76. Makale Paper 76
İkinci Bahçe The Second Garden
76:0.1 (847.1) ÂDEM Nodit unsurlarına ilk bahçeyi karşı koymadan bırakmayı tercih ettiği zaman; o ve onun takipçileri batıya doğru gidemediler; çünkü Cennet Bahçesi unsurları, bu türden deniz seyahati için uygun hiçbir tekneye sahip değillerdi. Onlar kuzeye doğru yönelemediler; çünkü kuzey Nodit unsurları çoktan Cennet Bahçesi’ne doğru yürüyüşe geçmişlerdi. Onlar güneye gitmekten korktular; bu bölgenin tepeleri düşman kabileler ile doluydu. Önlerinde elverişli olan açık tek yön doğu doğrultusuydu, ve böylece onlar Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki o zamanların güzel bölgelerine doğru doğu yönünde hareket ettiler. Ve arkada bırakılan sakinlerin çoğu daha sonra, yeni vadi evlerinde Âdem unsurlarına katılmak için doğuya doğru hareket etti. 76:0.1 (847.1) WHEN Adam elected to leave the first garden to the Nodites unopposed, he and his followers could not go west, for the Edenites had no boats suitable for such a marine adventure. They could not go north; the northern Nodites were already on the march toward Eden. They feared to go south; the hills of that region were infested with hostile tribes. The only way open was to the east, and so they journeyed eastward toward the then pleasant regions between the Tigris and Euphrates rivers. And many of those who were left behind later journeyed eastward to join the Adamites in their new valley home.
76:0.2 (847.2) Kabil ve Sansa’nın ikisi de, kervan Mezopotamya nehirleri arasındaki istikametine ulaşmadan önce doğmuştu. Sansa’nın annesi Laotta, kızının doğumu sırasında hayatını kaybetti; Havva, sahip olduğu üstün kuvveti sayesinde çok acı çekmesine rağmen hayatta kalmayı başardı. Havva, Laotta’nın çocuğu olan Sansa’yı bağrına bastı; ve o, Kabil ile beraber yetiştirildi. Sansa, büyük bir yetkinliğe sahip bir kadın haline gelerek büyüdü. O, kuzey mavi ırkların başı olan Sargan’ın karısı oldu; ve o, bu dönemlerin mavi ırklarının gelişimine katkı sağladı. 76:0.2 (847.2) Cain and Sansa were both born before the Adamic caravan had reached its destination between the rivers in Mesopotamia. Laotta, the mother of Sansa, perished at the birth of her daughter; Eve suffered much but survived, owing to superior strength. Eve took Sansa, the child of Laotta, to her bosom, and she was reared along with Cain. Sansa grew up to be a woman of great ability. She became the wife of Sargan, the chief of the northern blue races, and contributed to the advancement of the blue men of those times.
1. Cennet Bahçesi Unsurları’nın Mezopotamya’ya Girişi ^top 1. The Edenites Enter Mesopotamia ^top
76:1.1 (847.3) Âdem’in kervanının Fırat Nehri’ne ulaşması neredeyse tam bir yıl aldı. Bu nehri taşkın olduğu dönemde buldukları için, ikinci bahçeleri haline gelecek nehirler arasındaki yerleşkeye geçebilmek için yollarını bulmadan yaklaşık altı hafta önce, nehrin batı kesimindeki düzlüklerde geçici olarak konakladılar. 76:1.1 (847.3) It required almost a full year for the caravan of Adam to reach the Euphrates River. Finding it in flood tide, they remained camped on the plains west of the stream almost six weeks before they made their way across to the land between the rivers which was to become the second garden.
76:1.2 (847.4) İkinci bahçe yerleşkesi içindeki sakinlere Cennet Bahçesi’nin kralı ve yüksek din adamının onlara doğru yaklaşmakta olduğu haberleri ulaşınca, aceleyle doğu dağlarına doğru kaçtılar. Âdem buraya ulaşınca arzu edilen bölgenin tamamını boşaltılmış olarak buldu. Ve bu yeni yerleşke içerisinde Âdem ve ona yardım edenler kendilerini, yeni evler inşa etmeye ek olarak kültür ve dinin yeni merkez kültürünü oluşturma görevine adadılar. 76:1.2 (847.4) When word had reached the dwellers in the land of the second garden that the king and high priest of the Garden of Eden was marching on them, they had fled in haste to the eastern mountains. Adam found all of the desired territory vacated when he arrived. And here in this new location Adam and his helpers set themselves to work to build new homes and establish a new center of culture and religion.
76:1.3 (847.5) Bu yerleşke, Cennet Bahçesi için olası yerleşkelerin seçilmesi amacıyla zamanında görevlendirilmiş heyetin karara vardığı ilk üç tercihten biri olarak Van ve Amadon’un tavsiyesi vasıtasıyla Âdem tarafından bilinmekteydi. Bu iki ırmak, bu dönemlerin iyi birer doğal savunma aracıydı; ve ikinci bahçenin kuzeyindeki dar bir hatta Fırat ve Dicle, ırmaklar arasında ve güneye doğru bölgenin koruması amacıyla inşa edilebilecek doksan kilometreye varan bir koruma duvarına imkân verecek şekilde birbirine yaklaşmaktaydı. 76:1.3 (847.5) This site was known to Adam as one of the three original selections of the committee assigned to choose possible locations for the Garden proposed by Van and Amadon. The two rivers themselves were a good natural defense in those days, and a short way north of the second garden the Euphrates and Tigris came close together so that a defense wall extending fifty-six miles could be built for the protection of the territory to the south and between the rivers.
76:1.4 (847.6) Yeni Cennet Bahçesi’ne yerleştikten sonra, yaşamın çetin yöntemlerine uyum sağlamak gerekli hale gelmişti; toprağın neredeyse lanetlenmiş olduğu tamamiyle doğruymuş gibi gözüktü. Doğa bir kez daha yönetimi eline geçirmekteydi. Bu aşamada Âdem unsurları, fani mevcudiyetin doğal karşıtlıkları ve uyumsuzluklarının yanı sıra hazırlıksız toprakla başa çıkarak yaşamın gerçeklerinin üstesinden gelmek zorunda bırakılmışlardı. Onlar ilk bahçeyi kendileri için kısmen hazırlanmış olarak bulmuşlardı; ancak ikinci bahçe, kendi bilek güçleriyle ve “alın terleri” ile yaratılmak zorundaydı. 76:1.4 (847.6) After getting settled in the new Eden, it became necessary to adopt crude methods of living; it seemed entirely true that the ground had been cursed. Nature was once again taking its course. Now were the Adamites compelled to wrest a living from unprepared soil and to cope with the realities of life in the face of the natural hostilities and incompatibilities of mortal existence. They found the first garden partially prepared for them, but the second had to be created by the labor of their own hands and in the “sweat of their faces.”
2. Kabil ve Habil ^top 2. Cain and Abel ^top
76:2.1 (848.1) Kabil’in doğumundan sonra iki yılından daha kısa bir süre içinde, Âdem ve Havva’nın ikinci bahçe içindeki ilk çocukları olarak Habil dünyaya gelmişti. Habil on iki yaşına geldiğinde sürülerin sorumluluğunu tercih etmişti; Kabil ise tarımı seçmişti. 76:2.1 (848.1) Less than two years after Cain’s birth, Abel was born, the first child of Adam and Eve to be born in the second garden. When Abel grew up to the age of twelve years, he elected to be a herder; Cain had chosen to follow agriculture.
76:2.2 (848.2) Bu aşamada, bahse konu dönemlerde sahip olunan şeyler içerisinde din adamlığı kurumuna bağışta bulunmak adetti. Sürü güdenler sürü hayvanlarını getirir, çiftçiler ise tarla ürünlerini sunarlardı; ve bu gelenek uyarınca Kabil ve Habil böylece din adamlarına dönemsel bağışlarda bulundular. Bu iki erkek evlat birçok kez seçmiş oldukları işlerin göreceli yararları üzerine tartışmışlardı; ve Habil, ilk tercihin kendisinin sunduğu hayvan kurbanlarına olduğunu anlamakta gecikmemişti. Bilinçsiz bir biçimde Kabil, tarlalardan elde edilen ürünlere yönelik daha önce uygulanmakta olan ilk tercih uygulaması biçimindeki birinci Cennet Bahçesi’nin geleneklerinin gelmesi için itirazda bulundu. Ancak bunun gerçekleşmesine Habil izin vermezdi; ve Habil başarısızlığı sebebiyle abisiyle alay etti. 76:2.2 (848.2) Now, in those days it was customary to make offerings to the priesthood of the things at hand. Herders would bring of their flocks, farmers of the fruits of the fields; and in accordance with this custom, Cain and Abel likewise made periodic offerings to the priests. The two boys had many times argued about the relative merits of their vocations, and Abel was not slow to note that preference was shown for his animal sacrifices. In vain did Cain appeal to the traditions of the first Eden, to the former preference for the fruits of the fields. But this Abel would not allow, and he taunted his older brother in his discomfiture.
76:2.3 (848.3) İlk Cennet Bahçesi zamanlarında Âdem gerçekten de, Kabil’i itirazlarında haklı çıkaran bir biçimde hayvanların bağış olarak kurban edilişini caydırmaya çalıştı. Ancak, ikinci Cennet Bahçesi’nin dini yaşamını düzenlemek zordu. Âdem inşaat, savunma ve tarım işleri ile ilgili bin bir ayrıntıyla boğuşmaktaydı. Ruhsal olarak bu ölçüde umutsuzluğa düşmüş bir haldeyken o, birinci bahçede aynı yetkinlikler içinde görev yapmış Nodit kökenli topluluk üyelerine ibadet ve eğitimin örgütlenişini emanet etmiştir; ve buna rağmen bile görev halindeki Nodit din adamları kısa bir süre içinde Âdem-öncesi dönemlerin ortak ölçütlerine ve idare biçimlerine geri dönmektelerdi. 76:2.3 (848.3) In the days of the first Eden, Adam had indeed sought to discourage the offering of animal sacrifice so that Cain had a justifiable precedent for his contentions. It was, however, difficult to organize the religious life of the second Eden. Adam was burdened with a thousand and one details associated with the work of building, defense, and agriculture. Being much depressed spiritually, he intrusted the organization of worship and education to those of Nodite extraction who had served in these capacities in the first garden; and in even so short a time the officiating Nodite priests were reverting to the standards and rulings of pre-Adamic times.
76:2.4 (848.4) Bu iki erkek çocuk hiçbir bir zaman anlaşamadılar; ve bu kurbanlık meselesi, ikisi arasındaki mevcut kinin daha da büyümesine sebep oldu. Habil, Âdem ve Havva’nın oğlu olduğunu bilmekteydi; ve o hiçbir zaman, Âdem’in kendi babası olmadığını Kabil’in başına kalkmaktan geri durmuyordu. Kabil; babası, mavi ve kırmızı ırka ek olarak yerli Andonsal ırk koluyla karışmış Nodit ırkının bir üyesi olduğu için, saf eflatun ırk mensubu değildi. Ve bütün bunların hepsi Kabil’in kavgacı doğasıyla birleşince, küçük kardeşi için sürekli artan bir kini içinde beslemesine sebep olmuştu. 76:2.4 (848.4) The two boys never got along well, and this matter of sacrifices further contributed to the growing hatred between them. Abel knew he was the son of both Adam and Eve and never failed to impress upon Cain that Adam was not his father. Cain was not pure violet as his father was of the Nodite race later admixed with the blue and the red man and with the aboriginal Andonic stock. And all of this, with Cain’s natural bellicose inheritance, caused him to nourish an ever-increasing hatred for his younger brother.
76:2.5 (848.5) Aralarındaki gerginlik tamamen sonuçlandığında, bu çocuklar sırasıyla on sekiz ve yirmi yaşındaydılar; bu günde Habil’in sataşmaları kavgacı kardeşi Kabil’i o kadar sinirlendirmişti ki, Kabil bunun karşılığında öfkeye kapılıp onu öldürdü. 76:2.5 (848.5) The boys were respectively eighteen and twenty years of age when the tension between them was finally resolved, one day, when Abel’s taunts so infuriated his bellicose brother that Cain turned upon him in wrath and slew him.
76:2.6 (848.6) Habil’in davranışı irdelendiğinde, karakter gelişimindeki etkenler olarak çevre ve eğitimin önemi ortaya çıkmaktadır. Habil olası en yüksek bir kalıtıma sahipti, ve kalıtım ise karakter bütünlüğünün temelini oluşturmaktadır; ancak alt düzeyde bulunan bir çevrenin etkisi, bu muhteşem kalıtımı neredeyse tamamen etkisiz hale getirdi. Özellikle daha küçük yaşları boyunca Habil, elverişsiz çevre koşulları tarafından büyük ölçüde etkilenmişti. O, yirmi beş veya otuz yaşına kadar yaşasaydı tamamiyle başka bir kişi olacaktı; onun muhteşem kalıtımı bu zaman zarfında kendisini gösterebilecekti. İyi bir çevre, alt düzeydeki bir kalıtımın ürünü olan karakter yoksunluklarının gerçek anlamda üstesinden gelinmesine yönelik çok katkı sağlayamasa da; kötü bir çevre, muhteşem bir kalıtımı, en azından genç yaşlarında, oldukça etkin bir biçimde bozabilir. İyi toplumsal çevre ve yerinde eğitim, iyi kalıtımı en iyi bir şekilde açığa çıkarmak için hayati derecede önemli hava ve topraktır. 76:2.6 (848.6) The observation of Abel’s conduct establishes the value of environment and education as factors in character development. Abel had an ideal inheritance, and heredity lies at the bottom of all character; but the influence of an inferior environment virtually neutralized this magnificent inheritance. Abel, especially during his younger years, was greatly influenced by his unfavorable surroundings. He would have become an entirely different person had he lived to be twenty-five or thirty; his superb inheritance would then have shown itself. While a good environment cannot contribute much toward really overcoming the character handicaps of a base heredity, a bad environment can very effectively spoil an excellent inheritance, at least during the younger years of life. Good social environment and proper education are indispensable soil and atmosphere for getting the most out of a good inheritance.
76:2.7 (849.1) Habil’in ölümü, köpekleri sahibi olmadan sürüleri eve getirdiğinde ebeveynleri tarafından anlaşıldı. Âdem ve Havva için Kabil hızlı bir biçimde, akılsızlıklarının acımasız bir yadigârı haline gelmekteydi; ve onlar, bahçeden ayrılma kararında Kabil’i desteklediler. 76:2.7 (849.1) The death of Abel became known to his parents when his dogs brought the flocks home without their master. To Adam and Eve, Cain was fast becoming the grim reminder of their folly, and they encouraged him in his decision to leave the garden.
76:2.8 (849.2) Kabil’in Mezopotamya’daki yaşamı, doğru düzenden ayrılışın öylesine tuhaf bir biçimde simgesi olduğu için, mutluluk içerisinde geçememişti. Onun birliktelik içerisinde bulunduğu kişiler kendisine kötü davranmamaktalardı, ama Kabil mevcudiyeti karşısında onların bilinçaltında barındırdıkları hınçtan habersizdi. Fakat Kabil, hiçbir kabile simgesi taşımadığı için kendisini şans eseri görecek ilk komşu kabile mensubu tarafından öldürüleceğini bilmekteydi. Korku ve bir parça vicdan azabı kendisini yaptığından dolayı pişman olmaya itti. Kabil’in içinde hiçbir zaman bir Düşünce Düzenleyicisi ikamet etmemişti; ve o her zaman, aile düzeninin karşısında durmuş ve babasının dinini küçümsemişti. Ancak bu aşamada o annesi olan Havva’ya gitmiş ve ondan ruhsal yardım ve yönlendirme talebinde bulunmuştu; ve dürüst bir biçimde kutsal desteğin peşine düştüğünde, bir Düşünce Düzenleyicisi onun içinde ikamet etmeye başlamıştır. Ve içinde ikamet eden ve dikkatle her şeyi gözeten bu Düzenleyici, kendisinden en çok korku duyulan Âdem kabile üyesi biçiminde görülmesine neden olan, farklı bir üstünlük imkânı sağlamıştı. 76:2.8 (849.2) Cain’s life in Mesopotamia had not been exactly happy since he was in such a peculiar way symbolic of the default. It was not that his associates were unkind to him, but he had not been unaware of their subconscious resentment of his presence. But Cain knew that, since he bore no tribal mark, he would be killed by the first neighboring tribesmen who might chance to meet him. Fear, and some remorse, led him to repent. Cain had never been indwelt by an Adjuster, had always been defiant of the family discipline and disdainful of his father’s religion. But he now went to Eve, his mother, and asked for spiritual help and guidance, and when he honestly sought divine assistance, an Adjuster indwelt him. And this Adjuster, dwelling within and looking out, gave Cain a distinct advantage of superiority which classed him with the greatly feared tribe of Adam.
76:2.9 (849.3) Ve böylece Kabil, ikinci Cennet Bahçesi’nin doğusunda bulunan Nod yerleşkesine doğru buradan ayrıldı. O, babasının insanlarına ait bir topluluk içinde büyük bir önder haline geldi; ve bir dereceye kadar, Serapatatia’nın öngörülerini doğruladı; çünkü Kabil, yaşamı boyunca Nod ve Âdem unsurlarının bu bölünüşünün barışla düzeltilmesini sağladı. Kabil, uzak kuzeni olan Remona ile evlendi; ve onun ilk erkek çocuğu olan Enoch, Elam Nod unsurlarının başı haline geldi. Ve yüz yıllar boyunca Elam ve Âdem unsurları barış içinde kalmaya devam etti. 76:2.9 (849.3) And so Cain departed for the land of Nod, east of the second Eden. He became a great leader among one group of his father’s people and did, to a certain degree, fulfill the predictions of Serapatatia, for he did promote peace between this division of the Nodites and the Adamites throughout his lifetime. Cain married Remona, his distant cousin, and their first son, Enoch, became the head of the Elamite Nodites. And for hundreds of years the Elamites and the Adamites continued to be at peace.
3. Mezopotamya’da Yaşam ^top 3. Life in Mesopotamia ^top
76:3.1 (849.4) İkinci bahçe içerisinde zaman ilerlerken, doğru yoldan ayrılışın sonuçları artarak belirginleşmeye başladı. Âdem ve Havva, Edentia’ya götürülen çocuklarına ek olarak önceki evlerinin güzelliğini ve huzurunu çok aradılar. Bu muhteşem çiftin âlemin ortak bedeni düzeyine indirgenişini gözlemlemek gerçekten de acınası bir durumdu; ancak onlar, alçalan düzeylerini saygıyla ve metanetle karşıladılar. 76:3.1 (849.4) As time passed in the second garden, the consequences of default became increasingly apparent. Adam and Eve greatly missed their former home of beauty and tranquillity as well as their children who had been deported to Edentia. It was indeed pathetic to observe this magnificent couple reduced to the status of the common flesh of the realm; but they bore their diminished estate with grace and fortitude.
76:3.2 (849.5) Âdem vaktinin büyük bir kısmını bilge bir biçimde, çocuklarını ve onların birliktelik içinde bulunduğu kişileri kamu idaresinde, eğitimsel yöntemlerde ve dini ibadetlerde eğitmekle harcadı. Eğer onun bu öngörüsü olmasaydı, ölümü üzerinde çok ciddi karışıklıklar açığa çıkabilirdi. Böyle olduğu için Âdem’in ölümü, insanlarının yaşam koşullarını idare edişi üzerinde çok az bir değişikliğe neden olmuştur. Ancak vefatlarından çok uzun bir süre önce Âdem ve Havva, Cennet Bahçesi içerisindeki ihtişam dolu günleri çocukları ve takipçilerinin yavaş yavaş unutmaya başladıklarının farkına varmışlardı. Ve takipçilerinin büyük bir çoğunluğu için Cennet Bahçesi’nin yüceliğini unutmak iyi bir şeydi; onlar, daha az elverişli çevrelerinden dolayı gereksiz bir hayal kırıklığına kolay kolay düşmeyeceklerdi. 76:3.2 (849.5) Adam wisely spent most of the time training his children and their associates in civil administration, educational methods, and religious devotions. Had it not been for this foresight, pandemonium would have broken loose upon his death. As it was, the death of Adam made little difference in the conduct of the affairs of his people. But long before Adam and Eve passed away, they recognized that their children and followers had gradually learned to forget the days of their glory in Eden. And it was better for the majority of their followers that they did forget the grandeur of Eden; they were not so likely to experience undue dissatisfaction with their less fortunate environment.
76:3.3 (849.6) Âdem unsurlarının toplum yöneticileri, ilk bahçenin evlatlarından saltanat usulü ile seçilmişlerdi. Âdem’in ilk oğlu Âdemoğlu (Âdem oğlu Âdem), ikinci Cennet Bahçesi’nin kuzeyinde eflatun ırkının yardımcı bir merkez idaresini kurdu. Âdem’in ikici evladı Eveson, üstün bir önder ve idareci haline geldi; o, babasının büyük bir yardımcısıydı. Eveson, Âdem kadar uzun bir süre yaşamamıştı; ve onun en büyük oğlu Jansad, Âdem kabilelerinin başı olarak Âdem’in varisi haline geldi. 76:3.3 (849.6) The civil rulers of the Adamites were derived hereditarily from the sons of the first garden. Adam’s first son, Adamson (Adam ben Adam), founded a secondary center of the violet race to the north of the second Eden. Adam’s second son, Eveson, became a masterly leader and administrator; he was the great helper of his father. Eveson lived not quite so long as Adam, and his eldest son, Jansad, became the successor of Adam as the head of the Adamite tribes.
76:3.4 (849.7) Din adamlığı veya diğer bir değişle dini önderlik, ikinci bahçede dünyaya gelmiş olan Âdem ve Havva’nın hayattaki en büyük oğlu Seth ile doğdu. Seth, Âdem’in Urantia’ya varışından yüz yirmi dokuz yıl sonra doğmuştu. Seth, ikinci bahçenin yeni din adamlık kurumunun başı haline gelerek, babasının insanlarının ruhsal düzeyini geliştirme görevine kendisini adayan bir hale geldi. Onun oğlu Enos, ibadetin yeni düzeninin kurdu; ve onun torunu Kenan, yakında ve uzakta bulunan komşu kabileler için dışa yönelik din yayma hizmetini kurumsallaştırdı. 76:3.4 (849.7) The religious rulers, or priesthood, originated with Seth, the eldest surviving son of Adam and Eve born in the second garden. He was born one hundred and twenty-nine years after Adam’s arrival on Urantia. Seth became absorbed in the work of improving the spiritual status of his father’s people, becoming the head of the new priesthood of the second garden. His son, Enos, founded the new order of worship, and his grandson, Kenan, instituted the foreign missionary service to the surrounding tribes, near and far.
76:3.5 (850.1) Seth din adamlığı; dini, sağlığı ve eğitimi içine alan bir biçimde üç katmanlı bir girişimdi. Bu düzenin din adamları; dini törenleri yönetmek, sağlık uzmanları ve temizlik denetleyicileri olarak faaliyet göstermek ve bahçenin okullarında öğretmenler olarak faaliyet göstermek üzere eğitilmişlerdi. 76:3.5 (850.1) The Sethite priesthood was a threefold undertaking, embracing religion, health, and education. The priests of this order were trained to officiate at religious ceremonies, to serve as physicians and sanitary inspectors, and to act as teachers in the schools of the garden.
76:3.6 (850.2) Âdem’in kervanı, birinci bahçenin bitkilerinden ve tahıllarından yüzlercesinin tohumunu ve çiçek soğanını beraberlerinde ırmaklar arasındaki bu yerleşkeye getirmişlerdi; onlar aynı zamanda, geniş sürüler ve evcilleştirilmiş her hayvandan bir kaçıyla buraya gelmişlerdi. Bu nedenle onlar, çevre kabileler üzerinde büyük bir üstünlüğe sahip oldular. Onlar, ilk Bahçe’nin geçmiş kültürünün birçok yararından memnuniyetle faydalandılar. 76:3.6 (850.2) Adam’s caravan had carried the seeds and bulbs of hundreds of plants and cereals of the first garden with them to the land between the rivers; they also had brought along extensive herds and some of all the domesticated animals. Because of this they possessed great advantages over the surrounding tribes. They enjoyed many of the benefits of the previous culture of the original Garden.
76:3.7 (850.3) İlk bahçeden ayrılış vaktine kadar Âdem ve onun ailesi her zaman; meyveler, tahıllar ve yemişler ile beslenmekteydiler. Mezopotamya’ya olan yolculuklarında onlar ilk kez, şifalı bitkiler ve sebzeleri tattılar. Et ile beslenme ikinci bahçeye en erken dönemlerinden itibaren girmişti, ancak Âdem ve Havva eti günlük beslenme biçimlerinin bir parçası haline hiçbir zaman getirmediler. Ne Âdemoğlu ne de Havvaoğlu, ilk bahçenin ilk nesil çocuklarının herhangi biri bile, et ile beslenen konuma gelmemişlerdir. 76:3.7 (850.3) Up to the time of leaving the first garden, Adam and his family had always subsisted on fruits, cereals, and nuts. On the way to Mesopotamia they had, for the first time, partaken of herbs and vegetables. The eating of meat was early introduced into the second garden, but Adam and Eve never partook of flesh as a part of their regular diet. Neither did Adamson nor Eveson nor the other children of the first generation of the first garden become flesh eaters.
76:3.8 (850.4) Âdem unsurları, kültürel kazanım ve ussal gelişim bakımından çevre toplulukları üzerinde büyük bir üstünlük kurdu. Onlar üçüncü alfabeyi yaratmış olup, diğer bir yandan ise modern sanatın, bilimin ve edebiyatın ilk temsillerinin ortaya çıkması için temelleri attılar. Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bu topraklarda onlar; yazı, madeni eşyalar yapım, çömlek ve dokuma sanatlarını besleyip, bin yıllar boyunca daha iyisinin ortaya çıkmayacağı bir mimari türü yarattılar. 76:3.8 (850.4) The Adamites greatly excelled the surrounding peoples in cultural achievement and intellectual development. They produced the third alphabet and otherwise laid the foundations for much that was the forerunner of modern art, science, and literature. Here in the lands between the Tigris and Euphrates they maintained the arts of writing, metalworking, pottery making, and weaving and produced a type of architecture that was not excelled in thousands of years.
76:3.9 (850.5) Eflatun insanlarının ev yaşamı, içlerinde bulundukları dönem ve koşulları için olası en yüksek düzeyde bulunmaktaydı. Çocuklar; tarım, el işleri ve hayvan evcilleştirilmesi hususlarındaki derslere tabilerdi; ve onların dışında kalanlar ise, bir Seth üyeliğinin üç katmanlı görevini yerine getirmek için eğitilmektelerdi: bu görev din adamı, sağlık uzmanı ve öğretmen olmaktı. 76:3.9 (850.5) The home life of the violet peoples was, for their day and age, ideal. Children were subjected to courses of training in agriculture, craftsmanship, and animal husbandry or else were educated to perform the threefold duty of a Sethite: to be priest, physician, and teacher.
76:3.10 (850.6) Ve Seth din adamlığını düşünürken, gerçek eğitmenler olarak sağlık ve dinin yüksek akla sahip ve soylu bu öğretmenlerini; daha sonraki kabilelerin ve çevre insan topluluklarının yozlaşmış ve ticari hale gelmiş din adamları ile karıştırmayın. Onların dini evren ve İlahiyat kavramları ileri bir düzeyde olup, neredeyse tamamen doğruydu; onların sağlık emirleri, içinde bulundukları dönem bakımından, mükemmeldi; ve onların eğitim yöntemlerinin üzerine bu dönemden beri hiçbir şekilde geçilmemiştir. 76:3.10 (850.6) And when thinking of the Sethite priesthood, do not confuse those high-minded and noble teachers of health and religion, those true educators, with the debased and commercial priesthoods of the later tribes and surrounding nations. Their religious concepts of Deity and the universe were advanced and more or less accurate, their health provisions were, for their time, excellent, and their methods of education have never since been surpassed.
4. Eflatun Irkı ^top 4. The Violet Race ^top
76:4.1 (850.7) Âdem ve Havva, Urantia üzerinde ortaya çıkan dokuzuncu insan ırkı olarak, eflatun insanları ırkının kurucularıydılar; Âdem ve onun doğumu mavi gözlere sahiplerdi; ve eflatun insan toplulukları, açık ten rengine ek olarak sarı, kırmızı ve kahverengi şeklindeki açık saç renkleriyle ayırt edilmekteydi. 76:4.1 (850.7) Adam and Eve were the founders of the violet race of men, the ninth human race to appear on Urantia. Adam and his offspring had blue eyes, and the violet peoples were characterized by fair complexions and light hair color—yellow, red, and brown.
76:4.2 (850.8) Havva, doğumda acı çekmemişti; buna ek olarak öncül evrimsel ırkların hiçbiri bu acıyı deneyimlememiştir. Evrimsel insanın Nodit unsurları ve daha sonra Âdem unsurları ile olan birlikteliğinden doğan melez ırklar, doğumun ciddi sancılarını deneyimlediler. 76:4.2 (850.8) Eve did not suffer pain in childbirth; neither did the early evolutionary races. Only the mixed races produced by the union of evolutionary man with the Nodites and later with the Adamites suffered the severe pangs of childbirth.
76:4.3 (851.1) Jerusem üzerindeki kardeşleri gibi Âdem ve Havva’ya; yiyecek ve ışıktan oluşan ve Urantia üzerinde açığa çıkarılmamış belirli üstün fiziksel enerjilerle takviye edilen çifte besin ile yaşam enerjisi sağlanmaktaydı. Onların Urantia doğumları, ebeveynlerinin sahip olduğu enerji alımı ve ışık dolaşımı kazanımını onlardan kalıtımsal olarak alamadılar. Onlar, insan türüne özgü kan dolaşımıyla beslenme olarak, tek bir dolaşıma sahiplerdi. Onlar, her ne kadar çok uzun yaşam sürelerine sahip olsalar da fani olarak tasarlanmışlardı; her ne kadar bu uzun ömürlülük her bir ilerleyen nesilde daha çok insanların sahip oldukları ölçütlere gerilemiştir. 76:4.3 (851.1) Adam and Eve, like their brethren on Jerusem, were energized by dual nutrition, subsisting on both food and light, supplemented by certain superphysical energies unrevealed on Urantia. Their Urantia offspring did not inherit the parental endowment of energy intake and light circulation. They had a single circulation, the human type of blood sustenance. They were designedly mortal though long-lived, albeit longevity gravitated toward the human norm with each succeeding generation.
76:4.4 (851.2) Âdem, Havva ve onların ilk nesil çocukları, beslenmeleri için hayvan etini kullanmadılar. Onlar tamamen “ağaçların meyvelerinden” beslendiler. İlk nesilden sonra Âdem’in tüm soyları, mandıra ürünlerinden beslendi; ancak onların çoğu, etsiz yeme alışkanlarına bağlı kalmayı sürdürdü. Daha sonra kendileriyle bütünleşen birçok güney kabile üyesi de et ile beslenmemektelerdi. Daha sonra, sadece sebze ile beslenen bu kabilelerin çoğu doğuya göç etmiş olup, şimdi Hindistan insanları olan bütünlük içinde varlıklarını devam ettirmişlerdir. 76:4.4 (851.2) Adam and Eve and their first generation of children did not use the flesh of animals for food. They subsisted wholly upon “the fruits of the trees.” After the first generation all of the descendants of Adam began to partake of dairy products, but many of them continued to follow a nonflesh diet. Many of the southern tribes with whom they later united were also nonflesh eaters. Later on, most of these vegetarian tribes migrated to the east and survived as now admixed in the peoples of India.
76:4.5 (851.3) Âdem ve Havva’nın fiziksel ve ruhsal öngörüleri, bugünün insan topluluklarına kıyasla çok daha üstündü. Onların özel duyuları çok daha keskindi; ve onlar yarı-ölümlü unsurları, Melçizedekler olan meleksel ev sahiplerini, ve soylu halefi ile birkaç kez görüşmek için gelmiş olan devrik Prens Caligastia’yı görebilmektelerdi. Bu özel duyular çocuklarında bu kadar keskin değildi; ve bu duyular, her yeni nesilde körelme eğilimi gösterdi. 76:4.5 (851.3) Both the physical and spiritual visions of Adam and Eve were far superior to those of the present-day peoples. Their special senses were much more acute, and they were able to see the midwayers and the angelic hosts, the Melchizedeks, and the fallen Prince Caligastia, who several times came to confer with his noble successor. They retained the ability to see these celestial beings for over one hundred years after the default. These special senses were not so acutely present in their children and tended to diminish with each succeeding generation.
76:4.6 (851.4) Âdem çocukları, hepsi kuşkusuz bir biçimde varoluş yetkinliğine sahip oldukları için, genellikle Düzenleyici’yi içlerinde barındırmaktaydı. Onların üstün doğumları, evrimin çocukları gibi fazlasıyla korku hissi duymamaktaydılar. Bugünün Urantia ırkları içinde korku hala fazla bir biçimde var olmaya devam etmektedir; bu durumun nedeni, ırkları fiziksel olarak canlandırma tasarımının erken bir biçimde yanlış idare edilmesi yüzünden atalarınızın Âdem’in yaşam plazmasının çok azından faydalanabilmiş olmasıdır. 76:4.6 (851.4) The Adamic children were usually Adjuster indwelt since they all possessed undoubted survival capacity. These superior offspring were not so subject to fear as the children of evolution. So much of fear persists in the present-day races of Urantia because your ancestors received so little of Adam’s life plasm, owing to the early miscarriage of the plans for racial physical uplift.
76:4.7 (851.5) Maddi Evlatlar ve onların doğumlarının sahip oldukları beden hücreleri, gezegenin yerli sakinleri olan evrimsel varlıklarınınkine kıyasla hastalığa çok daha fazla dirençliydi. Yerli ırkların beden hücreleri, âlemin mikroskopla görülen ve hatta ondan daha küçük hastalık-yaratıcı yaşayan organizmalar ile aynı türdendir. Bu gerçekler, bilimsel uğraşlar vasıtasıyla birçok fiziksel hastalığa karşı koymak için Urantia insanlarının ne kadar çok çalışmak zorunda olduklarını açıklamaktadır. Eğer ırklarınız Âdemsel yaşamdan daha çok özü barındırabilseydi, sizler kıyaslanamaz bir derecede hastalığa karşı dirençli olurdunuz. 76:4.7 (851.5) The body cells of the Material Sons and their progeny are far more resistant to disease than are those of the evolutionary beings indigenous to the planet. The body cells of the native races are akin to the living disease-producing microscopic and ultramicroscopic organisms of the realm. These facts explain why the Urantia peoples must do so much by way of scientific effort to withstand so many physical disorders. You would be far more disease resistant if your races carried more of the Adamic life.
76:4.8 (851.6) Fırat Nehri kenarındaki ikinci bahçede yerleşik bir konuma gelince Âdem, ölümü sonrasında dünyaya yarar sağlaması için yaşam plazmasının olabildiğince çok miktarını ardında bırakmayı tercih etmiştir. Bunun sonucunda Havva, ırk gelişiminden sorumlu on iki heyet üyesinden oluşan bir birliğin başına getirilmişti; ve Âdem’in ölümünden önce bu heyet, Urantia üzerinde en yüksek düzeyde bulunan 1.682 kadını seçmişti; ve bu kadınlar, Âdem’in yaşam plazmasından gebe kalmıştı. Onların çocuklarının tümü, 112’si dışında erişkin düzeye kadar büyüdü; dünya bu şekilde, 1.570 üstün ilave erkek ve kadının kendisine tahsis edilmesinden böylece faydalanmış oldu. Her ne kadar bu aday anneler çevre kabilelerin tümünden seçilmiş ve dünya üzerindeki ırkların birçoğunu temsil etmiş olsalar da, onların çoğunluğu Nod unsurlarının en yüksek ırk kollarından belirlenmişti; ve onlar, kudretli And unsurları ırkının öncül temellerini oluşturmuşlardı. Bu çocuklar, dünyaya geldikleri annelerin ait oldukları kabile yerleşkesinde doğup büyütülmüşlerdi. 76:4.8 (851.6) After becoming established in the second garden on the Euphrates, Adam elected to leave behind as much of his life plasm as possible to benefit the world after his death. Accordingly, Eve was made the head of a commission of twelve on race improvement, and before Adam died this commission had selected 1,682 of the highest type of women on Urantia, and these women were impregnated with the Adamic life plasm. Their children all grew up to maturity except 112, so that the world, in this way, was benefited by the addition of 1,570 superior men and women. Though these candidate mothers were selected from all the surrounding tribes and represented most of the races on earth, the majority were chosen from the highest strains of the Nodites, and they constituted the early beginnings of the mighty Andite race. These children were born and reared in the tribal surroundings of their respective mothers.
5. Âdem ve Havva’nın Ölümü ^top 5. Death of Adam and Eve ^top
76:5.1 (851.7) İkinci Cennet Bahçesi’nin kurulmasından sonra yakın bir zaman içerisinde Âdem ve Havva, pişmanlıklarının kabul edildiğine dair gerektiği gibi bilgilendirildi; buna ek olarak onlara, dünyalarına ait fanilerin nihai sonunu paylaşmakla yükümlü olduklarından Urantia’nın uyku halindeki kurtuluş unsurlarının düzeylerine girmeye kesinlikle yetkin oldukları iletildi. Onlar, Melçizedekler’in oldukça etkileyici bir biçimde kendilerine duyurduğu yeniden dirilişe ve iyileşmelerine dair bu müjdeye bütünüyle inandılar. Onların neden oldukları suç, bir karar hatasıydı; o, bilinçli ve kasıtlı isyana ait bir günah değildi. 76:5.1 (851.7) Not long after the establishment of the second Eden, Adam and Eve were duly informed that their repentance was acceptable, and that, while they were doomed to suffer the fate of the mortals of their world, they should certainly become eligible for admission to the ranks of the sleeping survivors of Urantia. They fully believed this gospel of resurrection and rehabilitation which the Melchizedeks so touchingly proclaimed to them. Their transgression had been an error of judgment and not the sin of conscious and deliberate rebellion.
76:5.2 (852.1) Âdem ve Havva, tıpkı Jerusem’in vatandaşları gibi, Düşünce Düzenleyicileri’ne sahip değillerdi; buna ek olarak onlar, ilk bahçe döneminde Urantia üzerinde faaliyet gösterirken Düzenleyici’yi içlerinde barındırmamaktalardı. Ancak fani düzeye indirgenmelerinden kısa bir süre sonra onlar, içlerindeki yeni bir mevcudiyetin farkına vardılar; ve içten pişmanlıkla birleşen insan mevcudiyetinin, Düzenleyicileri içlerinde barındırmalarını mümkün kıldığını hemen kavradılar. Düzenleyiciler’i içlerinde barındırmaya dair bu gerçeklik, Âdem ve Havva’yı yaşamlarının geri kalanı boyunca büyük ölçüde cesaretlendirmiştir; onlar, Satania’nın Maddi Evlatları olarak başarısız olduklarını bilmektelerdi; ancak onlar aynı zamanda, Cennet sürecinin evrenin yükseliş halindeki evlatları olarak kendilerine açık olduğunu bilmektelerdi. 76:5.2 (852.1) Adam and Eve did not, as citizens of Jerusem, have Thought Adjusters, nor were they Adjuster indwelt when they functioned on Urantia in the first garden. But shortly after their reduction to mortal status they became conscious of a new presence within them and awakened to the realization that human status coupled with sincere repentance had made it possible for Adjusters to indwell them. It was this knowledge of being Adjuster indwelt that greatly heartened Adam and Eve throughout the remainder of their lives; they knew that they had failed as Material Sons of Satania, but they also knew that the Paradise career was still open to them as ascending sons of the universe.
76:5.3 (852.2) Âdem, gezegene varışıyla birlikte eş zamanlı olarak gerçekleşmiş yazgı sonu dirilişi hakkında bilgiye sahipti; ve o, evlatlığın yeni düzeyinin varışıyla birlikte kendisi ve eşinin muhtemel bir biçimde yeniden kişilikleştirileceğine inanmaktaydı. O, bu evrenin hâkimi olan Mikâil’in çok yakın bir zaman içerisinde Urantia üzerinde ortaya çıkacağını bilmemekteydi; o, bir sonraki Evlat’ın Avonal düzeyden geleceğini düşünmekteydi. Böyleyken bile, Âdem ve Havva’nın Mikâil’den o zamana kadar aldıkları tek kişisel ileti üzerinde düşünmesi onlar için anlaşılması zor bir şey olmakla birlikte her zaman rahatlatan bir etkiye sahipti. Arkadaşlığın ve tesellinin diğer dışavurumlarına ek olarak bu ileti şunu bildirmiştir: “Ben yükümlülüklerinizi yerine getirmeyişiniz ile ilgili olan koşulları irdeledim, ben kalplerinizin her zaman duyduğu Yaratıcı’nın iradesine sadık kalma arzusunu unutmadım, ve sizler, âlemimin alt sorumlu Evlatları tarafından daha önce çağrılmazsanız fani geniş uykusu sürecinden istenilecekseniz.” 76:5.3 (852.2) Adam knew about the dispensational resurrection which occurred simultaneously with his arrival on the planet, and he believed that he and his companion would probably be repersonalized in connection with the advent of the next order of sonship. He did not know that Michael, the sovereign of this universe, was so soon to appear on Urantia; he expected that the next Son to arrive would be of the Avonal order. Even so, it was always a comfort to Adam and Eve, as well as something difficult for them to understand, to ponder the only personal message they ever received from Michael. This message, among other expressions of friendship and comfort, said: “I have given consideration to the circumstances of your default, I have remembered the desire of your hearts ever to be loyal to my Father’s will, and you will be called from the embrace of mortal slumber when I come to Urantia if the subordinate Sons of my realm do not send for you before that time.”
76:5.4 (852.3) Ve bu ileti Âdem ve Havva için büyük bir sırdı. Onlar, bu ileti içerisinde olası bir özel dirilişin örtülü sözünü kavrayabiliyorlardı; ve bu türden bir olasılık onları büyük bir neşeye boğdu; ancak onlar, Urantia üzerinde Mikâil’in kişisel görünüm vaktine kadar uyuyabileceklerine dair üstü kapalı bilgilendirmenin anlamını kavrayamıyorlardı. Ve böylece Cennet Bahçesi çifti her zaman, ileride bir vakit Tanrı’nın bir Evladı’nın geleceğini duyurdular; ve onlar, en azından olmasını arzuladıkları bir ümitle, sevdiklerine; hatalarına ve üzüntülerine sahne olan dünyalarının, evrenin yöneticisinin Cennet bahşedilme Evladı olarak üzerinde faaliyet göstermek için tercih edebileceği âlem olma ihtimaline dair inançlarını iletmişlerdi. Bu türden bir ümit gerçekleşmeyecek kadar güzeldi; ancak Âdem, isyanla parçalanmış Urantia’nın sonunda Nebadon’un tümü içindeki en kıskanılan gezegen olarak Satania sisteminin içindeki en talihli dünya haline gelebileceğini aklından geçirmişti. 76:5.4 (852.3) And this was a great mystery to Adam and Eve. They could comprehend the veiled promise of a possible special resurrection in this message, and such a possibility greatly cheered them, but they could not grasp the meaning of the intimation that they might rest until the time of a resurrection associated with Michael’s personal appearance on Urantia. And so the Edenic pair always proclaimed that a Son of God would sometime come, and they communicated to their loved ones the belief, at least the longing hope, that the world of their blunders and sorrows might possibly be the realm whereon the ruler of this universe would elect to function as the Paradise bestowal Son. It seemed too good to be true, but Adam did entertain the thought that strife-torn Urantia might, after all, turn out to be the most fortunate world in the system of Satania, the envied planet of all Nebadon.
76:5.5 (852.4) Âdem 530 yıl yaşamıştır; o, ileri yaş olarak adlandırılabilecek sebepten dolayı vefat etmiştir. Onun fiziksel bünyesi yalın bir deyimle yıpranmıştı; ayrışma süreci kademeli olarak onarım işleyişinin önüne geçmişti; ve kaçınılmaz son gelmişti. Havva, Âdem’den on dokuz yıl önce zayıflayan kalbi nedeniyle yaşamını yitirmişti. Onların ikisi de, tasarımları uyarınca inşa edilmiş birlikteliklerini çevreleyen duvar tamamlandıktan sonra kutsal mabedin merkezine gömülmüşlerdir. Ve bu eylem, ibadethanelerin altlarına yüksek mertebeli ve dindar erkek ve kadının gömülmesi uygulamasının kökenini oluşturmuştur. 76:5.5 (852.4) Adam lived for 530 years; he died of what might be termed old age. His physical mechanism simply wore out; the process of disintegration gradually gained on the process of repair, and the inevitable end came. Eve had died nineteen years previously of a weakened heart. They were both buried in the center of the temple of divine service which had been built in accordance with their plans soon after the wall of the colony had been completed. And this was the origin of the practice of burying noted and pious men and women under the floors of the places of worship.
76:5.6 (852.5) Melçizedekler’in idaresi altındaki Urantia’nın aşkın-maddi yönetimi görevine devam etmişti; ancak evrimsel ırklar ile gerçekleştirilen doğrudan fiziksel iletişime son verildi. Gezegensel Prens’in bedensel görevlilerinin geldiği uzak dönemlerden Van ve Amadon zamanları boyunca Âdem ve Havva’nın gelişine kadar, evren yönetiminin fiziksel temsilcileri gezegen üzerinde konumlanmış bir haldeydi. Ancak Âdem’in görevini yerine getirmedeki başarısızlığı ile birlikte, dört yüz elli bin yılı aşan bir süreci kaplayan, bu düzen sona erdi. Ruhsal alanlarda meleksel yardımcılar, bireyin kurtuluşu için kahramanca çalışır haldeki Düşünce Düzenleyicileri ile birlikte mücadelelerini sürdürdüler; ancak Maçiventa Melçizedek’in varışına kadar dünya refahına dair çok uzun bir dönemi kapsayan etraflıca bir tasarımın varlığı dünya fanilerine duyurulmamıştır; bir Tanrı Evladı’nın sahip olduğu güç, sabır ve yönetim yetkisiyle İbrahim kendi döneminde, talihsiz Urantia’nın ileri canlandırılışı ve ruhsal iyileştirilişi için temelleri atmıştır. 76:5.6 (852.5) The supermaterial government of Urantia, under the direction of the Melchizedeks, continued, but direct physical contact with the evolutionary races had been severed. From the distant days of the arrival of the corporeal staff of the Planetary Prince, down through the times of Van and Amadon to the arrival of Adam and Eve, physical representatives of the universe government had been stationed on the planet. But with the Adamic default this regime, extending over a period of more than four hundred and fifty thousand years, came to an end. In the spiritual spheres, angelic helpers continued to struggle in conjunction with the Thought Adjusters, both working heroically for the salvage of the individual; but no comprehensive plan for far-reaching world welfare was promulgated to the mortals of earth until the arrival of Machiventa Melchizedek, in the times of Abraham, who, with the power, patience, and authority of a Son of God, did lay the foundations for the further uplift and spiritual rehabilitation of unfortunate Urantia.
76:5.7 (853.1) Talihsizlik buna rağmen Urantia’nın payına düşen tek şey değildi; bu gezegen aynı zamanda Nebadon yerel evreni içinde en talihli olandı. Urantialılar; atalarının apaçık yanlışlarından ve öncül dünya yöneticilerinin hatalarından doğan bu karanlık geçmişin kendisi, cennet içindeki Yaratıcı’nın sevgi dolu kişiliğini üzerinde açığa çıkarmak için esas mekân olarak bu dünyayı tercih ettirtecek kadar Nebadon Mikâili’nin ilgisini çeken bir derecede gezeni bu tür ümitsiz bir düzeye sevk ettiyse, daha da fazlası onu kötülük ve günahla kafa karışıklığına ittiyse, bunların hepsini bir kazanç olarak değerlendirilmelidir. Karmaşık hale gelen olayları düzene sokmak için Urantia bir Yaratan Evlat’a ihtiyaç duymamaktaydı; bunun yerine Urantia üzerinde mevcut olan kötülük ve günah, Cennet Yaratıcısı’nın eşsiz sevgisini, bağışlamasını ve sabrını açığa çıkarmak için Yaratan Evlat’a çok daha etkileyici bir geçmişi sunmuştu. 76:5.7 (853.1) Misfortune has not, however, been the sole lot of Urantia; this planet has also been the most fortunate in the local universe of Nebadon. Urantians should count it all gain if the blunders of their ancestors and the mistakes of their early world rulers so plunged the planet into such a hopeless state of confusion, all the more confounded by evil and sin, that this very background of darkness should so appeal to Michael of Nebadon that he selected this world as the arena wherein to reveal the loving personality of the Father in heaven. It is not that Urantia needed a Creator Son to set its tangled affairs in order; it is rather that the evil and sin on Urantia afforded the Creator Son a more striking background against which to reveal the matchless love, mercy, and patience of the Paradise Father.
6. Âdem ve Havva’nın Kurtuluşu ^top 6. Survival of Adam and Eve ^top
76:6.1 (853.2) Âdem ve Havva; Urantia üzerindeki eflatun ırkının maddi bedeni içindeki görevlerinden önceki dönemlerde kendilerine tamamen aşina olan dünyalar biçimindeki, malikâne dünyaları üzerindeki yaşamlarına ölüm uykularından ileride kalkıp devam edeceklerine dair Melçizedekler tarafından kendilerine verilen vaatlere derinden inanarak fani istirahatlarına çekildiler. 76:6.1 (853.2) Adam and Eve went to their mortal rest with strong faith in the promises made to them by the Melchizedeks that they would sometime awake from the sleep of death to resume life on the mansion worlds, worlds all so familiar to them in the days preceding their mission in the material flesh of the violet race on Urantia.
76:6.2 (853.3) Onlar, âlemin fanilerine ait bilinçsiz haldeki uykunun şuursuzluğunda uzun süre istirahat etmediler. Âdem’in ölümünün üçüncü gününde, hürmetkârca düzenlenen naaş töreninden iki gün sonra; Mikâil adına görevde bulunan, Salvington üzerindeki Zamanın Birliktelikleri tarafından onaylanmış ve vekil Edentia’nın En Yüksek Unsurları tarafından gözden geçirilmiş, Urantia üzerinde Âdemsel görev başarısızlığının tüm seçkin kurtuluş unsurlarına özel yoklama çağrısını emreden Lanaforge yönergeleri Cebrail’in ellerine teslim edilmişti. Ve özel dirilişin bu emri uyarınca Urantia zincirlerinin yirmi altıncısı olan Âdem ve Havva, ilk bahçe döneminde kendilerine yardımda bulunan 1.316 yardımcısı ile birlikte Satania’nın malikâne dünyalarına ait diriliş yapılarında yeniden kişilikleştirilip tekrar bir bütün haline getirildiler. Âdem’in varış zamanında, uyuyan kurtuluş unsurlarına ve yaşayan yetkin yükseliş bireylerine ait bir yazgı dönem sonu hükmüyle gerçekleşen olaylar sonucunda birçok diğer sadık ruh çoktandır bu dünyaya aktarılmış halde bulunmaktaydı. 76:6.2 (853.3) They did not long rest in the oblivion of the unconscious sleep of the mortals of the realm. On the third day after Adam’s death, the second following his reverent burial, the orders of Lanaforge, sustained by the acting Most High of Edentia and concurred in by the Union of Days on Salvington, acting for Michael, were placed in Gabriel’s hands, directing the special roll call of the distinguished survivors of the Adamic default on Urantia. And in accordance with this mandate of special resurrection, number twenty-six of the Urantia series, Adam and Eve were repersonalized and reassembled in the resurrection halls of the mansion worlds of Satania together with 1,316 of their associates in the experience of the first garden. Many other loyal souls had already been translated at the time of Adam’s arrival, which was attended by a dispensational adjudication of both the sleeping survivors and of the living qualified ascenders.
76:6.3 (853.4) Âdem ve Havva, ilerleyici yükseliş dünyaları boyunca Jerusem üzerindeki vatandaşlık seviyesine erişene kadar hızlı bir biçimde yükseldiler; onlar bir kez daha kökenleri olan gezegenin vatandaşları haline gelmişlerdi; ancak bu sefer, evren kişiliklerin farklı bir düzeyine ait üyeler olarak bu gezegenin vatandaşlığını ellerinde bulundurmaktalardı. Onlar Jerusem’i — Tanrı’nın Evlatları olarak — kalıcı vatandaşlar düzeyinde terk etmişlerdi; onlar buraya insan evlatları olarak — yükseliş vatandaşları seviyesine geri dönmüşlerdi. Onlar, Urantia’nın mevcut danışma-denetim bünyesini oluşturan yirmi dört danışman arasındaki mevkie daha sonra atanan bir biçimde, sistem başkenti üzerinde doğrudan Urantia hizmetine görevlendirilmişlerdi. 76:6.3 (853.4) Adam and Eve quickly passed through the worlds of progressive ascension until they attained citizenship on Jerusem, once again to be residents of the planet of their origin but this time as members of a different order of universe personalities. They left Jerusem as permanent citizens—Sons of God; they returned as ascendant citizens—sons of man. They were immediately attached to the Urantia service on the system capital, later being assigned membership among the four and twenty counselors who constitute the present advisory-control body of Urantia.
76:6.4 (854.1) Ve böylelikle Urantia’nın Gezegensel Âdem ve Havvası’nın hikâyesi sona ermektedir; onların hikâyesi bir deneme-yanılma, trajedi ve zafer öyküsüdür; bu hikâye en azından, sahip olduğunuz iyi niyetli fakat yanılmış Maddi Erkek ve Kız Evlat’ın kişisel başarısıdır; ve kuşkusuz bir biçimde onların öyküsü sonuç olarak, bu iki bireyin dünyası ve onun isyanla çalkalanmış ve kötülükten bitap düşmüş sakinleri için nihai bir zafer hikâyesidir. Her şey göz önünde tutulduğunda Âdem ve Havva, insan ırkının çabuk medenileşmesine ve hızlandırılmış biyolojik ilerleyişine çok büyük katkı sağlamıştır. Onlar dünya üzerinde büyük bir kültürü gerilerinde bırakmışlardı; ancak bu türden gelişmiş bir medeniyetin kurtuluşu, Âdemsel kalıtımın öncül zayıflayışı ve nihai çöküşü karşısında mümkün değildi. Bir medeniyeti mevcut kılan onu inşa eden insan topluluklarıdır; bu yetkin birey toplulukları olmadan medeniyet kendisini sürdürecek zümreleri yaratamamaktadır. 76:6.4 (854.1) And thus ends the story of the Planetary Adam and Eve of Urantia, a story of trial, tragedy, and triumph, at least personal triumph for your well-meaning but deluded Material Son and Daughter and undoubtedly, in the end, a story of ultimate triumph for their world and its rebellion-tossed and evil-harassed inhabitants. When all is summed up, Adam and Eve made a mighty contribution to the speedy civilization and accelerated biologic progress of the human race. They left a great culture on earth, but it was not possible for such an advanced civilization to survive in the face of the early dilution and the eventual submergence of the Adamic inheritance. It is the people who make a civilization; civilization does not make the people.
76:6.5 (854.2) [“Bahçe’nin {yüksek} meleksel sesi” olan Solonia tarafından sunulmuştur.] 76:6.5 (854.2) [Presented by Solonia, the seraphic “voice in the Garden.”]