce Avrupa’nın mavi insanı ve Arabistan’ın melez ırkları, Mısır’dan çivit ırkını uzaklaştırmış ve Afrika kıtasının uzak güney ucu üzerinde onları bulundukları yerleşkeden göçe zorlamışlardır. 64:7.15 (728.4) And so it appears that Egypt was first dominated by the orange man, then by the green, followed by the indigo (black) man, and still later by a mongrel race of indigo, blue, and modified green men. But long before Adam arrived, the blue men of Europe and the mixed races of Arabia had driven the indigo race out of Egypt and far south on the African continent.
64:7.16 (728.5) Sangik göçleri sona ererken; yeşil ve turuncu ırklar yok olmuş, kırmızı insan Kuzey Amerika’da, sarı insan doğu Asya’da, mavi insan Avrupa’da ve çivit ırk Afrika’da ikamet etmiştir. Hindistan, alt düzey Sangik ırklarının bir karışımına ev sahipliği yaparken; kırmızı ve sarı ırkın bir karışımı olan kahverengi insan, Asya sahilinin adalarını elinde bulundurmaktaydı. Bu ırklardan farklı olarak üstün ırk potansiyeline sahip melez bir ırk, Güney Amerika’nın dağlık alanlarına yerleşmişti. Daha saf Andonsal unsurlar, Avrupa’nın aşırı kuzey uç bölgelerine ek olarak İzlanda’da, Grönland'da ve Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusunda yaşamaktadır. 64:7.16 (728.5) As the Sangik migrations draw to a close, the green and orange races are gone, the red man holds North America, the yellow man eastern Asia, the blue man Europe, and the indigo race has gravitated to Africa. India harbors a blend of the secondary Sangik races, and the brown man, a blend of the red and yellow, holds the islands off the Asiatic coast. An amalgamated race of rather superior potential occupies the highlands of South America. The purer Andonites live in the extreme northern regions of Europe and in Iceland, Greenland, and northeastern North America.
64:7.17 (728.6) En geniş buzul ilerleyişinin dönemleri boyunca Andon kabilelerinin en batıda bulunan unsurları, deniz tarafından sürüklenen bir biçimde yakına bir yerleşkeye geldiler. Onlar, İngiltere’nin günümüz adasına ait dar bir güney kuşağı üzerinde seneler boyunca yaşadılar. Altıncı ve son buzul hareketi nihai olarak gerçekleştiğinde onları denize iten gelişme bu tekrar eden buzul hareketlerinin geleneğiydi. Onlar ilk deniz serüvencileriydiler. Onlar tekneler inşa edip, dehşetli buz istilalarından kurtulmayı ümit ettikleri yeni karalar aramaya başladılar. Ve onların bazıları İzlanda’ya ulaşmış olup, diğerleri ise Gröndland’a erişmiştir; ancak onların çok büyük bir kısmı, açık deniz üzerinde meydana gelen açlık ve susuzluk sonucunda hayatlarını kaybetmiştir. 64:7.17 (728.6) During the periods of farthest glacial advance the westernmost of the Andon tribes came very near being driven into the sea. They lived for years on a narrow southern strip of the present island of England. And it was the tradition of these repeated glacial advances that drove them to take to the sea when the sixth and last glacier finally appeared. They were the first marine adventurers. They built boats and started in search of new lands which they hoped might be free from the terrifying ice invasions. And some of them reached Iceland, others Greenland, but the vast majority perished from hunger and thirst on the open sea.
64:7.18 (728.7) Sekiz bin yıldan biraz daha fazla zaman önce, kırmızı ırk Kuzey Amerika’nın kuzeybatısına giriş yaptıktan hemen sonra, kuzey denizlerinin donuşu ve yerel buz tabakalarının Grönland üzerindeki ilerleyişi; Urantia yerlilerinin bu Eskimo soylarını, yeni evleri olarak daha iyi bir kara yerleşkesini aramaya itmiştir. Ve onlar, bahse konu zaman zarfında Grönland’ı Kuzey Amerika’nın kuzeydoğu kara kütlelerinden ayıran dar boğazları güvenli bir biçimde geçerek başarılı olmuşlardır. Onlar, kırmızı insanın Alaska’ya varışından yaklaşık olarak iki bin yüz yıl sonra bu kıtaya ulaşmışlardır. Bunu takiben mavi insanın melez ırk kolları batıya doğru hareket etmiş, ve daha sonraki Eskimolar ile karışmışlardır; ve bu birliktelik, Eskimo kabilelere küçük çaplı yararlar sağlamıştır. 64:7.18 (728.7) A little more than eighty thousand years ago, shortly after the red man entered northwestern North America, the freezing over of the north seas and the advance of local ice fields on Greenland drove these Eskimo descendants of the Urantia aborigines to seek a better land, a new home; and they were successful, safely crossing the narrow straits which then separated Greenland from the northeastern land masses of North America. They reached the continent about twenty-one hundred years after the red man arrived in Alaska. Subsequently some of the mixed stock of the blue man journeyed westward and amalgamated with the later-day Eskimos, and this union was slightly beneficial to the Eskimo tribes.
64:7.19 (728.8) Yaklaşık olarak beş bin yıl önce bir Hindistan kabilesi ve yalnız bir Eski topluluğu arasında, Hudson Körfezi’nin güneydoğu sahilleri üzerinde bir buluşma şansı açığa çıkmıştır. Bu iki kabile, birbirleriyle iletişim kurmakta zorluk çekmiştir; ancak yakın bir zaman zarfı içerisinde onlar, bu Eskimolar’ın nihai olarak sayısız kızıl insana karışması sonucuyla birlikte, karşılıklı olarak evliliklerde bulunmuşlardır. Ve bu yeni birliktelik, yaklaşık olarak bin yıllık bir süreç öncesine kadar — beyaz ırkın Atlas Okyanus sahiline ilk kez ayak basma şansına eriştiği zamandan önce gerçekleştiği haliyle — Kuzey Amerikalı kırmızı insanın diğer bir insan kolu ile kurduğu ilk iletişimi yansıtmaktadır. 64:7.19 (728.8) About five thousand years ago a chance meeting occurred between an Indian tribe and a lone Eskimo group on the southeastern shores of Hudson Bay. These two tribes found it difficult to communicate with each other, but very soon they intermarried with the result that these Eskimos were eventually absorbed by the more numerous red men. And this represents the only contact of the North American red man with any other human stock down to about one thousand years ago, when the white man first chanced to land on the Atlantic coast.
64:7.20 (729.1) Bu öncül çağların mücadeleleri; cesaret, yiğitlik ve hatta kahramanlık tarafından belirlenmiştir. Ve hepimiz, öncül atalarınızın sahip olduğu bu değerli ve çetin özelliklerinin oldukça büyük bir çoğunluğunun daha sonraki ırklar tarafından kaybedilişinden pişmanlık duymaktayız. Her ne kadar bizler; gelişen medeniyetin arınışına ait birçok niteliğin değerini takdir etsek de, öncül atalarınızın sıklıkla ihtişama ve yüceliğe yaklaşan bu muhteşem kararlılığını ve mükemmel bağlılığını özlemekteyiz. 64:7.20 (729.1) The struggles of these early ages were characterized by courage, bravery, and even heroism. And we all regret that so many of those sterling and rugged traits of your early ancestors have been lost to the later-day races. While we appreciate the value of many of the refinements of advancing civilization, we miss the magnificent persistency and superb devotion of your early ancestors, which oftentimes bordered on grandeur and sublimity.
64:7.21 (729.2) [Urantia üzerinde ikamet eden bir Yaşam Taşıyıcısı tarafından sunulmuştur.] 64:7.21 (729.2) [Presented by a Life Carrier resident on Urantia.]