80. Makale Paper 80
And Topluluklarının Batıdaki Genişlemesi Andite Expansion in the Occident
80:0.1 (889.1) HER NE KADAR Avrupalı mavi ırk, kendi çabalarıyla büyük bir kültürel medeniyete erişmemiş olsa da; onun Âdemleşen kolları daha sonraki And istilacıları ile karıştıkları zaman, ilerlemeye arzusu taşıyan medeniyete erişim için eflatun ırkı ve onların And halefleri döneminden beri Urantia üzerinde ortaya çıkmış en yetkin ırk kollarından birini dünyaya getirerek onun biyolojik temeline katkıda bulunmuştur. 80:0.1 (889.1) ALTHOUGH the European blue man did not of himself achieve a great cultural civilization, he did supply the biologic foundation which, when its Adamized strains were blended with the later Andite invaders, produced one of the most potent stocks for the attainment of aggressive civilization ever to appear on Urantia since the times of the violet race and their Andite successors.
80:0.2 (889.2) Çağdaş beyaz insan toplulukları, bazısının sarı ve kırmızı fakat daha baskın bir biçimde mavi olduğu Sangik ırkları ile karışmış hale gelen Âdem ırk kolunun varlığını sürdüren ırk kollarını içine almaktadır. Tüm beyaz ırklar içinde ve çok daha fazla olmak üzere öncül Nod ırk kollarında özgün And ırk kökeninin dikkate değer bir oranı bulunmaktadır. 80:0.2 (889.2) The modern white peoples incorporate the surviving strains of the Adamic stock which became admixed with the Sangik races, some red and yellow but more especially the blue. There is a considerable percentage of the original Andonite stock in all the white races and still more of the early Nodite strains.
1. Âdem Unsurları’nın Avrupa’ya Girişi ^top 1. The Adamites Enter Europe ^top
80:1.1 (889.3) Sonuncu And topluluklarının Fırat vadisinden uzaklaştırılmalarından önce, kardeşlerinin çoğu Avrupa’ya maceraperestler, öğretmenler, tüccarlar ve muzaffer savaşçılar olarak çoktan girmiş bir konumdaydılar. Eflatun ırkının öncül dönemlerinde Akdeniz oluğu Cebelitarık boğazı ve Sicilya kara köprüsü tarafından korunmaktaydı. İnsanların oldukça öncül gerçekleştirdikleri deniz ticaret etkinliklerinin bazıları, kuzeyden gelen mavi toplulukların ve güneyden göç etmiş Sahra bireylerinin doğudan katılan Nod ve Âdem unsurları ile buluştukları kara içindeki bu göllerde kurulmuştu. 80:1.1 (889.3) Before the last Andites were driven out of the Euphrates valley, many of their brethren had entered Europe as adventurers, teachers, traders, and warriors. During the earlier days of the violet race the Mediterranean trough was protected by the Gibraltar isthmus and the Sicilian land bridge. Some of man’s very early maritime commerce was established on these inland lakes, where blue men from the north and the Saharans from the south met Nodites and Adamites from the east.
80:1.2 (889.4) Mezopotamya’nın batı oluğunda Nod unsurları en geniş kapsamlı kültürlerinden birini hali hazırda oluşturmuş bir konumda bulunarak, bu merkezlerden daha çok kuzey Afrika olmak üzere bir ölçüde güney Avrupa’ya ilerlemiş durumdalardı. Ufuk sahibi Nod-Andon Suriyelileri çok önceden, yavaşça yükselmekte olan Nil deltası üzerindeki yerleşkeleri ile ilişki içerisinde çömlekçilik ve tarımı getirmişlerdi. Onlar aynı zamanda koyun, keçi, büyükbaş ve diğer evcilleştirilmiş hayvanları buraya ithal etmiş olup, madeni eşya yapımın fazlasıyla gelişmiş yöntemlerini bu bölgeye getirdiler. Suriye bu dönemlerin bahse konu alandaki üretim merkeziydi. 80:1.2 (889.4) In the eastern trough of the Mediterranean the Nodites had established one of their most extensive cultures and from these centers had penetrated somewhat into southern Europe but more especially into northern Africa. The broad-headed Nodite-Andonite Syrians very early introduced pottery and agriculture in connection with their settlements on the slowly rising Nile delta. They also imported sheep, goats, cattle, and other domesticated animals and brought in greatly improved methods of metalworking, Syria then being the center of that industry.
80:1.3 (889.5) Otuz bin yıldan daha fazla bir süre boyunca Mısır, Nil vadisininkini geliştirmek için sanat ve kültürlerini beraberinde getiren Mezopotamya topluluklarının devamlı bir göç hareketine uğramıştır. Ancak geniş sayıdaki Sahra topluluklarının girişi Nil boyunca uzanan öncül medeniyeti, Mısır’ı yaklaşık on beş bin yıl öncesi kültür düzeyine indirecek kadar kötüleştirdi. 80:1.3 (889.5) For more than thirty thousand years Egypt received a steady stream of Mesopotamians, who brought along their art and culture to enrich that of the Nile valley. But the ingress of large numbers of the Sahara peoples greatly deteriorated the early civilization along the Nile so that Egypt reached its lowest cultural level some fifteen thousand years ago.
80:1.4 (889.6) Ancak öncül dönemler boyunca, Âdem unsurlarının batı yönündeki göçünü engelleyecek çok az etki bulunmaktaydı. Sahra, sürü ve tarım toplulukları tarafından geniş sayılarla ikamet edilmiş açık bir otlak arazisiydi. Bu Sahra toplulukları hiçbir zaman el eşyası üretimine girişmemişlerdi; buna ek olarak onlar şehir kuran topluluklar da değillerdi. Onlar, yok olmuş durumdaki yeşil ve turuncu ırkların geniş ırk kollarını taşıyan bir çivit-siyah topluluktu. Ancak onlar, yer kabuğu yükselişinin ve yağmur yüklü bulutların yön değiştirişinin bu bayındır ve barışçıl medeniyetin kalıntılarını etrafa saçmasından önce, eflatun kalıtımından oldukça küçük bir miktar aldılar. 80:1.4 (889.6) But during earlier times there was little to hinder the westward migration of the Adamites. The Sahara was an open grazing land overspread by herders and agriculturists. These Saharans never engaged in manufacture, nor were they city builders. They were an indigo-black group which carried extensive strains of the extinct green and orange races. But they received a very limited amount of the violet inheritance before the upthrust of land and the shifting water-laden winds dispersed the remnants of this prosperous and peaceful civilization.
80:1.5 (890.1) Âdem’in kanı, birçok insan ırkı tarafından paylaşılmıştır; ancak onların bazıları bunu diğerlerinden daha fazla bünyelerine kattı. Hindistan’ın melez ırkları ve Afrika’nın daha koyu renkli toplulukları Âdem unsurlarına çekici gelmemekteydi. Kırmızı insanlar Amerika kıtalarında fazlasıyla tecrit edilmiş bir konumda bulunmuş olmasalardı onlar ile oldukça özgür bir biçimde karışmış olacaklardı ve buna ek olarak onlar, sarı ırka sevecen bir biçimde yaklaşmaktalardı ancak bu topluluğa Asya’nın ücra yerleşkelerinde erişmek benzer bir şekilde zordu. Bu nedenle onlar oldukça doğal bir biçimde; macera veya toplumsal fedakârlık dürtüsü ile harekete geçirildikleri zaman, veya Fırat nehrinden dışarı doğru itildikleri zaman, Avrupa’nın mavi ırkları ile bütünlük kurmayı tercih etmişlerdi. 80:1.5 (890.1) Adam’s blood has been shared with most of the human races, but some secured more than others. The mixed races of India and the darker peoples of Africa were not attractive to the Adamites. They would have mixed freely with the red man had he not been far removed in the Americas, and they were kindly disposed toward the yellow man, but he was likewise difficult of access in faraway Asia. Therefore, when actuated by either adventure or altruism, or when driven out of the Euphrates valley, they very naturally chose union with the blue races of Europe.
80:1.6 (890.2) Bu dönemde Avrupa’da baskın bir konumda bulunan mavi ırklar, göç etmekteki öncül Âdem unsurlarının hoşuna gitmeyecek hiçbir dini âdete sahip değildi; ve burada, eflatun ile mavi ırklar arasında büyük bir cinsel çekim bulunmaktaydı. Mavi insanların en iyileri, Âdem unsurları ile çiftleşmelerine izin verilmelerini büyük bir onur olarak addetti. Her mavi insan, belli başlı Âdem kadınlarının kalbini kazanabilmek için çok kabiliyetli ve sanatkâr hale gelme arzusunu taşımıştı ve üstün bir mavi ırk kadının en yüksek gayesi, bir Âdem unsurunun kendisine ilgi beslemesiydi. 80:1.6 (890.2) The blue men, then dominant in Europe, had no religious practices which were repulsive to the earlier migrating Adamites, and there was great sex attraction between the violet and the blue races. The best of the blue men deemed it a high honor to be permitted to mate with the Adamites. Every blue man entertained the ambition of becoming so skillful and artistic as to win the affection of some Adamite woman, and it was the highest aspiration of a superior blue woman to receive the attentions of an Adamite.
80:1.7 (890.3) Kademeli bir biçimde Cennet Bahçesi’nin bu göç eden evlatları Neanderthal ırk kökeninin hala varlığını sürdüren ırk kollarını acımasız bir biçimde ortadan kaldırırken, kültürel adetlerini canlandırarak mavi ırkın yüksek türleri ile bütünleştiler. Irkların karışımının bu işleyiş biçimi, alt düzey ırk kökenlerinin ortadan kaldırılışıyla bir araya geldiğinde, üstün mavi ırkların bir düzine veya daha fazla sayıdaki güçlü ve ilerleyici topluluğunu yarattı. 80:1.7 (890.3) Slowly these migrating sons of Eden united with the higher types of the blue race, invigorating their cultural practices while ruthlessly exterminating the lingering strains of Neanderthal stock. This technique of race blending, combined with the elimination of inferior strains, produced a dozen or more virile and progressive groups of superior blue men, one of which you have denominated the Cro-Magnons.
80:1.8 (890.4) Bu ve diğer nedenlerden dolayı, yoksa göçün daha elverişli istikametleri buradan geçtiği için değil, Mezopotamya kültürünün öncül dalgaları neredeyse bütünüyle ayrıcalıklı bir biçimde yönünü Avrupa’ya çevirmişti. Ve bu koşullar, çağdaş Avrupa medeniyetinin kökensel tarihini belirlemişti. 80:1.8 (890.4) For these and other reasons, not the least of which was more favorable paths of migration, the early waves of Mesopotamian culture made their way almost exclusively to Europe. And it was these circumstances that determined the antecedents of modern European civilization.
2. İklim ve Yeryüzü Oluşumlarındaki Değişiklikler ^top 2. Climatic and Geologic Changes ^top
80:2.1 (890.5) Avrupa’ya olan eflatun ırkının öncül genişlemesi; belli başlı, daha çok ansızın gerçekleşmiş iklim ve yeryüzü değişiklikleri tarafından yarıda kesildi. Kuzey buz tabakalarının geri çekilmesiyle birlikte batıdan gelen su yüklü rüzgârlar, kademeli bir biçimde Sahra’nın açık otlak arazilerini çorak bir çöle dönüştürerek kuzeye doğru kaydı. Bu kuraklık, büyük Sahra yüksek düzlüğünün siyah gözlü ancak zeki sakinleri olarak buranın daha minyon kumral topluluklarını dağıttı. 80:2.1 (890.5) The early expansion of the violet race into Europe was cut short by certain rather sudden climatic and geologic changes. With the retreat of the northern ice fields the water-laden winds from the west shifted to the north, gradually turning the great open pasture regions of Sahara into a barren desert. This drought dispersed the smaller-statured brunets, dark-eyed but long-headed dwellers of the great Sahara plateau.
80:2.2 (890.6) Daha saf çivit unsurları, bu dönemden beri kalmakta oldukları merkezi Afrika’ya doğru güney yönünde hareket ettiler. Daha karma topluluklar üç yönde dağıldılar: batıdaki üstün kabileler İspanya’ya ve oradan da, daha sonraki Akdeniz’in zeki kumral ırklarının çekirdeğini oluşturan bir biçimde, Avrupa’nın komşu kısımlarına göç ettiler. Sahra yüksek düzlüğünün doğusunda bulunan en az gelişmiş topluluk Arabistan’a ve oradan da kuzey Mezopotamya ve Hindistan boyunca ilerleyerek Sri Lanka’nın derinliklerine göç etti. Merkezde bulunan topluluk kuzeye, sonra Nil vadisinin doğusuna ve oradan da Filistin’e hareket etti. 80:2.2 (890.6) The purer indigo elements moved southward to the forests of central Africa, where they have ever since remained. The more mixed groups spread out in three directions: The superior tribes to the west migrated to Spain and thence to adjacent parts of Europe, forming the nucleus of the later Mediterranean long-headed brunet races. The least progressive division to the east of the Sahara plateau migrated to Arabia and thence through northern Mesopotamia and India to faraway Ceylon. The central group moved north and east to the Nile valley and into Palestine.
80:2.3 (890.7) Deccan’dan İran, Mezopotamya ve Akdeniz’in iki kıyısı boyunca dağılmış olan çağdaş insan toplulukları arasında belirli düzeydeki mevcut akrabalığı bu ikincil Sangik alt-kolu açıklamaktadır. 80:2.3 (890.7) It is this secondary Sangik substratum that suggests a certain degree of kinship among the modern peoples scattered from the Deccan through Iran, Mesopotamia, and along both shores of the Mediterranean Sea.
80:2.4 (890.8) Afrika’daki bu iklim değişikliklerinin gerçekleştiği zaman zarfında; İngiltere kıtadan ayrılmış, Danimarka su yüzüne çıkmış, Akdeniz’in batı havzasını koruyan Cebelitarık boğazı ise bu kara gölünü hızlı bir biçimde Atlas Okyanusu seviyesine yükselten bir depremin sonucunda sular altında kaldı. Yakın bir zaman içerisinde Sicilya kara köprüsü, Akdeniz’e ait denizlerden bir tanesini yaratarak ve onu Atlas Okyanusu’na bağlayarak sular altında kaldı. Bu doğal afet; insan yerleşkelerinin birçoğunu sular altında bırakıp, tüm dünya tarihi içinde sele kurban verilmiş en büyük insan kaybına neden oldu. 80:2.4 (890.8) About the time of these climatic changes in Africa, England separated from the continent, and Denmark arose from the sea, while the isthmus of Gibraltar, protecting the western basin of the Mediterranean, gave way as the result of an earthquake, quickly raising this inland lake to the level of the Atlantic Ocean. Presently the Sicilian land bridge submerged, creating one sea of the Mediterranean and connecting it with the Atlantic Ocean. This cataclysm of nature flooded scores of human settlements and occasioned the greatest loss of life by flood in all the world’s history.
80:2.5 (891.1) Akdeniz havzasının bu sular altında kalışı Âdem unsurlarının batı yönündeki göçlerini doğrudan bir biçimde engellerken, Sahra topluluklarının büyük akınları gittikçe artan sayıdaki üyelerinin Cennet Bahçesi’nin kuzeyine ve doğusuna doğru kaçış yolu aramasına neden oldu. Âdem soyları Dicle ve Fırat vadilerinden kuzeye doğru ilerlerken, dağ setleri ve bu dönemde genişlemiş Hazar Denizi ile karşılaştılar. Ve birçok nesil boyunca Âdem soyları, Türkistan’a dağılan yerleşkeleri etrafında avlanıp, sürülerini güdüp topraklarını işlediler. Kademeli bir biçimde bu muhteşem insanlar yerleşkelerini Avrupa’ya doğru genişlettiler. Ancak bu aşamada Âdem unsurları Avrupa’ya doğudan giriş yapmış olup, mavi insanların kültürünü Asya’dakinin binlerce yıl gerisinde bulmuşlardı bu durumun nedeni bahse konu bölgenin Mezopotamya ile neredeyse hiçbir irtibatının bulunmayışıydı. 80:2.5 (891.1) This engulfment of the Mediterranean basin immediately curtailed the westward movements of the Adamites, while the great influx of Saharans led them to seek outlets for their increasing numbers to the north and east of Eden. As the descendants of Adam journeyed northward from the valleys of the Tigris and Euphrates, they encountered mountainous barriers and the then expanded Caspian Sea. And for many generations the Adamites hunted, herded, and tilled the soil around their settlements scattered throughout Turkestan. Slowly this magnificent people extended their territory into Europe. But now the Adamites enter Europe from the east and find the culture of the blue man thousands of years behind that of Asia since this region has been almost entirely out of touch with Mesopotamia.
3. Cro-Magnon Mavi Irkı ^top 3. The Cro-Magnoid Blue Man ^top
80:3.1 (891.2) Mavi insanın tarihi kültür merkezleri, Avrupa’nın tüm nehirleri boyunca konumlanmıştı ancak mevcut an içerisinde sadece Somme, buzul hareketleri öncesi dönemlerdeki yatağında akmaktadır. 80:3.1 (891.2) The ancient centers of the culture of the blue man were located along all the rivers of Europe, but only the Somme now flows in the same channel which it followed during preglacial times.
80:3.2 (891.3) Avrupa kıtasını kaplamış mavi insanlar hakkında söz ederken, içlerinde birçok farklı ırk türünün barınmış oldu belirtilmelidir. Otuz beş bin yıl öncesinde bile Avrupalı mavi insanlar hali hazırda, kırmızı ve sarı ırk kollarını taşıyan oldukça melez bir insan topluluğu konumundaydılar; bunun yanı sıra Atlas Okyanusu kıyı şeridindeki yerleşkelerde ve bugünün Rusya bölgesinde onlar, Andon kanının dikkate değer bir miktarını çoktan almış olup, güneyde Sahra toplulukları ile irtibat halindelerdi. Ancak, bu kadar çok ölçüdeki ırk topluluklarını teker teker sıralamaya girişmek beyhude bir çabadan ötesine geçmeyecektir. 80:3.2 (891.3) While we speak of the blue man as pervading the European continent, there were scores of racial types. Even thirty-five thousand years ago the European blue races were already a highly blended people carrying strains of both red and yellow, while on the Atlantic coastlands and in the regions of present-day Russia they had absorbed a considerable amount of Andonite blood and to the south were in contact with the Saharan peoples. But it would be fruitless to attempt to enumerate the many racial groups.
80:3.3 (891.4) Bu öncül Âdem-sonrası dönemin Avrupa medeniyeti, Âdem unsurlarının yaratıcı hayal gücü ile birlikte mavi insanların zindeliği ve maharetinin benzersiz bir karışımıydı. Mavi ırklar büyük bir diriliğe sahip ırktı ancak onlar Âdem unsurlarının kültürel ve ruhsal düzeyini fazlasıyla kötüleştirdiler. Birçoğunun eşlerini aldatma ve evlenmemiş kızları kötü yola düşürme eğilimi nedeniyle, onların daha sonra Cro-Magnon unsurlarını dinleriyle etkilemeleri oldukça zordu. On bin yıl boyunca Avrupa’da din, Hindistan ve Mısır’da yaşanan gelişmelere kıyasla zayıflamış bir konumda bulunmaktaydı. 80:3.3 (891.4) The European civilization of this early post-Adamic period was a unique blend of the vigor and art of the blue men with the creative imagination of the Adamites. The blue men were a race of great vigor, but they greatly deteriorated the cultural and spiritual status of the Adamites. It was very difficult for the latter to impress their religion upon the Cro-Magnoids because of the tendency of so many to cheat and to debauch the maidens. For ten thousand years religion in Europe was at a low ebb as compared with the developments in India and Egypt.
80:3.4 (891.5) Mavi insanlar ilişkilerinde kusursuz bir biçimde dürüst olup, melez Âdem unsurlarının cinsel temelli kötülüklerinden tamamiyle uzaklardı. Onlar, yalnızca savaşlar erkek sayılarındaki bir nüfus azlığını yarattığında çok eşliliğe başvurarak, bekâretliğe saygı duydular. 80:3.4 (891.5) The blue men were perfectly honest in all their dealings and were wholly free from the sexual vices of the mixed Adamites. They respected maidenhood, only practicing polygamy when war produced a shortage of males.
80:3.5 (891.6) Bu Cro-Magnon insan toplulukları, cesur ve ileri görüşlü bir ırktı. Onlar, çocuk kültürünün etkin bir düzenini idare etti. Ebeveynlerin ikisi de bu çabalara katıldı ve daha büyük çocuklardan tamamiyle faydalanıldı. Her çocuk mağaraların bakımı, sanat ve çakmaktaşı yapımında dikkatli bir biçimde eğitildi. Erken bir yaşta kadınlar ev sanatlarında ve ilkel tarımcılıkta oldukça hünerli iken, erkekler yetenekli avcılar ve cesur savaşçılardı. 80:3.5 (891.6) These Cro-Magnon peoples were a brave and farseeing race. They maintained an efficient system of child culture. Both parents participated in these labors, and the services of the older children were fully utilized. Each child was carefully trained in the care of the caves, in art, and in flint making. At an early age the women were well versed in the domestic arts and in crude agriculture, while the men were skilled hunters and courageous warriors.
80:3.6 (891.7) Mavi insanlar avcılar, balıkçılar ve yiyecek toplayıcılardı onlar tekne yapımı uzmanıydılar. Taş baltaları yapıp, ağaçları kesip, bir kısmı toprağın altında olmak üzere hayvan derilerinden çatılara sahip kütük kulübeleri diktiler. Ve Sibirya’da hala benzer kulübeleri inşa eden insan toplulukları bulunmaktadır. Güney Cro-Magnon unsurları genellikle gerçek veya yapay mağaralarda yaşadılar. 80:3.6 (891.7) The blue men were hunters, fishers, and food gatherers; they were expert boatbuilders. They made stone axes, cut down trees, erected log huts, partly below ground and roofed with hides. And there are peoples who still build similar huts in Siberia. The southern Cro-Magnons generally lived in caves and grottoes.
80:3.7 (892.1) Kışın çetin dönemlerinde korumalarının soğuktan donacak bir biçimde mağara girişlerinde nöbette beklemesi hiç de nadir bir durum değildi. Onlar cesarete sahiplerdi; ancak bunun üstünde onların tümü sanatkârdılar; Âdem topluluklarının karışımı birden bire yaratıcı hayal gücünü hızlandırdı. Mavi insanın sanatının doruk noktası, Afrika’dan İspanya boyunca daha koyu tenli ırkların geldiği dönemlerin evvelinde gerçekleşen bir biçimde, yaklaşık olarak on beş bin yıl önce yaşanmıştı. 80:3.7 (892.1) It was not uncommon during the rigors of winter for their sentinels standing on night guard at cave entrances to freeze to death. They had courage, but above all they were artists; the Adamic mixture suddenly accelerated creative imagination. The height of the blue man’s art was about fifteen thousand years ago, before the days when the darker-skinned races came north from Africa through Spain.
80:3.8 (892.2) Yaklaşık on beş yıl önce Alp ormanları geniş bir biçimde yayılmaktaydı. Avrupalı avcılar, dünyanın şen av bölgelerini kurak ve çorak çöllere çeviren aynı iklim baskısı tarafından nehir vadilerine ve deniz kıyılarına sürüklenmişlerdi. Yağmur rüzgârları kuzeye doğru kayarken, Avrupa’nın önü açık geniş otlak arazileri ormanlar ile kaplanmış hale gelmişti. Bu büyük ölçekli ve görece ani gerçekleşen iklim değişiklikleri Avrupa ırklarını açık arazi avcılarından sürü sahiplerine ve bir ölçüde toprak toplayıcısı ve ekicisine doğru değişmeye itmişti. 80:3.8 (892.2) About fifteen thousand years ago the Alpine forests were spreading extensively. The European hunters were being driven to the river valleys and to the seashores by the same climatic coercion that had turned the world’s happy hunting grounds into dry and barren deserts. As the rain winds shifted to the north, the great open grazing lands of Europe became covered by forests. These great and relatively sudden climatic modifications drove the races of Europe to change from open-space hunters to herders, and in some measure to fishers and tillers of the soil.
80:3.9 (892.3) Bu değişiklikler, bir yanda kültürel gelişimlere yol açarken, belirli biyolojik gerilemeleri yaratmıştı. Geçmiş avlanma döneminde üstün olan kabileler, savaş esirlerinin daha yüksek türleri ile karşılıklı olarak evlenmiş ve alt düzeyde gördükleri unsurları kesin bir biçimde yok etmişlerdi. Ancak yerleşkeler kurup, tarım ve ticaret faaliyetine girişirlerken onlar; vasat düzeyde bulunan esirlerin birçoğunun yaşamını köleler olarak bağışlamaya başlamışlardı. Ve Cro-Magnon türünün tamamını daha sonra oldukça fazla bir biçimde kötüleştiren bu kölelerin doğumuydu. Kültürün bu gerileyişi, Cro-Magnon tür ve kültürünü hızlı bir biçimde kendi üstünlüğü altında içine katarak ve beyaz ırkların medeniyetini başlatarak Mezopotamyalılar’ın nihai ve topluca olarak gerçekleştirdikleri akınlar Avrupa’yı teslim alana kadar doğudan gelen yeni etkilerle şiddetlenmeye devam etti. 80:3.9 (892.3) These changes, while resulting in cultural advances, produced certain biologic retrogressions. During the previous hunting era the superior tribes had intermarried with the higher types of war captives and had unvaryingly destroyed those whom they deemed inferior. But as they commenced to establish settlements and engage in agriculture and commerce, they began to save many of the mediocre captives as slaves. And it was the progeny of these slaves that subsequently so greatly deteriorated the whole Cro-Magnon type. This retrogression of culture continued until it received a fresh impetus from the east when the final and en masse invasion of the Mesopotamians swept over Europe, quickly absorbing the Cro-Magnon type and culture and initiating the civilization of the white races.
4. Avrupa’nın And İstilaları ^top 4. The Andite Invasions of Europe ^top
80:4.1 (892.4) And toplulukları Avrupa’ya düzenli bir seyirde hareket etmekte iken, burada yeni ana akın gerçekleşmişti; at sırtındaki son göçler üç büyük dalga halinde meydana gelmişti. Bazıları Avrupa’ya, Ege’nin adaları ve Tuna vadisinin kuzeyi üzerinden giriş yapmıştı ancak daha önceki ve daha saf olan ırk kollarının çoğunluğu kuzeybatı Avrupa’ya, Volga ve Don’un otlak arazileri boyunca uzanan kuzey istikameti üzerinden göç etmişti. 80:4.1 (892.4) While the Andites poured into Europe in a steady stream, there were seven major invasions, the last arrivals coming on horseback in three great waves. Some entered Europe by way of the islands of the Aegean and up the Danube valley, but the majority of the earlier and purer strains migrated to northwestern Europe by the northern route across the grazing lands of the Volga and the Don.
80:4.2 (892.5) Üçüncü ve dördüncü akınlar arasında Andon topluluklarının bir birliği, Sibirya’dan Rusya ırmakları ve Baltık bölgesi üzerinden gelerek, kuzey doğrultusundan Avrupa’ya giriş yapmışlardı. Onlar kısa bir süre içinde, kuzey And kabileleri üstünlüğünde onlara karışmışlardı. 80:4.2 (892.5) Between the third and fourth invasions a horde of Andonites entered Europe from the north, having come from Siberia by way of the Russian rivers and the Baltic. They were immediately assimilated by the northern Andite tribes.
80:4.3 (892.6) Daha saf eflatun ırkının daha erken dönemdeki genişlemeleri, daha sonraki yarı-askeri ve toprak kazanmayı seven And soylarınınkine kıyasla çok daha barışçıldı. Âdem unsurları barışçıldı Nod unsurları kavgacılardı. Daha sonra Sang ırklarına da karışan bir biçimde bu ırk kökenlerinin birleşimi, mevcut askeri fetihleri gerçekleştirmiş olan, yetkin ve saldırgan And topluluklarını meydana getirdi. 80:4.3 (892.6) The earlier expansions of the purer violet race were far more pacific than were those of their later semimilitary and conquest-loving Andite descendants. The Adamites were pacific; the Nodites were belligerent. The union of these stocks, as later mingled with the Sangik races, produced the able, aggressive Andites who made actual military conquests.
80:4.4 (892.7) Ancak at, Batı’daki And topluluklarının üstünlüğünü belirleyen evrimsel bir etkendi. At; And atlılarının son topluluklarının Hazar Denizi üzerinden çabucak geçerek Avrupa’nın tamamına yayılmalarını mümkün kılan bir biçimde, bu zamana kadar mevcut olmayan hareket kabiliyeti üstünlüğünü onların etrafa dağılan topluluklarına vermiştir. And topluluklarının daha önceki dalgalarının tümü o kadar yavaş bir biçimde hareket etmişlerdi ki, Mezopotamya’dan uzaklaşır uzaklaşmış birbirlerinden kopma eğilimi göstermişlerdi. Ancak daha sonraki dalgalar o kadar hızlı bir biçimde hareket ettiler ki, daha yüksek kültürün belli bir nüvesini hala ellerinde bulunduran bir biçimde bütüncül topluluklar halinde Avrupa’ya ulaştılar. 80:4.4 (892.7) But the horse was the evolutionary factor which determined the dominance of the Andites in the Occident. The horse gave the dispersing Andites the hitherto nonexistent advantage of mobility, enabling the last groups of Andite cavalrymen to progress quickly around the Caspian Sea to overrun all of Europe. All previous waves of Andites had moved so slowly that they tended to disintegrate at any great distance from Mesopotamia. But these later waves moved so rapidly that they reached Europe as coherent groups, still retaining some measure of higher culture.
80:4.5 (893.1) Çin ve Fırat bölgesi dışında yerleşik dünyanın tümü, çetin And atlılarının İsa’dan önceki altıncı ve yedinci bin yılda tarih sahnesine çıkışlarından önceki on bin yıl boyunca çok sınırlı bir ölçekte kültürel gelişimi gerçekleştirmişlerdi. Rusya düzlüklerinden batı yönünde ilerlerken, mavi ırkın en iyi unsurlarını içlerine katarak ve en kötülerini yok ederek, bir topluluk halinde bütünleştiler. Bu unsurlar; İskandinavya, Alman ve Anglosakson topluluklarının büyük dedeleri olan İskandinav ırkları olarak adlandırmakta olduğunuz topluluğun atalarıydılar. 80:4.5 (893.1) The whole inhabited world, outside of China and the Euphrates region, had made very limited cultural progress for ten thousand years when the hard-riding Andite horsemen made their appearance in the sixth and seventh millenniums before Christ. As they moved westward across the Russian plains, absorbing the best of the blue man and exterminating the worst, they became blended into one people. These were the ancestors of the so-called Nordic races, the forefathers of the Scandinavian, German, and Anglo-Saxon peoples.
80:4.6 (893.2) Üstün mavi ırk kollarının kuzey Avrupa’nın tamamı boyunca And toplulukları tarafından onların üstünlüğü altında bütünüyle karışmalarının üstünden çok uzun bir süre geçmemiştir. Yalnızca Sami (ve bir ölçüye kadar Breton için de dâhil olmak üzere) eski Andon toplulukları kimliksel görünüşlerini bile korudular. 80:4.6 (893.2) It was not long before the superior blue strains had been fully absorbed by the Andites throughout all northern Europe. Only in Lapland (and to a certain extent in Brittany) did the older Andonites retain even a semblance of identity.
5. Kuzey Avrupa’nın And Fethi ^top 5. The Andite Conquest of Northern Europe ^top
80:5.1 (893.3) Kuzey Avrupa kabileleri, Türkistan güneyindeki Rus bölgeleri boyunca Mezopotamya’dan gelen devamlı göç hareketleri tarafından sürekli bir biçimde güçlendirilmekte ve ilerleyici bir biçimde canlandırılmaktaydı ve And atlılarının son dalgaları Avrupa’yı sardığında, bu bölgede hali hazırda; dünyanın geri kalan kısmının tümünde rastlanabilecek olandan daha çok sayıda kişi And kökenine sahipti. 80:5.1 (893.3) The tribes of northern Europe were being continuously reinforced and upstepped by the steady stream of migrants from Mesopotamia through the Turkestan-south Russian regions, and when the last waves of Andite cavalry swept over Europe, there were already more men with Andite inheritance in that region than were to be found in all the rest of the world.
80:5.2 (893.4) Üç bin yıl boyunca kuzey And topluluklarının askeri yönetim merkezi Danimarka’daydı. Bu merkezi yerleşkeden fetih hareketlerinin birbirlerini takip eden dalgaları hareket etti; bu dalgalar, ilerleyen çağlar Mezopotamya’lı fatihlerin elde edilen yerleşke insanlarıyla nihai karışımlarına şahit olurken azalan bir biçimde And ve artan bir ölçüde beyaz hale gelmişti. 80:5.2 (893.4) For three thousand years the military headquarters of the northern Andites was in Denmark. From this central point there went forth the successive waves of conquest, which grew decreasingly Andite and increasingly white as the passing centuries witnessed the final blending of the Mesopotamian conquerors with the conquered peoples.
80:5.3 (893.5) Her ne kadar mavi insan, kuzeyde bulunan toplulukların üstünlüğünde onlara karışmış ve güneye ilerleyen beyaz atlı akıncılarına nihai olarak karşı koyamamış olsa da; melez beyaz ırkın genişleyen kabileleri, Cro-Magnon topluluklarının inatçı ve uzun süreler devam etmiş direnciyle karşılaştı ancak üstün us ve sürekli artan biyolojik köken unsurları eski ırkı ortan kaldırmakta kendilerini yetkin kıldı. 80:5.3 (893.5) While the blue man had been absorbed in the north and eventually succumbed to the white cavalry raiders who penetrated the south, the advancing tribes of the mixed white race met with stubborn and protracted resistance from the Cro-Magnons, but superior intelligence and ever-augmenting biologic reserves enabled them to wipe the older race out of existence.
80:5.4 (893.6) Beyaz ve mavi ırk arasında meydana gelen belirleyici mücadeleler Somme vadisinde verildi. Burada mavi ırkın yetkin soyları güneye doğru hareket eden And topluluklarıyla kıyasıya savaştı ve beş yüzden fazla yıl boyunca bu Cro-Magnon unsurları, beyaz istilacılarının üstün askeri stratejilerine teslim olmadan önce topraklarını başarıyla savundular. Somme’de verilen son savaşta kuzey ordularının muzaffer kumandanı olan Tor; kuzeyli beyaz kabilelerinin kahramanı haline gelip, daha sonra bazıları tarafından bir tanrı olarak kutsandı. 80:5.4 (893.6) The decisive struggles between the white man and the blue man were fought out in the valley of the Somme. Here, the flower of the blue race bitterly contested the southward-moving Andites, and for over five hundred years these Cro-Magnoids successfully defended their territories before succumbing to the superior military strategy of the white invaders. Thor, the victorious commander of the armies of the north in the final battle of the Somme, became the hero of the northern white tribes and later on was revered as a god by some of them.
80:5.5 (893.7) Mavi insanın varlığını en uzun süre devam ettirmiş kaleleri güney Fransa’da bulunmaktaydı ancak sonuncu en büyük askeri direnç Somme boyunca kırılmıştı. Daha içerilerin fethi; ticari faaliyetler, nehirler arasındaki nüfus baskısı ve alt düzeyde bulunan unsurların acımasız bir biçimde ortadan kaldırılışıyla beraber üstün olanlar ile karşılıklı olarak evlenilmeye devam edilişi vasıtasıyla ilerledi. 80:5.5 (893.7) The strongholds of the blue man which persisted longest were in southern France, but the last great military resistance was overcome along the Somme. The later conquest progressed by commercial penetration, population pressure along the rivers, and by continued intermarriage with the superiors, coupled with the ruthless extermination of the inferiors.
80:5.6 (893.8) And unsurlarının büyüklerinden oluşan kabile heyeti alt düzeyde bulunan bir esirin yetersiz olduğuna hüküm verdiğinde özenle hazırlanmış merasim eşliğinde bu kişi, kendisini nehre kadar eşlik eden ve — ölümcül boğma faaliyeti olan — “mutlu av alanlarına” kabul törenini uygulayan şaman din adamlarına teslim edilmekteydiler. Böylelikle Avrupa’nın beyaz istilacıları, kendilere ait düzeylere kolay bir biçimde karışmayan karşılaştıkları her topluluğu ortadan kaldırmışlardı ve böylelikle mavi insanlar — hem de hızlı bir biçimde — sona yaklaşmışlardı. 80:5.6 (893.8) When the tribal council of the Andite elders had adjudged an inferior captive to be unfit, he was, by elaborate ceremony, committed to the shaman priests, who escorted him to the river and administered the rites of initiation to the “happy hunting grounds”—lethal submergence. In this way the white invaders of Europe exterminated all peoples encountered who were not quickly absorbed into their own ranks, and thus did the blue man come to an end—and quickly.
80:5.7 (893.9) Cro-Magnon mavi insanlar topluluğu, çağdaş Avrupa ırklarının biyolojik temelini oluşturmuştu; ancak onlar, anavatanlarının daha sonraki kudretli fatihleriyle onların üstünlüğünde karıştıkları bir biçimde varlıklarını devam ettirmişlerdi. Bu mavi ırk kolu, Avrupa’nın beyaz ırklarına birçok sağlam karakter ve fazla fiziksel kudreti sağlamıştı ancak melez Avrupa ırklarının mizah ve hayal gücü And topluluklarından gelmekteydi. Kuzeyli beyaz ırkların meydana gelişi ile sonuçlanan bu And-mavi birliktelik, geçici bir doğanın kötüleşmesi olarak And medeniyetinde gerçekleşen doğrudan bir duraklamayı açığa çıkarmıştı. Bu kuzeyli barbarların gün yüzüne çıkmamış üstünlüğü kendisini nihayeten ortaya çıkarmış ve bugünün Avrupa medeniyetinin oluşumuyla sonuçlanmıştır. 80:5.7 (893.9) The Cro-Magnoid blue man constituted the biologic foundation for the modern European races, but they have survived only as absorbed by the later and virile conquerors of their homelands. The blue strain contributed many sturdy traits and much physical vigor to the white races of Europe, but the humor and imagination of the blended European peoples were derived from the Andites. This Andite-blue union, resulting in the northern white races, produced an immediate lapse of Andite civilization, a retardation of a transient nature. Eventually, the latent superiority of these northern barbarians manifested itself and culminated in present-day European civilization.
80:5.8 (894.1) M.Ö. 5000’li yıllarda evrim halindeki beyaz ırklar; kuzey Almanya, kuzey Fransa ve Britanya Adaları’nı içine alan bir biçimde, kuzey Avrupa’nın tümü boyunca baskın bir halde bulunmaktaydı. Merkezi Avrupa bir süreliğine, mavi insan ve yuvarlak kafatasına sahip Andon unsurları tarafından yönetilmekteydi. Daha sonrakiler başlıca olarak Tuna vadisinde konumlanmış olup, And toplulukları tarafından hiçbir zaman tümüyle yerlerinden edilmediler. 80:5.8 (894.1) By 5000 b.c. the evolving white races were dominant throughout all of northern Europe, including northern Germany, northern France, and the British Isles. Central Europe was for some time controlled by the blue man and the round-headed Andonites. The latter were mainly situated in the Danube valley and were never entirely displaced by the Andites.
6. Nil Irmağı Boyunca Yerleşik And Toplulukları ^top 6. The Andites Along the Nile ^top
80:6.1 (894.2) Dönemsel And göçlerinin gerçekleştiği zamanlardan beri Fırat vadisinde kültür düzeyi düşüş gösterdi; ve medeniyetin ana merkezi Nil vadisine kaydı. Mısır, dünya üzerindeki en gelişmiş topluluğun yönetim merkezi olarak Mezopotamya’nın halefi haline geldi. 80:6.1 (894.2) From the times of the terminal Andite migrations, culture declined in the Euphrates valley, and the immediate center of civilization shifted to the valley of the Nile. Egypt became the successor of Mesopotamia as the headquarters of the most advanced group on earth.
80:6.2 (894.3) Nil vadisi, Mezopotamya vadilerinden kısa bir süre önce sellerden zarar görmeye başladı ancak bu vadi bahse konu durumla daha iyi başa çıkabildi. Bu öncül gerilme, And göçmenlerinin devamlı gerçekleşen akımı tarafından telafi edilmekten öte bir duruma ulaştı böylelikle Mısır kültürü, gerçekte her ne kadar kökenini Fırat bölgesinden alsa da, diğerinin önüne geçen bir görünüş sergiledi. Ancak M.Ö. 5000’li yıllarda Mısır’da, Mezopotamya’daki sel dönemi boyunca, yedi farklı insan topluluğu bulunmaktaydı bir tanesi dışında onların hepsi, Mezopotamya’dan gelmişti. 80:6.2 (894.3) The Nile valley began to suffer from floods shortly before the Mesopotamian valleys but fared much better. This early setback was more than compensated by the continuing stream of Andite immigrants, so that the culture of Egypt, though really derived from the Euphrates region, seemed to forge ahead. But in 5000 b.c., during the flood period in Mesopotamia, there were seven distinct groups of human beings in Egypt; all of them, save one, came from Mesopotamia.
80:6.3 (894.4) Fırat vadisinden gerçekleşen son büyük göç ortaya çıktığında Mısır, en hünerli sanatkâr ve zanaatkârların birçoğunu elde etmede şanlıydı. Bu And zanaatkârları nehir yaşamına, taşkınlarına, tarımsal sulamada kullanılmasına ve kurak mevsimlerine tümüyle aşina olmaları bakımından kendilerini oldukça evlerinde hissetmişlerdi. Onlar, Nil vadisinin tecritsel konumunu memnuniyetle deneyimlemişlerdi; onlar, Fırat nehri boyunca gerçekleşen düşmansı saldırı ve yağmalara çok daha az maruz kalmaktaydılar. Ve onlar, Mısırlılar’ın madeni eşyaları işleme hünerlerine fazlasıyla katkıda bulundular. Burada onlar, Karadeniz bölgelerininki yerine Sina Dağı’ndan gelen demir cevherlerini işlediler. 80:6.3 (894.4) When the last exodus from the Euphrates valley occurred, Egypt was fortunate in gaining so many of the most skillful artists and artisans. These Andite artisans found themselves quite at home in that they were thoroughly familiar with river life, its floods, irrigations, and dry seasons. They enjoyed the sheltered position of the Nile valley; they were there much less subject to hostile raids and attacks than along the Euphrates. And they added greatly to the metalworking skill of the Egyptians. Here they worked iron ores coming from Mount Sinai instead of from the Black Sea regions.
80:6.4 (894.5) Mısırlılar oldukça öncül bir biçimde, yerel ilahiyatlarını tanrıların detaylı bir milli sistemi altına birleştirdiler. Onlar geniş bir tanrı bilimi geliştirmiş olup, yine bu ölçüde geniş ancak ağır bir din adamlığı düzenini inşa ettiler. Birkaç farklı önder, Seth topluluklarının öncül dinsel öğretilerinden geriye kalanları tekrar canlandırma peşine düştü; ancak bu çabalar kısa ömürlü olmuştu. And toplulukları Mısır’da ilk taş yapılarını inşa etti. Taş piramitlerin ilk ve en seçkin olanı bir mimari And dehası olan İmhotep tarafından başbakanlığı döneminde dikilmişti. Daha önceki yapılar tuğlalardan inşa edilmekteydi; ve birçok taş bina hali hazırda dünyanın farklı bölgelerinde dikilmiş bir konumda iken, bu türden bir yapı Mısır’da ilk kez meydana gelmekteydi. Ancak bu büyük mimarın döneminden itibaren yapı sanatı sürekli bir biçimde gerileme gösterdi. 80:6.4 (894.5) The Egyptians very early assembled their municipal deities into an elaborate national system of gods. They developed an extensive theology and had an equally extensive but burdensome priesthood. Several different leaders sought to revive the remnants of the early religious teachings of the Sethites, but these endeavors were short-lived. The Andites built the first stone structures in Egypt. The first and most exquisite of the stone pyramids was erected by Imhotep, an Andite architectural genius, while serving as prime minister. Previous buildings had been constructed of brick, and while many stone structures had been erected in different parts of the world, this was the first in Egypt. But the art of building steadily declined from the days of this great architect.
80:6.5 (894.6) Kültürün bu parlak çağı, Nil boyunca verilen iç savaşlar tarafından yarıda kesildi; ve ülke yakın bir zaman içerisinde, Mezopotamya’da gerçekleşmiş olduğu gibi, konuksever olmayan Arabistan’dan gelen alt düzey kabileler ve güneyden gelen siyah topluluklar tarafından kaplandı. Sonuç olarak toplumsal ilerleme, beş yüz yıldan daha fazla bir süre boyunca sürekli bir biçimde azalma gösterdi. 80:6.5 (894.6) This brilliant epoch of culture was cut short by internal warfare along the Nile, and the country was soon overrun, as Mesopotamia had been, by the inferior tribes from inhospitable Arabia and by the blacks from the south. As a result, social progress steadily declined for more than five hundred years.
7. Akdeniz Adaları’nın And Toplulukları ^top 7. Andites of the Mediterranean Isles ^top
80:7.1 (895.1) Mezopotamya’daki kültürün çöküşü boyunca üstün bir medeniyet, doğu Akdeniz’in adaları üzerinde belli bir süre boyunca varlığını sürdürmeye devam etti. 80:7.1 (895.1) During the decline of culture in Mesopotamia there persisted for some time a superior civilization on the islands of the eastern Mediterranean.
80:7.2 (895.2) Yaklaşık olarak M.Ö. 12.000’li yıllarda And topluluklarının muhteşem bir kabilesi Girit’e göç etti. Burası, bu türden üstün bir topluluk tarafından bu kadar öncül bir biçimde yerleşilen tek adaydı ve bu hareket, bahse konu denizcilerin sahip oldukları soyların komşu adalara olan yayılışlarından neredeyse iki bin yıl önce gerçekleşmişti. Bu topluluk, kuzey Nod unsurlarının Van birimleri kesimi ile karşılıklı olarak bütünleşmiş bir konumda bulunan küçükbaşlı minyon And unsurlarıydılar. Onların tümü uzunluk bakımından bir seksen beş santimetrenin altında olup, daha büyük sayılarda bulunan alt düzeyde akranları tarafından kelimenin tam anlamıyla karadan sürülen insanlardı. Girit’e hareket eden bu göçmenler; dokuma, maden, çömlekçilik ve tesisat işlerine ilaveten yapı malzemesi olarak taşın kullanılmasında oldukça hünerlilerdi. Onlar yazıya girişmiş olup, sürü sahipleri ve tarımla uğraşan bireyler olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdi. 80:7.2 (895.2) About 12,000 b.c. a brilliant tribe of Andites migrated to Crete. This was the only island settled so early by such a superior group, and it was almost two thousand years before the descendants of these mariners spread to the neighboring isles. This group were the narrow-headed, smaller-statured Andites who had intermarried with the Vanite division of the northern Nodites. They were all under six feet in height and had been literally driven off the mainland by their larger and inferior fellows. These emigrants to Crete were highly skilled in textiles, metals, pottery, plumbing, and the use of stone for building material. They engaged in writing and carried on as herders and agriculturists.
80:7.3 (895.3) Girit’in yerleşik hale gelişinden yaklaşık olarak iki bin yıl sonra Âdemoğlu’nun uzun soyları, Mezopotamya’nın kuzeyindeki dağ evlerinden neredeyse doğrudan bir biçimde gelerek kuzey adalar boyunca Yunanistan’a ulaşmışlardı. Yunanlılar’ın bu ataları, Âdemoğlu ve Ratta’nın doğrudan bir soy üyesi olan Sata tarafından batı istikametinde yönlendirilmişti. 80:7.3 (895.3) Almost two thousand years after the settlement of Crete a group of the tall descendants of Adamson made their way over the northern islands to Greece, coming almost directly from their highland home north of Mesopotamia. These progenitors of the Greeks were led westward by Sato, a direct descendant of Adamson and Ratta.
80:7.4 (895.4) Yunanistan’da nihai olarak yerleşen bu topluluk, Âdemoğlu topluluklarının ikinci medeniyetinin sonunu oluşturan üç yüz yetmiş beş seçilmiş ve üstün insandan meydana gelmişti. Âdemoğlu’nun bu daha sonraki soyları, ortaya çıkmaktaki beyaz ırkların bu dönemlerdeki en değerli ırk kollarını taşımaktaydı. Onlar yüksek bir us düzeyine ait olup, fiziksel bakımdan ilk Cennet Bahçesi döneminden beri ortaya çıkmış en güzel insanlardı. 80:7.4 (895.4) The group which finally settled in Greece consisted of three hundred and seventy-five of the selected and superior people comprising the end of the second civilization of the Adamsonites. These later sons of Adamson carried the then most valuable strains of the emerging white races. They were of a high intellectual order and, physically regarded, the most beautiful of men since the days of the first Eden.
80:7.5 (895.5) Yakın bir zaman içerisinde Yunanistan ve Ege Adalar bölgesi, Batı’nın ticaret, sanat ve kültür merkezi olarak Mezopotamya ve Mısır’ın yerine geçti. Ancak Mısır’da olduğu gibi, Ege dünyasının tüm sanat ve bilimi Yunanlılar’ın öncülleri olan Âdemoğlu topluluk kültürü dışında neredeyse tamamen Mezopotamya’dan elde edilmişti. Bu daha sonraki insanların sanat ve dehalarının tümü, Âdem ve Havva’nın ilk oğlu olan Âdemoğlu ve Prens Caligastia’nın öz Nod çalışanlarının saf bir soy kulundan gelen bir kız evladı olarak onun olağanüstü ikinci karısının doğrudan bir soy mirasıydı. Yunanlılar’ın, kendilerinin tanrılar ve insan-ötesi varlıklarından doğrudan türemiş olduklarını anlatan tarihi mitolojik anlatılara sahip olmaları şaşılası güç bir durum değildir. 80:7.5 (895.5) Presently Greece and the Aegean Islands region succeeded Mesopotamia and Egypt as the Occidental center of trade, art, and culture. But as it was in Egypt, so again practically all of the art and science of the Aegean world was derived from Mesopotamia except for the culture of the Adamsonite forerunners of the Greeks. All the art and genius of these latter people is a direct legacy of the posterity of Adamson, the first son of Adam and Eve, and his extraordinary second wife, a daughter descended in an unbroken line from the pure Nodite staff of Prince Caligastia. No wonder the Greeks had mythological traditions that they were directly descended from gods and superhuman beings.
80:7.6 (895.6) Ege denizi, her biri diğerinden daha az ruhsal olan beş farklı kültür aşamasından geçmişti; ve çok geçmeden sanatın son muhteşem çağı, Yunanlılar’ın daha sonraki nesillerinin dışarıdan getirmiş olduğu Tuna kölelerinin hızlıca çoğalan vasat soylarının etkisi altında ortadan kaybolmuştu. 80:7.6 (895.6) The Aegean region passed through five distinct cultural stages, each less spiritual than the preceding, and erelong the last glorious era of art perished beneath the weight of the rapidly multiplying mediocre descendants of the Danubian slaves who had been imported by the later generations of Greeks.
80:7.7 (895.7) Kabil’den gelen soylara ait olan anne inancı en büyük ilgisine bu dönemde ulaşmıştı. Bu inanç, “yüce anne” ibadeti içerisinde Havva’yı yüceltmişti. Havva’nın temsilleri her yerdeydi. İnsanların topluca kullandığı binlerce tapınak, Girit ve Ön Asya boyunca dikilmişti. Ve bu anne inancı, İsa’nın dünyadaki annesi olan Meryem’in yüceltilmesi ve ona ibadet biçimi altında öncül Hıristiyan dini içinde daha sonra eklemlenmiş hale gelerek İsa’nın yaşadığı dönemlere kadar varlığını sürdürdü. 80:7.7 (895.7) It was during this age in Crete that the mother cult of the descendants of Cain attained its greatest vogue. This cult glorified Eve in the worship of the “great mother.” Images of Eve were everywhere. Thousands of public shrines were erected throughout Crete and Asia Minor. And this mother cult persisted on down to the times of Christ, becoming later incorporated in the early Christian religion under the guise of the glorification and worship of Mary the earth mother of Jesus.
80:7.8 (895.8) M.Ö. Yaklaşık 6500’lü yıllarda, And topluluklarının ruhsal mirasında büyük bir gerileme gerçekleşmişti. Âdem’in soyları geniş çaplı bir biçimde etrafa yayılmış ve eski ve sayıca daha fazla olan insan ırkları tarafından neredeyse tamamen yutulmuştu. Ve And medeniyetinin bu soyu, dini ortak kabullerinin ortadan kalkması ile birlikte, dünyanın ruhsal olarak fakirleşmiş ırklarını acınası bir konumda bıraktı. 80:7.8 (895.8) By about 6500 b.c. there had occurred a great decline in the spiritual heritage of the Andites. The descendants of Adam were widespreadly dispersed and had been virtually swallowed up in the older and more numerous human races. And this decadence of Andite civilization, together with the disappearance of their religious standards, left the spiritually impoverished races of the world in a deplorable condition.
80:7.9 (896.1) M.Ö. 5000’li yıllarda Âdem soylarının en saf üç ırk kolu Sümer yerleşkesinde, kuzey Avrupa ve Yunanistan’da bulunmaktaydı. Mezopotamya’nın tamamı, Arabistan’dan kademeli bir biçimde gelen karma ve koyu tenli ırkların akımı tarafından yavaşça kötüleşmekteydi. Ve bu alt düzey toplulukların gelişi, And unsurlarının biyolojik ve kültürel kalıntısının daha fazla dışarı doğru dağılmasına katkıda bulundu. Verimli hilal bölgenin tamamından daha maceraperest topluluklar batı yönünde adalara doğru göçte bulundu. Bu göçmenler hem tahıl hem de sebzeler ektiler; ve onlar kendileriyle birlikte evcilleştirilmiş hayvanları getirdiler. 80:7.9 (896.1) By 5000 b.c. the three purest strains of Adam’s descendants were in Sumeria, northern Europe, and Greece. The whole of Mesopotamia was being slowly deteriorated by the stream of mixed and darker races which filtered in from Arabia. And the coming of these inferior peoples contributed further to the scattering abroad of the biologic and cultural residue of the Andites. From all over the fertile crescent the more adventurous peoples poured westward to the islands. These migrants cultivated both grain and vegetables, and they brought domesticated animals with them.
80:7.10 (896.2) M.Ö. 5000’li yıllarda Mezopotamyalılar’ın büyük bir topluluğu, Fırat vadisinden çıkıp, Kıbrıs adasına yerleşti; bu medeniyet, kuzeyden gelen barbar topluluklardan sonraki yaklaşık iki bin yıl içerisinde ortadan kaldırıldı. 80:7.10 (896.2) About 5000 b.c. a mighty host of progressive Mesopotamians moved out of the Euphrates valley and settled upon the island of Cyprus; this civilization was wiped out about two thousand years subsequently by the barbarian hordes from the north.
80:7.11 (896.3) Başka bir büyük topluluk Mezopotamya üzerinde Kartaca’nın daha sonraki yerleşkesi yakınında yerleşmişti. Ve bu kuzey Afrika bölgesinden And topluluklarının geniş sayıdaki unsurları İspanya’ya girip daha sonra, öncesinde Ege Adaları üzerinden İtalya’ya gelmiş olan, kardeşleri ile İsviçre’de bir araya gelmişlerdi. 80:7.11 (896.3) Another great colony settled on the Mediterranean near the later site of Carthage. And from north Africa large numbers of Andites entered Spain and later mingled in Switzerland with their brethren who had earlier come to Italy from the Aegean Islands.
80:7.12 (896.4) Mısır Mezopotamya’yı kültürel çöküşte takip ettiği zaman, daha yetkin ve gelişmiş ailelerin birçoğu, hali hazırda var olan gelişmiş bir medeniyet düzeyini böylelikle fazlasıyla arttıran bir biçimde, Girit’e göçtü. Ve Mısır’dan gelen alt düzey toplulukların varışı daha sonra Girit medeniyetini tehdit ettiği zaman, daha kültürlü aileler batı yönünde Yunanistan’a göç etti. 80:7.12 (896.4) When Egypt followed Mesopotamia in cultural decline, many of the more able and advanced families fled to Crete, thus greatly augmenting this already advanced civilization. And when the arrival of inferior groups from Egypt later threatened the civilization of Crete, the more cultured families moved on west to Greece.
80:7.13 (896.5) Yunanlılar yalnızca büyük öğretmen ve sanatkâr değillerdi, onlar aynı zamanda dünyanın en büyük tüccarları ve sömürgeleştiren bireyleriydiler. Sanatını ve ticaretini nihai bir biçimde yok eden alt düzeyin seline teslim olmadan önce onlar, öncül Yunan medeniyetinin güney Avrupa’nın daha sonraki topluluklarında varlığını sürdüren oldukça fazla sayıdaki gelişmelere sebebiyet veren bir biçimde birçok kültür merkezini batıya yeşertmede başarılı olmuşlardı ve bu Âdemoğlu topluluklarının karma soylarının çoğu, komşu kıtaların kabileleriyle bütünleşmiş bir konuma gelmişlerdi. 80:7.13 (896.5) The Greeks were not only great teachers and artists, they were also the world’s greatest traders and colonizers. Before succumbing to the flood of inferiority which eventually engulfed their art and commerce, they succeeded in planting so many outposts of culture to the west that a great many of the advances in early Greek civilization persisted in the later peoples of southern Europe, and many of the mixed descendants of these Adamsonites became incorporated in the tribes of the adjacent mainlands.
8. Tuna Andon Toplulukları ^top 8. The Danubian Andonites ^top
80:8.1 (896.6) Fırat vadisinin And toplulukları mavi insanlar ile karışan bir biçimde kuzey doğrultusunda Avrupa’ya, Sahra ve güney mavi ırklarının karışımının geride kalanlarıyla bütünleşen bir biçimde batıda Akdeniz bölgelerine göç etmişlerdi. Ve beyaz ırkın bu iki kolu, eskiden ve şimdi de, bu merkezi bölgelerde uzun süreler boyunca ikamet etmiş bir konumda hali hazırda bulunan öncül Andon kabilelerinin geniş ve yassı şekilli kafatası yapısına sahip yükseltilerde yaşayan hayatta kalmış unsurları tarafından geniş bir biçimde ayrılmışlardı. 80:8.1 (896.6) The Andite peoples of the Euphrates valley migrated north to Europe to mingle with the blue men and west into the Mediterranean regions to mix with the remnants of the commingled Saharans and the southern blue men. And these two branches of the white race were, and now are, widely separated by the broad-headed mountain survivors of the earlier Andonite tribes which had long inhabited these central regions.
80:8.2 (896.7) Andon’un bu soyları, merkezi ve güneydoğu Avrupa’nın dağlık bölgelerinin birçoğu boyunca dağılmışlardı. Onlar sıklıkla, dikkate değer bir ölçüde güç ile ikamet ettikleri Ön Asya’dan gelen göçmenler tarafından güçlenmişti. Tarihi Hitit toplulukları doğrudan bir biçimde Andon ırk kökeninden gelmekteydi; onların beyaz tenleri ve geniş yassı kafa yapıları bu ırkın başat özellikleriydi. Bu ırk kolu; İbrahim’in soyunda taşınmış olup, her ne kadar And topluluklarından elde ettikleri bir kültür ve dine sahip olsalar da oldukça farklı bir dili konuşmuş olan daha sonraki Musevi soylarının yüz hat özelliklerine oldukça büyük katkı sağlamıştı. Onların dili oldukça ayırt edilebilen bir biçimde Andon’du. 80:8.2 (896.7) These descendants of Andon were dispersed through most of the mountainous regions of central and southeastern Europe. They were often reinforced by arrivals from Asia Minor, which region they occupied in considerable strength. The ancient Hittites stemmed directly from the Andonite stock; their pale skins and broad heads were typical of that race. This strain was carried in Abraham’s ancestry and contributed much to the characteristic facial appearance of his later Jewish descendants who, while having a culture and religion derived from the Andites, spoke a very different language. Their tongue was distinctly Andonite.
80:8.3 (897.1) İtalya, İsviçre ve güney Avrupa’nın gölleri üzerinde kazıklar veya kütük iskeleler üstüne diktikleri evlerde ikamet eden kabileler; Afrika, Ege ve, daha belirgin bir biçimde, Tuna göçmenlerinin genişleyen uçlarıydı. 80:8.3 (897.1) The tribes that dwelt in houses erected on piles or log piers over the lakes of Italy, Switzerland, and southern Europe were the expanding fringes of the African, Aegean, and, more especially, the Danubian migrations.
80:8.4 (897.2) Tuna toplulukları, Andon unsurlarıydılar; bu bireyler, Balkan yarımadası üzerinden Avrupa’ya hali hazırda girmiş olan çiftçi ve sürü sahipleri olup, kademeli bir biçimde Tuna vadisi üzerinden kuzeye doğru hareket etmektelerdi. Onlar, vadilerde yaşamayı tercih eden bir biçimde çömlek yapıp, toprağı işlemişlerdi. Bu kabileler, kültürlerinin merkez ve kaynağından uzaklaştıklarında hızlı bir biçimde gerileme gösterdiler. Şu ana kadar gelmiş geçmiş en iyi çömlekçilik, bu öncül yerleşkelerinin eserleridir. 80:8.4 (897.2) The Danubians were Andonites, farmers and herders who had entered Europe through the Balkan peninsula and were moving slowly northward by way of the Danube valley. They made pottery and tilled the land, preferring to live in the valleys. The most northerly settlement of the Danubians was at Liege in Belgium. These tribes deteriorated rapidly as they moved away from the center and source of their culture. The best pottery is the product of the earlier settlements.
80:8.5 (897.3) Tuna toplulukları, Girit’den gelen din yayıcılarının çalışmalarının bir sonucu olarak anneye ibadet eden bireyler haline gelmişlerdi. Bu kabileler daha sonra, Ön Asya sahilinden teknelerle gelen ve aynı zamanda anne inancına sahip olan Andon denizci toplulukları ile karışmışlardı. Merkezi Avrupa’nın büyük bir kısmı böylelikle erkenden, anne inancını yerine getiren ve ölü yakma dini törenlerini uygulayan geniş ve yassı kafatası yapısına sahip beyaz ırkların bu melez türleri tarafından yerleşik hale geldi; bu âdetin uygulanma sebebi, anneye ibadet etme inancına sahip bireylerin ölülerini taş barakalarda yakma âdetiydi. 80:8.5 (897.3) The Danubians became mother worshipers as the result of the work of the missionaries from Crete. These tribes later amalgamated with groups of Andonite sailors who came by boats from the coast of Asia Minor, and who were also mother worshipers. Much of central Europe was thus early settled by these mixed types of the broad-headed white races which practiced mother worship and the religious rite of cremating the dead, for it was the custom of the mother cultists to burn their dead in stone huts.
9. Üç Beyaz Irk ^top 9. The Three White Races ^top
80:9.1 (897.4) And göçlerinin sonlanmasına yakın Avrupa’da bulunan ırk karışımları, şu üç beyaz ırkta sınıflanabilir hale geldi: 80:9.1 (897.4) The racial blends in Europe toward the close of the Andite migrations became generalized into the three white races as follows:
80:9.2 (897.5) 1. Kuzey beyaz ırkları: İskandinav olarak adlandırdığınız ırk, başlıca olarak And toplulukları ve mavi insandan oluşmuştur; ancak bu unsurlar aynı zamanda, kırmızı ve sarı Sang topluluklarının küçük düzeydeki karışımıyla birlikte And kanının dikkate değer bir kısmını bünyesinde barındırmaktalardı. Kuzey beyaz ırkı böylelikle, en fazla arzu edilen insan ırk kökenlerinin bu dördünü taşımaktaydı. Ancak onların en büyük orandaki kalıtımı mavi insandan gelmekteydi. Öncül İskandinav insanının temel nitelikleri uzun kafatası yapısına sahip, boyu yüksek ve sarışın olmasıydı. 80:9.2 (897.5) 1. The northern white race. This so-called Nordic race consisted primarily of the blue man plus the Andite but also contained a considerable amount of Andonite blood, together with smaller amounts of the red and yellow Sangik. The northern white race thus encompassed these four most desirable human stocks. But the largest inheritance was from the blue man. The typical early Nordic was long-headed, tall, and blond. But long ago this race became thoroughly mixed with all of the branches of the white peoples.
80:9.3 (897.6) İstila içerisindeki İskandinav topluluklar tarafından karşılaşılan Avrupa’nın ilkel kültürü, mavi insanla karışan gerilemekteki Tuna topluluklarına aitti. İskandinav-Danimarkalı ve Tuna-And topluluk kültürleri, bugünün Almanya’sı içinde bulunan iki ırk topluluğunun mevcudiyetinde gözlenebileceği gibi, Ren’de buluşmuş ve birbirine karışmıştır. 80:9.3 (897.6) The primitive culture of Europe, which was encountered by the invading Nordics, was that of the retrograding Danubians blended with the blue man. The Nordic-Danish and the Danubian-Andonite cultures met and mingled on the Rhine as is witnessed by the existence of two racial groups in Germany today.
80:9.4 (897.7) İskandinav toplulukları, Brenner geçidi vasıtasıyla Tuna vadisinin geniş ve yassı kafatasına sahip topluluklar ile büyük bir ticaret ilişkisi kuran bir biçimde Baltık sahilinden kehribar ticaretine devam etmişlerdi. Tuna toplulukları ile bu genişlemiş ilişki, bahse konu kuzey unsurlarının anne inancını benimsemesine yol açmıştı ve birkaç bin yıl boyunca ölülerin yakılması neredeyse İskandinavya’nın tamamı boyunca herkes tarafından uygulanan bir haldeydi. Bu durum, her ne kadar Avrupa’nın tamamına yayılmış olsa da öncül beyaz ırkların kalıntılarının bulunamamasını açıklamaktadır — yalnızca onların külleri, içlerinde saklandıkları özel taş ve çömlek kaplarda bulunabilir. Ve yine bu durum, her ne kadar bir önceki Cro-Magnon türü tek parça halinde yer üstü ve yer altı mağaralarında tabakalaşmış biçimde oldukça iyi bir şekilde korunmuş olsa da, beyaz insanın öncül kültürüne ait neden çok az sayıda kanıtın mevcut bulunduğunu açıklamaktadır. Bahse konu bu tarihi uygulama; sanki bir gün kuzey Avrupa’da gerileme içindeki Tuna toplulukları ve mavi ırkın ilkel bir kültürünün var olduğunu ve ertesi gün ise kıyaslanamayacak düzeydeki üstün beyaz insanın birden bire ortaya çıkan kültürünün mevcudiyetini göstermektedir. 80:9.4 (897.7) The Nordics continued the trade in amber from the Baltic coast, building up a great commerce with the broadheads of the Danube valley via the Brenner Pass. This extended contact with the Danubians led these northerners into mother worship, and for several thousands of years cremation of the dead was almost universal throughout Scandinavia. This explains why remains of the earlier white races, although buried all over Europe, are not to be found—only their ashes in stone and clay urns. These white men also built dwellings; they never lived in caves. And again this explains why there are so few evidences of the white man’s early culture, although the preceding Cro-Magnon type is well preserved where it has been securely sealed up in caves and grottoes. As it were, one day in northern Europe there is a primitive culture of the retrogressing Danubians and the blue man and the next that of a suddenly appearing and vastly superior white man.
80:9.5 (897.8) 2. Merkezi beyaz ırk. Bu topluluk her ne kadar beyaz, sarı ve And ırk kökenlerini içinde barındırsa da, başat bir biçimde Andon kalıtımına aitti. Bu topluluklar geniş ve yassı kafatasına sahip, esmer ve tıknaz insanlardı. Onlar, Baltık ve Akdeniz ırkları arasında ortada sıkışıp kalmışlardı onların bir ucu Asya’da iken diğer bir ucu doğu Fransa’ya hareket etmekteydi. 80:9.5 (897.8) 2. The central white race. While this group includes strains of blue, yellow, and Andite, it is predominantly Andonite. These people are broad-headed, swarthy, and stocky. They are driven like a wedge between the Nordic and Mediterranean races, with the broad base resting in Asia and the apex penetrating eastern France.
80:9.6 (898.1) Neredeyse yirmi bin yıl boyunca Andon unsurları, And toplulukları tarafından merkezi Asya’nın kuzeyinin giderek daha derinliklerine sürülmüş bir konumdaydılar. M.Ö. 3000’li yıllarda artan kuraklık bu Andon topluluklarını Türkistan’a geri sürüklemekteydi. Güneye doğru gerçekleşen bu Andon hareketi bin yıldan daha fazla bir süre boyunca devam etmiş olup, Hazar Denizi ve Karadeniz etrafında ikiye ayrılıp hem Balkanlar hem de Ukrayna üzerinden Avrupa’ya girmişti. Bu istila, Âdemoğlu soylarının geride kalan topluluklarından da meydana gelmekteydi; ve istila döneminin daha sonraki yarısı boyunca, Seth din adamları soylarının birçoğuna ek olarak İranlı And topluluklarının dikkate değer sayıdaki üyelerini barındırmıştır. 80:9.6 (898.1) For almost twenty thousand years the Andonites had been pushed farther and farther to the north of central Asia by the Andites. By 3000 b.c. increasing aridity was driving these Andonites back into Turkestan. This Andonite push southward continued for over a thousand years and, splitting around the Caspian and Black seas, penetrated Europe by way of both the Balkans and the Ukraine. This invasion included the remaining groups of Adamson’s descendants and, during the latter half of the invasion period, carried with it considerable numbers of the Iranian Andites as well as many of the descendants of the Sethite priests.
80:9.7 (898.2) M.Ö. 2000’li yıllarda Andon topluluklarının batı yönündeki hareketi Avrupa’ya ulaşmıştı. Ve Mezopotamya, Ön Asya ve Tuna havzasının Türkistan tepelerinden gelen barbarlar tarafından istila edilmesi, bu döneme kadar tüm kültürel gerilemeler içinde en ciddisi ve en uzun süreli olanı meydana getirmişti. Bu istilacılar, nitelik olarak bu dönemden beri Alp kökenini sürdüren merkezi Avrupa ırklarının temel niteliğini kesin bir biçimde Andonsal hale getirdi. 80:9.7 (898.2) By 2500 b.c. the westward thrust of the Andonites reached Europe. And this overrunning of all Mesopotamia, Asia Minor, and the Danube basin by the barbarians of the hills of Turkestan constituted the most serious and lasting of all cultural setbacks up to that time. These invaders definitely Andonized the character of the central European races, which have ever since remained characteristically Alpine.
80:9.8 (898.3) 3. Güneyli beyaz ırk. Bu kumral Akdeniz ırkı, kuzeylilere kıyasla daha az düzeyde bir Andon ırk koluyla birlikte And toplulukları ve mavi ırkın bir karışımından meydana gelmişti. Bu topluluk aynı zamanda, Sahra toplulukları üzerinden ikincil Sang kanının dikkate değer bir düzeyini bünyelerine katmışlardı. Daha sonraki dönemlerde beyaz ırkın güney birimi, doğu Akdeniz’den gelen güçlü And kökenleri ile bütünleşmişti. 80:9.8 (898.3) 3. The southern white race. This brunet Mediterranean race consisted of a blend of the Andite and the blue man, with a smaller Andonite strain than in the north. This group also absorbed a considerable amount of secondary Sangik blood through the Saharans. In later times this southern division of the white race was infused by strong Andite elements from the eastern Mediterranean.
80:9.9 (898.4) Akdeniz sahil şeridi, buna rağmen, M.Ö. 2500’lü yıllardaki büyük göçebe saldırıları dönemine kadar And toplulukları tarafından nüfuz edilmiş bir konuma gelmemişti. Kara üzerinden gerçekleşen seyahatler ve ticaret faaliyetleri, göçebelerin doğu Akdeniz bölgelerini işgal ettikleri bu çağlar boyunca neredeyse tamamen durmuştu. Kara ulaşımının bu şekilde engellenişi, deniz ulaşımı ve ticaretinde gerçekleşen büyük bir büyümeyi beraberinde getirdi; Akdeniz deniz ticareti, yaklaşık kırk beş bin yıl önce en yüksek hacminde bulunmaktaydı. Ve deniz ulaşımının bu gelişimi, Akdeniz havzasının bütüncül sahil bölgesi boyunca And topluluk soylarının ansızın gerçekleşen bir genişlemesiyle sonuçlandı. 80:9.9 (898.4) The Mediterranean coastlands did not, however, become permeated by the Andites until the times of the great nomadic invasions of 2500 b.c. Land traffic and trade were nearly suspended during these centuries when the nomads invaded the eastern Mediterranean districts. This interference with land travel brought about the great expansion of sea traffic and trade; Mediterranean sea-borne commerce was in full swing about forty-five hundred years ago. And this development of marine traffic resulted in the sudden expansion of the descendants of the Andites throughout the entire coastal territory of the Mediterranean basin.
80:9.10 (898.5) Bu ırksal karışımlar, tüm zamanların en yüksek düzeyde birbirine karışmış unsuları halindeki güney Avrupa ırkının temelini atmıştı. Ve bu dönemden beri bahse konu ırk, özellikle Arabistan’ın mavi-sarı-And topluluklarıyla birlikte daha da karışım sürecinden geçmiştir. Bu Akdeniz ırkı gerçekte, çevre topluluklar ile o kadar özgür bir biçimde karışmıştır ki ayrı bir ırk olarak neredeyse ayırt edilebilir olmaktan çıkmıştır; ancak genellikle onun üyeleri kısa boylu, uzun kafatasına sahip ve kumral insanlardır. 80:9.10 (898.5) These racial mixtures laid the foundations for the southern European race, the most highly mixed of all. And since these days this race has undergone still further admixture, notably with the blue-yellow-Andite peoples of Arabia. This Mediterranean race is, in fact, so freely admixed with the surrounding peoples as to be virtually indiscernible as a separate type, but in general its members are short, long-headed, and brunet.
80:9.11 (898.6) Kuzeyde And toplulukları, savaşlarla ve evliliklerle, mavi insanları ortadan kaldırmışlardı ancak güneyde mavi insanlar büyük nüfuslar halinde varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Bask ve Berberi toplulukları, bu ırka ait iki kolun kurtuluşunu temsil etmektedir; ancak bu topluluklar bile fazlasıyla Sahra unsurlarıyla karışmışlardı. 80:9.11 (898.6) In the north the Andites, through warfare and marriage, obliterated the blue men, but in the south they survived in greater numbers. The Basques and the Berbers represent the survival of two branches of this race, but even these peoples have been thoroughly admixed with the Saharans.
80:9.12 (898.7) Bu anlatım, M.Ö. 3000’li yıllarda merkezi Avrupa’da ortaya çıkan ırk karışımının bir resmidir. Kısmi Âdemsel kusura rağmen yüksek türler birbirlerine karışmıştı. 80:9.12 (898.7) This was the picture of race mixture presented in central Europe about 3000 b.c. In spite of the partial Adamic default, the higher types did blend.
80:9.13 (898.8) Bu dönemler, devam etmekteki Tunç Çağı’nın Yeni Taş Çağ’ı ile çakıştığı süreçlere rastlamaktaydı. Güney Fransa ve İspanya’da Yeni Taş Çağı güneşe olan ibadet ile nitelendirilir hale gelmişti. Bu dönem, dairesel ve tavanı olmayan tapınak yapılarının bulunduğu süreçtir. Avrupa’lı batı ırkları, tıpkı bir sonraki dönemdeki soylarının Stonehenge’de yaptıkları gibi, güneş için simgeler biçiminde büyük taşları bir araya getirmekten büyük bir haz duyan bir biçimde durmak bilmeyen yapı ustalarıydılar. Güneş ibadetine olan rağbet, bu dönemin güney Avrupa’da tarımın önemli bir süreci olduğuna işaret etmektedir. 80:9.13 (898.8) These were the times of the New Stone Age overlapping the oncoming Bronze Age. In Scandinavia it was the Bronze Age associated with mother worship. In southern France and Spain it was the New Stone Age associated with sun worship. This was the time of the building of the circular and roofless sun temples. The European white races were energetic builders, delighting to set up great stones as tokens to the sun, much as did their later-day descendants at Stonehenge. The vogue of sun worship indicates that this was a great period of agriculture in southern Europe.
80:9.14 (899.1) Bu görece yakın zaman içerisinde gerçeklemiş güney ibadet dönemi hurafeleri mevcut an içerisinde bile Breton’un adetlerinde varlığını sürdürmektedir. Her ne kadar bin beş yüz yıldan beri Hıristiyanlaşmış bir konumda olsalar da bu Breton toplulukları, nazarı kovmak için Yeni Taş Çağı’nın büyü etkisine sahip olduğuna inanılan maddeleri kullanmaya devam etmektedirler. Breton unsurları İskandinav kökenli Kuzey Avrupalı topluluklar ile hiçbir zaman karışmamışlardı. Onlar, Akdeniz ırk kökeni ile karışmış bir haldeki batı Avrupa’nın özgün Andon sakinlerinin hayatta kalmış unsurlarıdır. 80:9.14 (899.1) The superstitions of this comparatively recent sun-worshiping era even now persist in the folkways of Brittany. Although Christianized for over fifteen hundred years, these Bretons still retain charms of the New Stone Age for warding off the evil eye. They still keep thunderstones in the chimney as protection against lightning. The Bretons never mingled with the Scandinavian Nordics. They are survivors of the original Andonite inhabitants of western Europe, mixed with the Mediterranean stock.
80:9.15 (899.2) Ancak beyaz toplulukları İskandinav, Alp ve Akdeniz sınıflandırmaları altında değerlendirmeye çalışmak yanlış bir inançtır. Orada bütüncül bir biçimde bu türden bir sınıflandırmaya izin veremeyecek kadar çok sayıda karışım meydana gelmişti. Bir zamanlar bu türden topluluklar altında toplanabilecek beyaz ırkın sınırları oldukça belirgin bir sınıflandırılışı mevcuttu; ancak bahse konu dönemden beri geniş çaplı bütünleşmeler ortaya çıkmıştır; ve bu farklılıkları kesin bir biçimde gösterebilmek artık mümkün değildir. M.Ö. 3000’li yıllarda bile tarihi toplumsal bütünlükler, Kuzey Amerika’nın mevcut sakinlerini gibi artık tek bir ırkın türden üyelerinden meydana gelmemekteydi. 80:9.15 (899.2) But it is a fallacy to presume to classify the white peoples as Nordic, Alpine, and Mediterranean. There has been altogether too much blending to permit such a grouping. At one time there was a fairly well-defined division of the white race into such classes, but widespread intermingling has since occurred, and it is no longer possible to identify these distinctions with any clarity. Even in 3000 b.c. the ancient social groups were no more of one race than are the present inhabitants of North America.
80:9.16 (899.3) Bu Avrupa kültürü beş bin yıl boyunca büyümeye ve bir ölçüde kendi içinde bütünleşmeye devam etti. Ancak dil engeli, çeşitli Batı milletlerinin bütüncül etkileşimi engelledi. Geçmiş yüzyıldan beri bu kültür, Kuzey Amerika’nın çok uluslu nüfusu içinde birbiriyle bütünleşmek için sahip olduğu en iyi imkânı değerlendirmektedir; ve bu kıtanın geleceği, idare edilen toplumsal kültür seviyesine ek olarak mevcut ve gelecekteki nüfusunun bir parçası olmasına izin verilen ırk etkenlerinin niteliğine göre belirlenecektir. 80:9.16 (899.3) This European culture for five thousand years continued to grow and to some extent intermingle. But the barrier of language prevented the full reciprocation of the various Occidental nations. During the past century this culture has been experiencing its best opportunity for blending in the cosmopolitan population of North America; and the future of that continent will be determined by the quality of the racial factors which are permitted to enter into its present and future populations, as well as by the level of the social culture which is maintained.
80:9.17 (899.4) [Nebadon’un bir Başmelek unsuru tarafından sunulmuştur.] 80:9.17 (899.4) [Presented by an Archangel of Nebadon.]