100. Makale Paper 100
İnsan Deneyimi İçindeki Din Religion in Human Experience
100:0.1 (1094.1) CANLI dini yaşamın deneyimi, ortalama düzeydeki insanı idealist gücün bir kişiliğine dönüştürür. Din, her bireyin ilerleyişini teşvik ederek her şeyin ilerleyişine hizmet eder; ve her bir şeyin ilerleyişi, her şeyin gerçekleştirdiği kazanımla çoğalır. 100:0.1 (1094.1) THE experience of dynamic religious living transforms the mediocre individual into a personality of idealistic power. Religion ministers to the progress of all through fostering the progress of each individual, and the progress of each is augmented through the achievement of all.
100:0.2 (1094.2) Ruhsal büyüme, diğer dindarlarla olan yakın birliktelikle karşılıklı olarak harekete geçer. Derin sevgi; olası en yüksek düzeyde bireysel tatmini açığa çıkarırken, — bireysel tatmin aracılığı arkasında bir amaçsal çekim olarak — dini büyüme için zemin hazırlamaktadır. Ve, din, günlük yaşamın sıradan angaryasına soyluluk kazandırmaktadır. 100:0.2 (1094.2) Spiritual growth is mutually stimulated by intimate association with other religionists. Love supplies the soil for religious growth—an objective lure in the place of subjective gratification—yet it yields the supreme subjective satisfaction. And religion ennobles the commonplace drudgery of daily living.
1. Dini Büyüme ^top 1. Religious Growth ^top
100:1.1 (1094.3) Din anlamların derinleşmesini ve değerlerin gelişmesini ortaya çıkarırken, kötülük her zaman, tamamiyle kişisel olan değerlendirmeler mutlaklıkların düzeyine çıkarıldığında gerçekleşir. Bir çocuk deneyimi, içerdiği haz ölçüsünde değerlendirir; olgunluk, kişisel haz ile daha yüksek anlamların yer değiştirilişiyle, hatta çeşitli yaşam durumlarına ve kâinatsal ilişkilere dair en yüksek kavramsallaşmalara olan bağlıkla doğru orantılıdır. 100:1.1 (1094.3) While religion produces growth of meanings and enhancement of values, evil always results when purely personal evaluations are elevated to the levels of absolutes. A child evaluates experience in accordance with the content of pleasure; maturity is proportional to the substitution of higher meanings for personal pleasure, even loyalties to the highest concepts of diversified life situations and cosmic relations.
100:1.2 (1094.4) Bazı kişiler büyümek için haddinden fazla meşgul olup, bu bedenle ruhsal sabitleştirmenin çok büyük tehlikesi içindedirler. Farklı yaşlardaki, birbirini takip eden kültürlerdeki ve medeniyetin ilerleyen aşamalarındaki anlamların gelişimi için hazırlığın yapılması zorunludur. Büyümenin ana engelleyicileri önyargı ve bilgisizliktir. 100:1.2 (1094.4) Some persons are too busy to grow and are therefore in grave danger of spiritual fixation. Provision must be made for growth of meanings at differing ages, in successive cultures, and in the passing stages of advancing civilization. The chief inhibitors of growth are prejudice and ignorance.
100:1.3 (1094.5) Her gelişen çocuğa, kendi dini deneyimini geliştirmesi için bir şans verin; hazır bir erişkin deneyimini ona dayatmayın. Yerleşik bir eğitim düzeni boyunca gerçekleşen senelik ilerleyişin doğrudan bir şekilde, bırakınız ruhsal gelişme, ussal deneyim haline gelmeyeceğini unutmayın. Kelime dağarcığındaki gelişim, karakterdeki büyümeye işaret etmemektedir. Büyüme gerçek anlamıyla sırf ürünlerden oluşan şeylerle gösterilmez; o, ilerlemeyle gösterilir. Gerçek eğitimsel büyüme; ideallerin gelişimi, değerlerin artan takdiri, değerlerin yeni anlamları ve yüce değerlere olan artmış bağlılıkla gösterilir. 100:1.3 (1094.5) Give every developing child a chance to grow his own religious experience; do not force a ready-made adult experience upon him. Remember, year-by-year progress through an established educational regime does not necessarily mean intellectual progress, much less spiritual growth. Enlargement of vocabulary does not signify development of character. Growth is not truly indicated by mere products but rather by progress. Real educational growth is indicated by enhancement of ideals, increased appreciation of values, new meanings of values, and augmented loyalty to supreme values.
100:1.4 (1094.6) Çocuklar kalıcı bir biçimde sadece, erişkin birlikteliklerinin bağlılıklarından etkilenirler; davranışsal kural veya örnek bile uzunca bir süreliğine etkili değildir. Sadık bireyler büyüyen kişilerdir; ve büyüme etkileyici ve iham verici bir gerçekliktir. Bugünü sadık bir biçimde yaşayın — büyüyün —, ve yarın onu takip edecektir. Bir iribaşın bir kurbağa haline gelmesinin en hızlı yolu, her anı bir iribaş olarak sadık bir şekilde yaşamaktır. 100:1.4 (1094.6) Children are permanently impressed only by the loyalties of their adult associates; precept or even example is not lastingly influential. Loyal persons are growing persons, and growth is an impressive and inspiring reality. Live loyally today—grow—and tomorrow will attend to itself. The quickest way for a tadpole to become a frog is to live loyally each moment as a tadpole.
100:1.5 (1094.7) Dini gelişim için temel derecede önemli olan toprak; bireyin kendisini gerçekleştirişinin ilerleyici bir yaşamını, doğal eğilimlerin eş-güdümünü, merakın sürekli yaşanan hissini ve makul serüvenden duyulan keyfini, memnuniyet duygularının deneyimini, dikkatli olma halini ve farkındalığı harekete geçiren korku uyarımının işlevini, ilgi çekici şeyler ve alçak gönüllülük olarak küçük olmanın olağan bir bilincini gerekli kılmaktadır. Büyüme aynı zamanda; — vicdan olarak, zira vicdan gerçekten de kişisel idealler olarak bir kişinin sahip olduğu değer-alışkanlıklarıyla kendisinin eleştirisidir — özeleştiri tarafından eşlik edilen birey olmanın keşfidir. 100:1.5 (1094.7) The soil essential for religious growth presupposes a progressive life of self-realization, the co-ordination of natural propensities, the exercise of curiosity and the enjoyment of reasonable adventure, the experiencing of feelings of satisfaction, the functioning of the fear stimulus of attention and awareness, the wonder-lure, and a normal consciousness of smallness, humility. Growth is also predicated on the discovery of selfhood accompanied by self-criticism—conscience, for conscience is really the criticism of oneself by one’s own value-habits, personal ideals.
100:1.6 (1095.1) Dini deneyim belirgin bir biçimde; fiziksel sağlık, içkin mizaç ve toplumsal çevre tarafından etkilenir. Ancak bu geçici koşullar, gökteki Tanrı’nın iradesini yerine getirmeye adanan bir ruh tarafından gerçekleştirilen içsel ruhsal ilerlemeyi engellemez. Özel olarak engellenmediği takdirde işlevini gerçekleştiren, olağan fanilerin tümünde büyümeye ve bireyin kendisini açığa çıkarmasına yönelik belirli içkin güdüler mevcuttur. Ruhsal büyümenin sahip olduğu bu temel potansiyel kazanımını teşvik etmenin bir yöntemi, yüce değerlere olan içten bağlılığın bir tutumunu sürdürmektedir. 100:1.6 (1095.1) Religious experience is markedly influenced by physical health, inherited temperament, and social environment. But these temporal conditions do not inhibit inner spiritual progress by a soul dedicated to the doing of the will of the Father in heaven. There are present in all normal mortals certain innate drives toward growth and self-realization which function if they are not specifically inhibited. The certain technique of fostering this constitutive endowment of the potential of spiritual growth is to maintain an attitude of wholehearted devotion to supreme values.
100:1.7 (1095.2) Din bahşedilemez; başkasından alınamaz, bir başkasına verilemez, öğrenilemez veya kaybedilemez. O; nihai değerler için artan arayış arzusuyla orantılı bir biçimde büyüyen bir kişisel deneyimdir. Kâinatsal büyüme böylelikle, anlamların birikimini ve değerlerin sürekli genişleyen yükselişini beraberinde getirmektedir. 100:1.7 (1095.2) Religion cannot be bestowed, received, loaned, learned, or lost. It is a personal experience which grows proportionally to the growing quest for final values. Cosmic growth thus attends on the accumulation of meanings and the ever-expanding elevation of values. But nobility itself is always an unconscious growth.
100:1.8 (1095.3) Dini düşünme ve eylem alışkanlıkları, ruhsal büyümenin dikkatli idaresine katkı sağlar niteliktedir. Bir kişi; şartlandırılmış nitelikteki anlık gerçekleşen bir ruhsal tepki biçiminde ruhsal uyarıma elverişli tepki doğrultusunda dini eğilimler geliştirebilir. Dini büyümeyi destekleyen alışkanlıklar; dini değerlere olan geliştirilmiş hassasiyeti, diğerleriyle olan dini yaşamın tanınmasını, kâinatsal anlamlar üzerinde irdeleyici düşünmeyi, ibadetsel sorun çözümünü, bir kişinin sahip olduğu ruhsal yaşamı diğer akranlarıyla paylaşmayı, bencillikten kaçınmayı, kutsal bağışlamaya haddinden fazla güvenmeyi reddetmeyi, Tanrı’nın mevcudiyeti içinde yaşanmayı içerir. Dini büyümenin etkenleri bilinç dâhilinde olabilir, ancak büyümenin kendisi değişiklik göstermeyen bir biçimde bilinç dışı gelişir. 100:1.8 (1095.3) Religious habits of thinking and acting are contributory to the economy of spiritual growth. One can develop religious predispositions toward favorable reaction to spiritual stimuli, a sort of conditioned spiritual reflex. Habits which favor religious growth embrace cultivated sensitivity to divine values, recognition of religious living in others, reflective meditation on cosmic meanings, worshipful problem solving, sharing one’s spiritual life with one’s fellows, avoidance of selfishness, refusal to presume on divine mercy, living as in the presence of God. The factors of religious growth may be intentional, but the growth itself is unvaryingly unconscious.
100:1.9 (1095.4) Ruhsal büyümenin bilinç-dışı doğası, buna rağmen, insan usunun varsayılmakta olan alt-bilinç âlemlerinde faaliyet gösteren bir etkinliğe işaret etmemektedir; bunun yerine o, fani aklın bilinç-ötesi düzeylerindeki yaratıcı etkinliklere işaret eder. Biliç-dışı dini büyüme gerçekliğinin yerine getirilme deneyimi, bilinç-ötesi düzeyin işlevsel mevcudiyetinin bir olumlu kanıtıdır. 100:1.9 (1095.4) The unconscious nature of religious growth does not, however, signify that it is an activity functioning in the supposed subconscious realms of human intellect; rather does it signify creative activities in the superconscious levels of mortal mind. The experience of the realization of the reality of unconscious religious growth is the one positive proof of the functional existence of the superconsciousness.
2. Ruhsal Büyüme ^top 2. Spiritual Growth ^top
100:2.1 (1095.5) Ruhsal gelişim, ilk olarak, gerçek ruhsal kuvvetler ile canlı bir ruhsal iletişimin idaresine dayanmaktadır; daha sonra, ruhsal meyvenin şu devamlı üretimine dayanmaktadır: bir kişinin sahip olduğu ruhsal bağışçılarından aldığı şeyi diğer akranlarının hizmetine sunmak. Ruhsal ilerleme; gökteki Tanrı’nın iradesini yerine getirmek için candan amaç olarak Tanrı’yı bilme ve onun gibi olma arzusu biçimindeki kusursuzluk açlığının öz bilinciyle birleşen ruhsal açlığın ussal tanınmasına dayanmaktadır. 100:2.1 (1095.5) Spiritual development depends, first, on the maintenance of a living spiritual connection with true spiritual forces and, second, on the continuous bearing of spiritual fruit: yielding the ministry to one’s fellows of that which has been received from one’s spiritual benefactors. Spiritual progress is predicated on intellectual recognition of spiritual poverty coupled with the self-consciousness of perfection-hunger, the desire to know God and be like him, the wholehearted purpose to do the will of the Father in heaven.
100:2.2 (1095.6) Ruhsal büyüme ilk olarak, ihtiyaçların bir farkındalığıdır; daha sonra, anlamların bir kavrayışıdır; ve, bunun sonrasında, değerlerin bir keşfidir. Gerçek ruhsal gelişimin kanıtı; derin sevgi güdüsüyle hareket eden, fedakâr hizmet ile etkinleşen, ve, kutsallığın kusursuzluk ideallerine olan candan ibadetin üzerinde hâkim olduğu bir insan kişiliğinin sergilenişinden meydana gelmektedir. Ve, bu bütüncül deneyim, yalnızca din-kuramsal nitelikli inanışlara zıt bir biçimde dinin gerçekliğini oluşturmaktadır. 100:2.2 (1095.6) Spiritual growth is first an awakening to needs, next a discernment of meanings, and then a discovery of values. The evidence of true spiritual development consists in the exhibition of a human personality motivated by love, activated by unselfish ministry, and dominated by the wholehearted worship of the perfection ideals of divinity. And this entire experience constitutes the reality of religion as contrasted with mere theological beliefs.
100:2.3 (1095.7) Din; üzerinde, evrene olan aydınlanmış ve bilge bir ruhsal tepki yöntemi haline geldiği deneyim seviyesine kadar ilerleyebilir. Bu türden yüceltilmiş bir din, insan kişiliğinin şu üç düzeyinde faaliyet gösterebilir: ussal, morontial, ve ruhsal; akıl üzerinde, evrimleşen ruhta ve ikamet eden ruhaniyet ile birlikte. 100:2.3 (1095.7) Religion can progress to that level of experience whereon it becomes an enlightened and wise technique of spiritual reaction to the universe. Such a glorified religion can function on three levels of human personality: the intellectual, the morontial, and the spiritual; upon the mind, in the evolving soul, and with the indwelling spirit.
100:2.4 (1096.1) Ruhsallık, bir seferde; bir kişinin Tanrı’ya olan yakınlığının göstergesi ve akran varlıklarına olan yararlığının ölçüsüdür. Ruhsallık; nesnelerde güzelliği keşfetme, anlamlarda gerçekliği tanıma ve değerlerde iyiliği bulma yetkinliğini geliştirir. Ruhsal gelişme, bu amaç için var olan yetkinlikle belirlenmekte olup, doğrudan bir şekilde, derin sevginin bencil niteliklerinin saf dışı bırakılmasıyla doğru orantılıdır. 100:2.4 (1096.1) Spirituality becomes at once the indicator of one’s nearness to God and the measure of one’s usefulness to fellow beings. Spirituality enhances the ability to discover beauty in things, recognize truth in meanings, and discover goodness in values. Spiritual development is determined by capacity therefor and is directly proportional to the elimination of the selfish qualities of love.
100:2.5 (1096.2) Mevcut ruhsal düzey, Düzenleyici’ye olan uyum niteliğindeki İlahiyat erişiminin ölçüsüdür. Ruhsallığın nihai seviyesinin elde edilişi, Tanrı-gibi-olmanın en yüksek düzeyi olarak gerçekliğin doruk noktasına olan erişime eş değerdir. Ebedi yaşam, sınırsız değerlerin sonu gelmez arayışıdır. 100:2.5 (1096.2) Actual spiritual status is the measure of Deity attainment, Adjuster attunement. The achievement of finality of spirituality is equivalent to the attainment of the maximum of reality, the maximum of Godlikeness. Eternal life is the endless quest for infinite values.
100:2.6 (1096.3) İnsanın kendisini gerçekleştirişinin hedefi ruhsal olmalıdır, maddi değil. Uğruna çaba sarf edilmesi değer gerçeklikler sadece kutsal, ruhsal ve ebedidir. Fani insan, fiziksel hazların memnuniyetle deneyimini ve insansı sevgi duygularının tatminini yaşamakla yükümlüdür; o, insan birlikteliklerine ve geçici kurumlara olan bağlılıktan yarar sağlamaktadır; ancak bunlar mekânı aşmak, zamanı yenmek ve kutsal kusursuzluğun ve kesinlik unsur hizmetinin ebedi nihai sonunu elde etmek zorunda olan ölümsüz kişiliğin üzerine inşa edileceği ebedi temeller değildir. 100:2.6 (1096.3) The goal of human self-realization should be spiritual, not material. The only realities worth striving for are divine, spiritual, and eternal. Mortal man is entitled to the enjoyment of physical pleasures and to the satisfaction of human affections; he is benefited by loyalty to human associations and temporal institutions; but these are not the eternal foundations upon which to build the immortal personality which must transcend space, vanquish time, and achieve the eternal destiny of divine perfection and finaliter service.
100:2.7 (1096.4) İsa, şunları söylediğinde Tanrı-bilen faninin derin olan kendinden eminliğini temsil etmişti: “Tanrı-bilen bir krallık inananı için, dünyasal her şey yıkılsa ne olur?” Geçici teminatlar kırılgandır, ancak ruhsak kesinlikler yıkılmazdır. İnsansı düşmanlığın, bencilliğin, kabalığın, nefretin, kötü niyetin ve kıskançlığın taşkın dalgaları fani ruhunu dövdüğünde, mutlak bir biçimde yok edilemez olan ruhaniyetin hisarı biçimindeki içsel bir burcun orada var oluşunun güvencesinde huzur bulabilirsiniz; en azından bu durum, ruhunun idaresini ebedi Tanrı’nın ikamet eden ruhaniyetine adamış olan her insan varlığı için doğrudur. 100:2.7 (1096.4) Jesus portrayed the profound surety of the God-knowing mortal when he said: “To a God-knowing kingdom believer, what does it matter if all things earthly crash?” Temporal securities are vulnerable, but spiritual sureties are impregnable. When the flood tides of human adversity, selfishness, cruelty, hate, malice, and jealousy beat about the mortal soul, you may rest in the assurance that there is one inner bastion, the citadel of the spirit, which is absolutely unassailable; at least this is true of every human being who has dedicated the keeping of his soul to the indwelling spirit of the eternal God.
100:2.8 (1096.5) Bu türden ruhsal kazanımdan sonra, ister kademeli büyümeyle ister belli bir buhranla teminat altına alınmış olsun, değerlerin yeni bir ortak ölçüsünün gelişimine ek olarak kişiliğin yeni bir yönelimi ortaya çıkar. Bu türden ruhaniyet-doğumu bireyleri yaşam içinde bir amaç için yeniden o kadar bütünleşir ki, en fazla arzuladıkları gayeleri yok olurken ve en düşkün oldukları ümitleri boşa çıkarken, sakince hiçbir şey olmamış gibi bekleyebilirler; onlar olumlu bir biçimde bu türden felaketlerin, evren kazanımının yeni ve daha yüce bir düzeyine ait daha soylu ve daha kalıcı gerçekliklerin yetişmesine hazırlık niteliğindeki bir kişinin geçici yaratımlarına zarar veren yeniden yönlendirici ani karışıklardan başkası olmadığını bilirler. 100:2.8 (1096.5) After such spiritual attainment, whether secured by gradual growth or specific crisis, there occurs a new orientation of personality as well as the development of a new standard of values. Such spirit-born individuals are so remotivated in life that they can calmly stand by while their fondest ambitions perish and their keenest hopes crash; they positively know that such catastrophes are but the redirecting cataclysms which wreck one’s temporal creations preliminary to the rearing of the more noble and enduring realities of a new and more sublime level of universe attainment.
3. Yüce Değer’in Kavramsallaşmaları ^top 3. Concepts of Supreme Value ^top
100:3.1 (1096.6) Din, durağan ve şen bir iç huzura erişme yöntemi değildir; o, devinimsel hizmet amacıyla ruhun düzenlenişi için bir dürtüdür. Sevgi dolu Tanrı ve hizmet eden insana olan sadık görevde, birey bütünlüğünün sağlanışıdır. Din, ebedi ödül olan yüce amacın elde edilişinde hayati derecede önemli her bedeli ödemektedir. Muhteşem bir biçimde ulvi olan dini sadakatte kutsanmış bir bütüncüllük bulunmaktadır. Ve bu bağlılıklar, toplumsal olarak etkin ve ruhsal olarak ilerleyici niteliktedir. 100:3.1 (1096.6) Religion is not a technique for attaining a static and blissful peace of mind; it is an impulse for organizing the soul for dynamic service. It is the enlistment of the totality of selfhood in the loyal service of loving God and serving man. Religion pays any price essential to the attainment of the supreme goal, the eternal prize. There is a consecrated completeness in religious loyalty which is superbly sublime. And these loyalties are socially effective and spiritually progressive.
100:3.2 (1096.7) Dindar kişi için Tanrı kelimesi; yüce gerçekliğin yaklaşılmasını ve kutsal değerin tanınmasını gösteren bir simge haline gelmektedir. İnsanın beğendikleri ve hoşlanmadıkları şeyler, iyiliği veya kötülüğü belirlememektedir; ahlaki değerler, arzuların tatmininden veya duygusal hoşnutsuzluktan doğmamaktadır. 100:3.2 (1096.7) To the religionist the word God becomes a symbol signifying the approach to supreme reality and the recognition of divine value. Human likes and dislikes do not determine good and evil; moral values do not grow out of wish fulfillment or emotional frustration.
100:3.3 (1096.8) Değerlerin düşünülüşünde sizler, değerin kendisi ile değerli olanı ayırmak zorundasınız. Hoşnutluk veren etkinlikler ile onların insan deneyiminin sürekli olarak ilerleyen bir biçimde yükselen düzeyleri üzerindeki anlamlı bütünleşmelerini ve gelişmiş dışavurumları arasındaki ilişkiyi tanımak zorundasınız. 100:3.3 (1096.8) In the contemplation of values you must distinguish between that which is value and that which has value. You must recognize the relation between pleasurable activities and their meaningful integration and enhanced realization on ever progressively higher and higher levels of human experience.
100:3.4 (1097.1) Anlam, deneyimin değere kattığı bir şeydir; o, değerin takdirsel bilincidir. Soyutlanmış ve tamamiyle bencil olan bir haz, göreceli kötülüğe yaklaşan anlamsız bir eğlence niteliğindeki anlamların neredeyse bütüncül bir değersizleşimini simgeleyebilir. Değerler; gerçeklikler anlamlı ve akılsal olarak ilişkili olduğunda, bu türden ilişkiler akıl tarafından tanındığında ve takdir edildiğinde deneyimseldir. 100:3.4 (1097.1) Meaning is something which experience adds to value; it is the appreciative consciousness of values. An isolated and purely selfish pleasure may connote a virtual devaluation of meanings, a meaningless enjoyment bordering on relative evil. Values are experiential when realities are meaningful and mentally associated, when such relationships are recognized and appreciated by mind.
100:3.5 (1097.2) Değerler hiçbir zaman durağan olamaz; gerçeklik, büyüme olarak değişime işaret etmektedir. Anlamın genişlemesi ve değerin yükselişi olarak büyümenin yoksunluğundaki değişim — olası kötülük niteliğinde — değersizdir. Kâinatsal uyumun niteliği arttıkça, herhangi bir deneyimin sahip olduğu anlam artmaktadır. Değerler, kavramsal aldanmalar değillerdir; onlar gerçektir, ancak her zaman ilişkilerin durumuna bağlıdırlar. Değerler her zaman, hem mevcut hem de olasıdır — geçmişte olan değil, şimdi var olan ve gelecekte gerçekleşecek olan şeylerdir. 100:3.5 (1097.2) Values can never be static; reality signifies change, growth. Change without growth, expansion of meaning and exaltation of value, is valueless—is potential evil. The greater the quality of cosmic adaptation, the more of meaning any experience possesses. Values are not conceptual illusions; they are real, but always they depend on the fact of relationships. Values are always both actual and potential—not what was, but what is and is to be.
100:3.6 (1097.3) Mevcut ve olası olan şeylerin ilişkilendirilmesi, değerlerin deneyimsel gerçekleştirilmesi olarak büyümeye karşılık gelmektedir. Ancak büyüme, yalnızca gelişme değildir. İlerleme her zaman anlamlıdır; ancak büyüme olmadan göreceli olarak değersizdir. İnsan yaşamının yüce değeri; değerlerin büyümesinden, anlamlardaki ilerlemeden ve bu iki deneyimin de kâinatsal düzeydeki karşılıklı ilişkiselliğinin gerçekleştirilmesinden meydana gelmektedir. Ve bu türden bir deneyim, Tanrı-bilincinin dengidir. Bu türden bir fani, her ne kadar doğa-ötesi olmasa da, gerçekten insan-ötesi hale gelmektedir; ölümsüz olan bir fani evirilmektedir. 100:3.6 (1097.3) The association of actuals and potentials equals growth, the experiential realization of values. But growth is not mere progress. Progress is always meaningful, but it is relatively valueless without growth. The supreme value of human life consists in growth of values, progress in meanings, and realization of the cosmic interrelatedness of both of these experiences. And such an experience is the equivalent of God-consciousness. Such a mortal, while not supernatural, is truly becoming superhuman; an immortal soul is evolving.
100:3.7 (1097.4) İnsan, büyümeyi tek başına gerçekleştirmez; ancak o, elverişli şartları sağlayabilir. İster fiziksel, ister ussal ve ister ruhsal olsun büyüme her zaman bilinçdışıdır. Sevgi bu nedenle her zaman büyümektedir; o yaratılamaz, imal edilemez veya satın alınamaz; o büyümek zorundadır. Evrim, büyümenin kâinatsal bir yöntemidir. Toplumsal büyüme, yasamayla teminat altına alınamaz; ve ahlaksal büyümeye, gelişmiş idare ile sahip olunamaz. İnsan bir makineyi imal edebilir; ancak onun gerçek değeri, insan kültüründen ve kişisel takdirden elde edilmek zorundadır. İnsanın büyümeye olan tek katkısı, yaşayan inanç olarak — kendi kişiliğinin bütüncül güçlerini harekete geçirmektedir. 100:3.7 (1097.4) Man cannot cause growth, but he can supply favorable conditions. Growth is always unconscious, be it physical, intellectual, or spiritual. Love thus grows; it cannot be created, manufactured, or purchased; it must grow. Evolution is a cosmic technique of growth. Social growth cannot be secured by legislation, and moral growth is not had by improved administration. Man may manufacture a machine, but its real value must be derived from human culture and personal appreciation. Man’s sole contribution to growth is the mobilization of the total powers of his personality—living faith.
4. Büyümenin Sorunları ^top 4. Problems of Growth ^top
100:4.1 (1097.5) Dini yaşam, adanmış yaşamdır; ve adanmış yaşam, özgün ve kendi kendine gerçekleşen yaratıcı yaşamdır. Yeni dini kavrayışlar, eski ve alt düzeydeki tepki yöntemleri yerine yeni ve daha iyi tepki alışkanlıklarını tercih etme sürecini başlatan çatışmalardan doğmaktadır. Yeni anlamlar yalnızca, çatışmanın ortasında ortaya çıkmaktadır; ve çatışma yalnızca, üstün anlamlar içinde çağrıştırılan yüksek değerleri benimsemenin reddi karşısında varlığını sürdürebilir. 100:4.1 (1097.5) Religious living is devoted living, and devoted living is creative living, original and spontaneous. New religious insights arise out of conflicts which initiate the choosing of new and better reaction habits in the place of older and inferior reaction patterns. New meanings only emerge amid conflict; and conflict persists only in the face of refusal to espouse the higher values connoted in superior meanings.
100:4.2 (1097.6) Dini kafa karışıklıkları kaçınılmazdır; orada, öngörüsel çatışma ve ruhsal hoşnutsuzluk olmadan hiçbir büyüme mevcut olamaz. Yaşama ait felsefi ortak bir ölçütünün düzenlenişi, aklın felsefi alanları içinde dikkate değer düzeydeki akılsal karışıklığını beraberinde getirmektedir. Bağlılıklar; bir mücadele olmadan büyük, iyi, gerçek ve soylu adına yerine getirilmez. Çaba, ruhsal görüşün belirginleşmesi ve kâinatsal kavrayışın gelişmesini doğurur. Ve insan usu, geçici mevcudiyetin ruhsal-olmayan enerjilerinden kıt kanaat geçinmekten alı konulmaya karşı çıkar. Miskin hayvan aklı, kâinatsal sorun çözümü ile cebelleşmek için gereken çabaya isyan eder. 100:4.2 (1097.6) Religious perplexities are inevitable; there can be no growth without psychic conflict and spiritual agitation. The organization of a philosophic standard of living entails considerable commotion in the philosophic realms of the mind. Loyalties are not exercised in behalf of the great, the good, the true, and the noble without a struggle. Effort is attendant upon clarification of spiritual vision and enhancement of cosmic insight. And the human intellect protests against being weaned from subsisting upon the nonspiritual energies of temporal existence. The slothful animal mind rebels at the effort required to wrestle with cosmic problem solving.
100:4.3 (1097.7) Ancak dini yaşamın büyük sorunu, kişiliğin ruh güçleri ile birlikte sevgİ’nin baskınlığını birleştirme görevinden oluşmaktadır. Sağlık, zihinsel verimlilik ve mutluluk; fiziksel sistemlerin, akılsal sistemlerin ve ruhaniyet sistemlerin bütünleşmesinden doğmaktadır. Sağlık ve sıhhat hakkında insan birçok şeyi anlamaktadır; ancak mutluluk hakkında o, gerçekte çok az şeyin farkına varmıştır. En yüksek mutluluk, ruhsal ilerleme ile ayrışmaz bir biçimde ilişkilidir. Ruhsal büyüme; her anlayışın ötesine geçen uzun ömürlü neşeyi, huzuru açığa çıkarır. 100:4.3 (1097.7) But the great problem of religious living consists in the task of unifying the soul powers of the personality by the dominance of love. Health, mental efficiency, and happiness arise from the unification of physical systems, mind systems, and spirit systems. Of health and sanity man understands much, but of happiness he has truly realized very little. The highest happiness is indissolubly linked with spiritual progress. Spiritual growth yields lasting joy, peace which passes all understanding.
100:4.4 (1098.1) Fiziksel yaşam içinde duyular, maddelerin mevcudiyetini anlatır; akıl, anlamların gerçekliğini keşfeder; ancak ruhsal deneyim, yaşamın gerçek değerlerini birey için açığa çıkarır. İnsan yaşamının bu yüksek düzeylerine, Tanrı’nın yüce sevgisinde ve insanın fedakâr sevgisinde erişilir. Eğer siz akranınız olan insanları severseniz, onların sahip oldukları değeri çoktan keşfetmiş bir durumda olursunuz. İsa insanları çok sevmişti, çünkü o onlara çok büyük bir değer atfetmişti. Birliktelik içinde bulunduğunuz kişilerin sahip oldukları değeri en iyi, onların güdülerini keşfederek bulabilirsiniz. Eğer biri sizi sinirlendiriyorsa, hınç duygularına sebebiyet veriyorsa, siz; bu türden uygunsuz davranış için onun nedenleri biçiminde onun bakış açısını duygudaş bir biçimde algılamaya çabalamalısınız. Eğer bir kez olsun komşunuzu anlarsanız, hoşgörülü hale geleceksiniz; ve bu hoşgörü arkadaşlığa doğru büyüyüp, sevgiye doğru olgunlaşacaktır. 100:4.4 (1098.1) In physical life the senses tell of the existence of things; mind discovers the reality of meanings; but the spiritual experience reveals to the individual the true values of life. These high levels of human living are attained in the supreme love of God and in the unselfish love of man. If you love your fellow men, you must have discovered their values. Jesus loved men so much because he placed such a high value upon them. You can best discover values in your associates by discovering their motivation. If someone irritates you, causes feelings of resentment, you should sympathetically seek to discern his viewpoint, his reasons for such objectionable conduct. If once you understand your neighbor, you will become tolerant, and this tolerance will grow into friendship and ripen into love.
100:4.5 (1098.2) Aklın gözünde, tam da karşısına şiddetle bakarken ayakta, bacakları açık, sopası havada, nefret ve düşmanlık soluyan kısa, çirkin, pasaklı, homurdanan bir insan gövdesi biçiminde — mağara-ikameti dönemlerindeki ilkel atalarınızın birine ait bir resim canlanır. Bu türden bir resim, insanın kutsal soyluluğunu neredeyse hiçbir şekilde tasvir etmez. Ancak bu resmi genişletmemize izin verin. Bu canlandırılmış insanın karşısında, kılıç-dişli bir kaplan oturmaktadır. Onun arkasında ise, bir kadın ve iki çocuk. Sizler derhal, bu türden bir resmin, insan ırkı içindeki çoğu güzel ve soylu şeyin başlangıcını işaret ettiğinin ayrımına varırsınız; ancak insan bu iki resimde de aynıdır. Yalnızca, ikinci tasvirde size genişlemiş bir bakış açısı sunulmuştur. Siz onun içinde, bu evrimleşen faninin güdüsünü algılarsınız. Onun tutumu övülmeye değer bir konuma gelmektedir, çünkü siz onu anlamaktasınız. Eğer yalnızca birliktelik içinde bulunduğunuz bireylerin güdülerini derinliğine kavrayabilseydiniz, onları ne kadar da iyi bir şekilde anlayabilirdiniz. Eğer yalnızca akranlarınızı tanıyabilseydiniz, nihai olarak onlara çok derin bir sevgi besleyebilirdiniz. 100:4.5 (1098.2) In the mind’s eye conjure up a picture of one of your primitive ancestors of cave-dwelling times—a short, misshapen, filthy, snarling hulk of a man standing, legs spread, club upraised, breathing hate and animosity as he looks fiercely just ahead. Such a picture hardly depicts the divine dignity of man. But allow us to enlarge the picture. In front of this animated human crouches a saber-toothed tiger. Behind him, a woman and two children. Immediately you recognize that such a picture stands for the beginnings of much that is fine and noble in the human race, but the man is the same in both pictures. Only, in the second sketch you are favored with a widened horizon. You therein discern the motivation of this evolving mortal. His attitude becomes praiseworthy because you understand him. If you could only fathom the motives of your associates, how much better you would understand them. If you could only know your fellows, you would eventually fall in love with them.
100:4.6 (1098.3) Sizler akranlarınızı, tek başına bir irade eylemiyle gerçek anlamıyla sevemezsiniz. Sevgi yalnızca, komşunuzun güdüleri ve duyuşlarının en ince ayrıntısına kadar anlaşılmasından doğmaktadır. Her gün bir tane daha insan varlığını sevmeyi öğrenmek karşısında bugünün tüm insanlarını sevmek çok önemli değildir. Eğer her gün veya her hafta akranlarınızdan bir tanesine dair bir anlayışa erişirseniz, ve bu yetkinliğinizin ölçütü olursa, bunun sonucunda siz kesin bir biçimde toplumsal hale gelip, gerçek anlamıyla kişiliğinizi ruhsallaştırırsınız. Sevgi yayılıcıdır; ve insan sadakati ussal ve bilge olduğunda, sevgi nefretten daha çekicidir. Yalnızca içten ve fedakâr sevgi gerçek anlamıyla bulaşıcıdır. Eğer yalnızca her fani devinimsel şefkatin bir odağı haline gelebilseydi, sevginin bu iyi huylu virüsü yakın zaman içinde, tüm medeniyetin sevgiyle kaplanacağı ve onun insanlığın kardeşliğinin gerçekleşmiş hali olacağı bir düzeyde insanlığın duygusal duygu-akışını kaplardı. 100:4.6 (1098.3) You cannot truly love your fellows by a mere act of the will. Love is only born of thoroughgoing understanding of your neighbor’s motives and sentiments. It is not so important to love all men today as it is that each day you learn to love one more human being. If each day or each week you achieve an understanding of one more of your fellows, and if this is the limit of your ability, then you are certainly socializing and truly spiritualizing your personality. Love is infectious, and when human devotion is intelligent and wise, love is more catching than hate. But only genuine and unselfish love is truly contagious. If each mortal could only become a focus of dynamic affection, this benign virus of love would soon pervade the sentimental emotion-stream of humanity to such an extent that all civilization would be encompassed by love, and that would be the realization of the brotherhood of man.
5. Dönüştürme ve Gizemcilik ^top 5. Conversion and Mysticism ^top
100:5.1 (1098.4) Dünya, kayıp ruhlar ile doludur; bu kayıplık din-kuramsal olarak değil, hayal kırıklığına uğramış bir felsefi dönemin ana öğreti akımları arasında kafa karışıklığı içinde amaçsızca dolaşan bir biçimde istikametsel anlamdadır. Oldukça az sayıdaki kişi, yönetim yetkisini elinde bulunduran dinsel kurumun yerine bir yaşam felsefesinin nasıl yerleştirileceğini öğrenmiştir. (Her ne kadar nehir yatağı nehrin kendisi olmasa da, toplumsallaşmış dinin simgeleri büyümenin kanalları olarak hor görülmemelidir.) 100:5.1 (1098.4) The world is filled with lost souls, not lost in the theologic sense but lost in the directional meaning, wandering about in confusion among the isms and cults of a frustrated philosophic era. Too few have learned how to install a philosophy of living in the place of religious authority. (The symbols of socialized religion are not to be despised as channels of growth, albeit the river bed is not the river.)
100:5.2 (1098.5) Dini büyümenin ilerleyişi; duraklamadan çatışma boyunca eş-güdüme, güvensizlikten şüphe duyulmayan inanca, kâinatsal bilince dair kafa karışıklığından kişiliğin bütünleşmesine, geçici amaçtan ebedi olana, korkunun esaretinden kutsal evlatlığın özgürlüğüne doğru hareket eder. 100:5.2 (1098.5) The progression of religious growth leads from stagnation through conflict to co-ordination, from insecurity to undoubting faith, from confusion of cosmic consciousness to unification of personality, from the temporal objective to the eternal, from the bondage of fear to the liberty of divine sonship.
100:5.3 (1099.1) Tanrı-bilincinin zihinsel, duygusal ve ruhsal farkındalığı olarak — yüce ideallerine olan bağlılığın resmi ifadeleri doğal ve kademeli bir büyüme şeklinde veya zaman zaman, bir buhranda olduğu gibi, belirli olaylarda deneyimlenebilir. Aziz Pavlus, Şam yolundaki o önemli günde bu türden bir anlık ve hayret verici dönüşümü deneyimlemişti. Gotama Sidarta, yalnız başına oturduğu ve nihai gerçekliğin gizemine girmeye çalıştığı gece benzer bir deneyime sahip olmuştu. Diğer birçokları benzer deneyimlere sahip olmuşlardır; ve birçok gerçek inanan, anlık dönüşüm olmadan ruhaniyet içinde ilerlemiştir. 100:5.3 (1099.1) It should be made clear that professions of loyalty to the supreme ideals—the psychic, emotional, and spiritual awareness of God-consciousness—may be a natural and gradual growth or may sometimes be experienced at certain junctures, as in a crisis. The Apostle Paul experienced just such a sudden and spectacular conversion that eventful day on the Damascus road. Gautama Siddhartha had a similar experience the night he sat alone and sought to penetrate the mystery of final truth. Many others have had like experiences, and many true believers have progressed in the spirit without sudden conversion.
100:5.4 (1099.2) Dinsel dönüşümler olarak adlandırdığınız olaylar ile ilişkili hayret verici olguların çoğu, özü bakımından tamamiyle psikolojiktir; ancak zaman zaman orada, kökeni itibariyle ruhsal da olan deneyimler ortaya çıkmaktadır. Akılsal hareketlenme, ruhaniyet kazanımına olan yukarı yönlü zihinsel erişiminin herhangi bir düzeyi üzerinde mutlak olarak bütüncül olduğu zaman, orada kutsal düşünceye olan sadakatlerin insan güdüsü türünün kusursuzluğu mevcut olduğunda, bunun sonucunda orada oldukça sık bir biçimde; ikamet eden ruhaniyetin, inanan faninin bilinç-ötesi aklının yoğunlaşmış ve kutsanmış amacıyla eş zamanlı hale gelmek için anlık bir aşağı yönlü kavrayışı ortaya çıkar. Ve, tamamiyle psikolojik olan katılımın üzerinde ve ötesindeki etkenlerden meydana gelen dönüşümü mevcut kılan şey, bütünleşmiş ussal ve ruhsal olguların bu türden deneyimleridir. 100:5.4 (1099.2) Most of the spectacular phenomena associated with so-called religious conversions are entirely psychologic in nature, but now and then there do occur experiences which are also spiritual in origin. When the mental mobilization is absolutely total on any level of the psychic upreach toward spirit attainment, when there exists perfection of the human motivation of loyalties to the divine idea, then there very often occurs a sudden down-grasp of the indwelling spirit to synchronize with the concentrated and consecrated purpose of the superconscious mind of the believing mortal. And it is such experiences of unified intellectual and spiritual phenomena that constitute the conversion which consists in factors over and above purely psychologic involvement.
100:5.5 (1099.3) Ancak, duygu tek başına sahte bir dönüşümdür; bir kişi, duyguya ek olarak inanca sahip olmak zorundadır. O kadar ki; bu türden zihinsel hareketlenme yarımdır, ve insan-bağlılık güdüsü tamamlanmamıştır, dönüşümün deneyimi iç içe geçmiş bir ussal, duygusal ve ruhsal gerçeklik olmalıdır. 100:5.5 (1099.3) But emotion alone is a false conversion; one must have faith as well as feeling. To the extent that such psychic mobilization is partial, and in so far as such human-loyalty motivation is incomplete, to that extent will the experience of conversion be a blended intellectual, emotional, and spiritual reality.
100:5.6 (1099.4) Eğer bir kişi; başka bir biçimde bütünleşmiş ussal yaşam içinde işlevsel olarak geçerlilik gösteren bir varsayım biçiminde kuramsal bir alt-bilinç aklını tanımak istiyorsa, bunun sonucunda, tutarlılığını korumak için, kişi, Düşünce Düzenleyicisi olan ikamet eden ruhaniyet birimi ile doğrudan ilişkinin bölgesi olarak bilinç-ötesi düzey niteliğindeki yükselen ussal etkinliğin benzer ve ilgili bir âlemi üzerinde düşünmek zorundadır. Tüm bu zihinsel varsayımlar içindeki büyük tehlike; olağanüstü rüyalara ek olarak geleceğe dair görülerin ve gizemli olarak adlandırdığınız diğer deneyimlerin insan aklına yapılan kutsal iletişimler biçiminde görülebilecek oluşudur. Geçmişteki dönemlerde kutsal varlıklar kendilerini belirli Tanrı-bilen kişilere açığa çıkarmışlardı; onlar bunu, bahse konu kişilerin gizemli iletişim biçimleri veya kötümser gelecek görüşleri nedeniyle değil, tüm bu olgulara rağmen gerçekleştirmişlerdi. 100:5.6 (1099.4) If one is disposed to recognize a theoretical subconscious mind as a practical working hypothesis in the otherwise unified intellectual life, then, to be consistent, one should postulate a similar and corresponding realm of ascending intellectual activity as the superconscious level, the zone of immediate contact with the indwelling spirit entity, the Thought Adjuster. The great danger in all these psychic speculations is that visions and other so-called mystic experiences, along with extraordinary dreams, may be regarded as divine communications to the human mind. In times past, divine beings have revealed themselves to certain God-knowing persons, not because of their mystic trances or morbid visions, but in spite of all these phenomena.
100:5.7 (1099.5) Dönüşme-arzusu karşısında, Düşünce Düzenleyicisi ile olası ilişkinin morontia alanlarına olan yaklaşımın daha iyisi, içten ve fedakâr dua olarak yaşayan inanç ve samimi ibadet aracılığıyla olacaktır. İnsan aklının bilinç-dışı düzeylerine ait hafızaların haddinden fazla bir biçimde deneyimlenen anlık heyecan hissi, kutsal açığa çıkarılışlar ve ruhani yönlendirmeler ile karıştırılmıştır. 100:5.7 (1099.5) In contrast with conversion-seeking, the better approach to the morontia zones of possible contact with the Thought Adjuster would be through living faith and sincere worship, wholehearted and unselfish prayer. Altogether too much of the uprush of the memories of the unconscious levels of the human mind has been mistaken for divine revelations and spirit leadings.
100:5.8 (1099.6) Orada, dini hayalciliğin alışkanlıksal uygulamasıyla iniltili büyük tehlike bulunmaktadır: gizemcilik, her ne kadar zaman zaman içten ruhsal birlikteliğin bir aracı olmuş olsa da, gerçeklikten kaçınmanın bir yöntemi haline gelebilir. Yaşamın yoğun olarak aktığı yerlerden kısa süreli çekilme ciddi bir biçimde tehlike arz etmeyebilse de, kişiliğin haddinden fazla uzun süren tecridi en istenilmeyen şeydir. Hiçbir koşul altında geleceği görmeye yönelen bilincin kendinden geçme düzeyi, dini bir deneyim olarak işlenilemez. 100:5.8 (1099.6) There is great danger associated with the habitual practice of religious daydreaming; mysticism may become a technique of reality avoidance, albeit it has sometimes been a means of genuine spiritual communion. Short seasons of retreat from the busy scenes of life may not be seriously dangerous, but prolonged isolation of personality is most undesirable. Under no circumstances should the trancelike state of visionary consciousness be cultivated as a religious experience.
100:5.9 (1099.7) Gizem düzeyinin temel nitelikleri; bilincin, görece eylemsiz olan bir us üzerinde faaliyet gösteren merkezi odaklanmanın keskin adalarıyla dağılımıdır. Tüm bunların hepsi, bilinci; bilinç-ötesi düzey olan ruhsal iletişiminin alanı doğrultusu yerine bilinç-altına doğru çekmektedir. Birçok gizemci, akılsal ayrışımlarını olağandışı akılsal dışavurumlarının düzeyine taşımıştır. 100:5.9 (1099.7) The characteristics of the mystical state are diffusion of consciousness with vivid islands of focal attention operating on a comparatively passive intellect. All of this gravitates consciousness toward the subconscious rather than in the direction of the zone of spiritual contact, the superconscious. Many mystics have carried their mental dissociation to the level of abnormal mental manifestations.
100:5.10 (1100.1) Ruhsal derin düşünmenin daha sağlıklı tutumu, düşünceli ibadette ve şükranlık duasında bulunabilir. Beden içindeki İsa’nın yaşamının daha sonraki yıllarında ortaya çıkmış olduğu gibi bir kişinin Düşünce Düzenleyicisi ile olan doğrudan birlikteliği, bu gizemli olarak adlandırılan deneyimler ile karıştırılmamalıdır. Gizemli birlikteliğe olan girişe katkı sağlayan etkenler, bu türden zihin düzeylerinin sahip olduğu tehlikeye işaret etmektedir. Gizemsel düzey şu gibi şeyler tarafından tetiklenir: fiziksel yorgunluk, oruç, zihinsel ayrışma, derin estetik deneyimler, keskin cinsel dürtüler, korku, endişe, hiddet ve vahşi dans etme. Bu türden başlangıçsal hazırlanmanın bir sonucu olarak anlık gerçekleşen maddi nitelikli derin duygu etkileşimlerinin büyük bir kısmı kaynağını bilinç-altı akıldan alır. 100:5.10 (1100.1) The more healthful attitude of spiritual meditation is to be found in reflective worship and in the prayer of thanksgiving. The direct communion with one’s Thought Adjuster, such as occurred in the later years of Jesus’ life in the flesh, should not be confused with these so-called mystical experiences. The factors which contribute to the initiation of mystic communion are indicative of the danger of such psychic states. The mystic status is favored by such things as: physical fatigue, fasting, psychic dissociation, profound aesthetic experiences, vivid sex impulses, fear, anxiety, rage, and wild dancing. Much of the material arising as a result of such preliminary preparation has its origin in the subconscious mind.
100:5.11 (1100.2) Gizem olguları için şartlar her ne kadar elverişli olursa olsun, Nasıralı İsa’nın; Cennet Yaratıcısı ile olan bütünlüğü için bu türden yöntemlere hiçbir zaman başvurmamış olduğu kesin bir biçimde anlaşılmalıdır. İsa hiçbir alt-bilinç yanılsaması veya bilinç-ötesi aldanması yaşamamışlardı. 100:5.11 (1100.2) However favorable may have been the conditions for mystic phenomena, it should be clearly understood that Jesus of Nazareth never resorted to such methods for communion with the Paradise Father. Jesus had no subconscious delusions or superconscious illusions.
6. Dini Yaşamın İşaretleri ^top 6. Marks of Religious Living ^top
100:6.1 (1100.3) Evrimsel dinler ve açığa çıkarımsal dinler yöntem bakımından dikkate değer bir biçimde farklılık gösterebilir; ancak güdü bakımından büyük benzerlik bulunmaktadır. Din, yaşamın özel bir işlevi değildir; bunun yerine o bir yaşam biçimidir. Gerçek din, dindar bireyin kendisi ve tüm insanlık için yüce değerde gördüğü belirli bir gerçeklik için gösterdiği içten bir bağlılıktır. Ve, tüm dinlerin oldukça belirgin olan nitelikleri şunlardır: yüce değerlere olan şüphe duyulmayan bağlılık ve içten sadakat. Yüce değerlere olan bu dini bağlılık, varsayıldığı şekliyle dindar olmayan annenin çocuğuyla olan ilişkisinde ve dindar olmayan bireylerin benimsenmiş bir amaca yönelik coşkun bağlılığında sergilenmektedir. 100:6.1 (1100.3) Evolutionary religions and revelatory religions may differ markedly in method, but in motive there is great similarity. Religion is not a specific function of life; rather is it a mode of living. True religion is a wholehearted devotion to some reality which the religionist deems to be of supreme value to himself and for all mankind. And the outstanding characteristics of all religions are: unquestioning loyalty and wholehearted devotion to supreme values. This religious devotion to supreme values is shown in the relation of the supposedly irreligious mother to her child and in the fervent loyalty of nonreligionists to an espoused cause.
100:6.2 (1100.4) Dindar bireyin kabul edilmiş yüce değeri bayağı veya yanlış bile olabilir; ancak o yine de dinseldir. Bir din, tam da; yüce olarak gördüğü değerin, gerçekten de, özgün ruhsal değerdeki bir kâinatsal gerçekliği olduğu ölçüde içtendir. 100:6.2 (1100.4) The accepted supreme value of the religionist may be base or even false, but it is nevertheless religious. A religion is genuine to just the extent that the value which is held to be supreme is truly a cosmic reality of genuine spiritual worth.
100:6.3 (1100.5) Dini uyarıma olan insan karşılığının işaretleri, soyluluk ve ihtişamın niteliklerini içine alır. Samimi dindar; evren vatandaşlığının bilincinde olup, Tanrı’nın evlatlarının üstün ve soylulaştırılmış bir birliktelik aidiyetinin üyesi olma güvencesiyle heyecanlanır ve canlanır. Bireyin kendisine beslediği güvenin bilinci, yüce hedefler olarak — en yüksek evren amaçlarının peşine düşme uyarımı tarafından çoğalmış hale gelmiştir. 100:6.3 (1100.5) The marks of human response to the religious impulse embrace the qualities of nobility and grandeur. The sincere religionist is conscious of universe citizenship and is aware of making contact with sources of superhuman power. He is thrilled and energized with the assurance of belonging to a superior and ennobled fellowship of the sons of God. The consciousness of self-worth has become augmented by the stimulus of the quest for the highest universe objectives—supreme goals.
100:6.4 (1100.6) Birey; gelişmiş öz-denetimi zorunlu kılan, duygusal çatışmayı düşüren ve fani yaşamı gerçek anlamıyla yaşamaya değerli kılan her şeyi içine alan bir güdünün ilgi çekici etkisine kendisini teslim etmiştir. İnsan sınırlılıklarının kötümser tanınışı; en yüksek evren ve aşkın-evren amaçlarına erişmek için ahlaki kararlılık ve ruhsal arzu ile ilişkili halindeki fani yetersizliklerinin doğal bilincine dönüşmüştür. Ve, fani-ötesi ideallere olan erişim için bu güçlü arzu her zaman; artan sabır, müsamaha, cesaret ve hoşgörü tarafından nitelenir. 100:6.4 (1100.6) The self has surrendered to the intriguing drive of an all-encompassing motivation which imposes heightened self-discipline, lessens emotional conflict, and makes mortal life truly worth living. The morbid recognition of human limitations is changed to the natural consciousness of mortal shortcomings, associated with moral determination and spiritual aspiration to attain the highest universe and superuniverse goals. And this intense striving for the attainment of supermortal ideals is always characterized by increasing patience, forbearance, fortitude, and tolerance.
100:6.5 (1100.7) Ancak, gerçek din, bir hizmet yaşamı olarak yaşayan bir sevgidir. Dindar bireyin, büyük bir kısmı tamamiyle geçici ve boş olan şeylerden ayrılışı hiçbir zaman toplumsal tecride götürmemektedir; ve o hiçbir zaman mizah anlayışına zarar vermemelidir. Gerçek din, insan mevcudiyetinden hiçbir şey almamaktadır; ancak o, yaşamın tümüne yeni anlamlar kazandırmaktadır. O; ruhsal kavrayışa ek olarak insan bağlılıklarının ortak toplumsal yükümlülüklerine olan sadık bağlılık tarafından denetlenmediğinde daha tehlikeli olan, katı inancı için sonuna kadar mücadele eden birinin ruhaniyetini bile ortaya çıkarabilir. 100:6.5 (1100.7) But true religion is a living love, a life of service. The religionist’s detachment from much that is purely temporal and trivial never leads to social isolation, and it should not destroy the sense of humor. Genuine religion takes nothing away from human existence, but it does add new meanings to all of life; it generates new types of enthusiasm, zeal, and courage. It may even engender the spirit of the crusader, which is more than dangerous if not controlled by spiritual insight and loyal devotion to the commonplace social obligations of human loyalties.
100:6.6 (1101.1) Dini yaşamın en hayret verici belirleyici işaretlerinden bir tanesi; tüm insan anlayışının ötesine geçen, kuşku ve kargaşanın her türünün yokluğunu simgeleyen kâinatsal dinginlik olarak, devinimsel ve ulvi barıştır. Ruhsal istikrarın bu türden düzeyleri, hayal kırıklığından etkilenmez. Bu gibi dindarlar şunları söylemiş olan Aziz Pavlus gibidir: “Ben; ne ölümün, ne yaşamın, ne meleklerin, ne prensliklerin, ne güçlerin, ne şimdiki şeylerin, ne gelecek olan şeylerin, ne yüksekliğin, ne derinliğin, ne de başka bir şeyin bizleri Tanrı’nın sevgisinden ayırmaya yetkin olamayacağına kani oldum.” 100:6.6 (1101.1) One of the most amazing earmarks of religious living is that dynamic and sublime peace, that peace which passes all human understanding, that cosmic poise which betokens the absence of all doubt and turmoil. Such levels of spiritual stability are immune to disappointment. Such religionists are like the Apostle Paul, who said: “I am persuaded that neither death, nor life, nor angels, nor principalities, nor powers, nor things present, nor things to come, nor height, nor depth, nor anything else shall be able to separate us from the love of God.”
100:6.7 (1101.2) Orada; Yüce’nin gerçekliğini kavramış ve Nihayet’in amacının peşine düşmüş olan dindarın bilinci içinde barınır halde bulunan, galip gelen ihtişamın kendisini gerçekleşmesi ile ilişkili bir güvenlik hissi bulunmaktadır. 100:6.7 (1101.2) There is a sense of security, associated with the realization of triumphing glory, resident in the consciousness of the religionist who has grasped the reality of the Supreme, and who pursues the goal of the Ultimate.
100:6.8 (1101.3) Evrimsel din bile, içten bir deneyim olduğu için bağlılık ve ihtişam içinde tüm bunlara karşılık gelmektedir. Ancak, açığa çıkarılmış din, içten olmasına ek olarak muhteşemdir. Genişlemiş ruhsal duyuşun yeni bağlılıkları, hizmet ve aidiyet birlikteliğine ait olarak sevgi ve sadakatin yeni düzeylerini yaratmaktadır; ve, tüm bu gelişmiş toplumsal bakış, Tanrı’nın Yaratıcılığına ek olarak insanın kardeşliğinin gelişmiş bir bilincini üretmektedir. 100:6.8 (1101.3) Even evolutionary religion is all of this in loyalty and grandeur because it is a genuine experience. But revelatory religion is excellent as well as genuine. The new loyalties of enlarged spiritual vision create new levels of love and devotion, of service and fellowship; and all this enhanced social outlook produces an enlarged consciousness of the Fatherhood of God and the brotherhood of man.
100:6.9 (1101.4) Evirilmiş ve açığa çıkarılmış din arasındaki ayırt edici farklılık, tamamiyle deneyimsel olan insan bilgeliğine eklenmiş kutsal bilgeliğin yeni bir niteliğidir. Ancak o, kutsal bilgeliğin ve kâinatsal kavrayışın artan bahşedilmelerinin ilerideki kabulü için yetkinliği geliştiren, insan dinleri içinde ve onlar ile birlikte gerçekleşen deneyimdir. 100:6.9 (1101.4) The characteristic difference between evolved and revealed religion is a new quality of divine wisdom which is added to purely experiential human wisdom. But it is experience in and with the human religions that develops the capacity for subsequent reception of increased bestowals of divine wisdom and cosmic insight.
7. Dini Yaşamın Zirve Noktası ^top 7. The Acme of Religious Living ^top
100:7.1 (1101.5) Her ne kadar Urantia’nın ortalama fanisi; Nasıralı İsa’nın beden içinde kısa süreli ikametinde elde etmiş olduğu, karakterdeki yüksek kusursuzluğa erişmeyi hayal bile edemese de, her fani inananın, İsa kişiliğinin kusursuzlaşmış doğrultusu boyunca güçlü ve bütünleşmiş bir kişiliği geliştirmesi tamamiyle mümkündür. Hâkim’in kişiliğine ait benzersiz nitelik çok da, seçkin ve dengeli bütünlüğü olarak onun uyumundaki kusursuzlukta değildi. İsa’nın en etkili sunumu, suçlayıcıları karşısında Hâkim’i işaret ederken “İnsana bakın!” sözünü söyleyen birinin örneğinin takip edilişinden meydana gelmektedir. 100:7.1 (1101.5) Although the average mortal of Urantia cannot hope to attain the high perfection of character which Jesus of Nazareth acquired while sojourning in the flesh, it is altogether possible for every mortal believer to develop a strong and unified personality along the perfected lines of the Jesus personality. The unique feature of the Master’s personality was not so much its perfection as its symmetry, its exquisite and balanced unification. The most effective presentation of Jesus consists in following the example of the one who said, as he gestured toward the Master standing before his accusers, “Behold the man!”
100:7.2 (1101.6) İsa’nın hatasız iyiliği, insanların kalplerine dokunmuştu; ancak onun güvenilir karakter kuvveti, takipçilerini büyülemişti. O gerçekten içtendi; onun içinde ikiyüzlü nitelikte olan hiçbir şey yoktu. O, gösterişten tamamiyle uzaktı; o her zaman canlandırıcı bir biçimde samimiydi. O, başkalarının gerçek olmayan bir şeye inanmalarını için rol yapacak kadar hiçbir zaman alçalmadı; ve o hiçbir zaman, gerçek olmayan bir şeyi gerçeklik olarak sunmaya başvurmadı. O gerçekliği yaşadı, hatta bunu öğrettiği şekliyle bile gerçekleştirdi. O gerçeklikti. Her ne kadar bu tür içtenlik zaman zaman acı çekmesine neden olduysa da o, kurtarıcı gerçekliği kendi nesline duyurmakla sınırlandırılmıştı. O şüphesiz bir biçimde gerçekliğin tümüne sadıktı. 100:7.2 (1101.6) The unfailing kindness of Jesus touched the hearts of men, but his stalwart strength of character amazed his followers. He was truly sincere; there was nothing of the hypocrite in him. He was free from affectation; he was always so refreshingly genuine. He never stooped to pretense, and he never resorted to shamming. He lived the truth, even as he taught it. He was the truth. He was constrained to proclaim saving truth to his generation, even though such sincerity sometimes caused pain. He was unquestioningly loyal to all truth.
100:7.3 (1101.7) Ancak Hâkim, oldukça erişilebilir bir biçimde fazlasıyla makuldü. Tasarımlarının tümü bu türden kutsanmış ortak duyuşla nitelenirken, hizmetinin tümünde oldukça işlevseldi. O oldukça garip, tutarsız ve alışılmadık şeyleri dışa vuran eğilimlerden fazlasıyla uzaktı. O hiçbir zaman değişken, tuhaf veya kendini kaybetmiş nitelikte değildi. Öğretisinin tümünde ve yaptığı her şeyde her zaman, ölçülülüğün olağanüstü bir duyuşuyla ilişkili seçkin bir ayırt etme bulunmaktaydı. 100:7.3 (1101.7) But the Master was so reasonable, so approachable. He was so practical in all his ministry, while all his plans were characterized by such sanctified common sense. He was so free from all freakish, erratic, and eccentric tendencies. He was never capricious, whimsical, or hysterical. In all his teaching and in everything he did there was always an exquisite discrimination associated with an extraordinary sense of propriety.
100:7.4 (1102.1) İnsanın Evladı her zaman oldukça dingin bir kişilikti. Onun düşmanları bile, kendisi için bütüncül bir saygı beslediler; onlar, mevcudiyetinden bile korku duymuşlardı. İsa korkusuzdu. O her şeye ek olarak kutsal coşku ile doluydu; ancak o hiçbir zaman yobaz hale gelmedi. Duygusal olarak etkindi, ancak hiçbir zaman uçarı değildi. O hayalciydi, ancak her zaman işlevseldi. O dürüst bir biçimde yaşamın gerçeklikleriyle yüzleşti; ancak o hiçbir zaman sıkıcı veya sıradan olmadı. O cesurdu, ancak hiçbir zaman dikkatsiz değildi; tedbirliydi, ancak bunu hiçbir zaman korkakça yapmamaktaydı. Duygudaştı, ancak aşırı derecede duygusal değildi; benzersizdi, ancak tuhaf değildi. Dindardı, ama sofu değildi. Ve o, bu derecede fazlasıyla dingindi, çünkü kusursuz bir biçimde bütünleşmişti. 100:7.4 (1102.1) The Son of Man was always a well-poised personality. Even his enemies maintained a wholesome respect for him; they even feared his presence. Jesus was unafraid. He was surcharged with divine enthusiasm, but he never became fanatical. He was emotionally active but never flighty. He was imaginative but always practical. He frankly faced the realities of life, but he was never dull or prosaic. He was courageous but never reckless; prudent but never cowardly. He was sympathetic but not sentimental; unique but not eccentric. He was pious but not sanctimonious. And he was so well-poised because he was so perfectly unified.
100:7.5 (1102.2) İsa’nın özgünlüğü engellenememişti. O; geleneğe bağlı kalmamış, dar ortak kabullere olan kölelikle kısıtlanmamıştı. İsa; kuşku duyulmayan güvenle konuşup, mutlak uzmanlıkla öğretti. Ancak onun muhteşem özgünlüğü, selefleri ve çağdaşlarının sahip oldukları öğretilerinde gerçeklik mücevherlerini görmezden gelmesine neden olmamıştı. Ve onun öğretilerinin en özgün olanı, korku duyma ve feda verme yerine sevgi ve bağışlamanın vurgusuydu. 100:7.5 (1102.2) Jesus’ originality was unstifled. He was not bound by tradition or handicapped by enslavement to narrow conventionality. He spoke with undoubted confidence and taught with absolute authority. But his superb originality did not cause him to overlook the gems of truth in the teachings of his predecessors and contemporaries. And the most original of his teachings was the emphasis of love and mercy in the place of fear and sacrifice.
100:7.6 (1102.3) İsa, bakış açısı bakımından oldukça geniş görüşlüydü. Takipçilerinden müjdeyi tüm insanlara duyurmalarını ısrarla öğütledi. O, her türlü dar görüşlülükten uzaktı. Onun anlayışlı kalbi, tüm insanlığı, hatta bir evreni kucakladı. Onun daveti her zaman “Her kim olursa, gelmesine izin verin” olmuştu. 100:7.6 (1102.3) Jesus was very broad in his outlook. He exhorted his followers to preach the gospel to all peoples. He was free from all narrow-mindedness. His sympathetic heart embraced all mankind, even a universe. Always his invitation was, “Whosoever will, let him come.”
100:7.7 (1102.4) İsa hakkında söylenen “Tanrı’ya güvendi” sözü doğruydu. İnsanlar arasında bir insan halinde, olabilecek en ulvi biçimde gökteki Yaratıcı’ya inandı. O Yaratıcısı’na, küçük bir çocuğun dünyasal ebeveynine güvendiği gibi güvendi. Onun inancı kusursuzdu, ancak hiçbir zaman aşırı bir biçimde kendinden emin değildi. Acımasız doğa nasıl kendini gösterirse göstersin, ve dünya üzerinde insanın refahına karşı ne kadar vurdumduymaz olursa olsun, İsa hiçbir zaman inancında bocalamaya düşmedi. O hayal kırıklığından etkilenmemekteydi, ve idamına karşı kayıtsızdı. O, belirgin başarısızlık karşısında değişmemekteydi. 100:7.7 (1102.4) Of Jesus it was truly said, “He trusted God.” As a man among men he most sublimely trusted the Father in heaven. He trusted his Father as a little child trusts his earthly parent. His faith was perfect but never presumptuous. No matter how cruel nature might appear to be or how indifferent to man’s welfare on earth, Jesus never faltered in his faith. He was immune to disappointment and impervious to persecution. He was untouched by apparent failure.
100:7.8 (1102.5) O, doğuştan gelen yeteneklerinde ve elde ettikleri niteliklerinde ne kadar farklı olduklarını aynı zamanda tanıyarak insanları kardeşleri olarak sevmişti. “O iyi şeyler yapmak için uğraşmıştı.” 100:7.8 (1102.5) He loved men as brothers, at the same time recognizing how they differed in innate endowments and acquired qualities. “He went about doing good.”
100:7.9 (1102.6) İsa, olağandışı biçimde neşeli bir insandı; ancak o, gözleri görmez ve sorgulamaz bir iyimser değildi. Onun ısrarlı tavsiyesindeki sürekli adı geçen sözcük “Neşenizi kaybetmeyin” olmuştu. O, Tanrı’ya olan şaşmaz güveni ve insana olan sarsılmaz inancı nedeniyle bu kendine güvenen tutumu koruyabilmişti. O her zaman etkileyici bir biçimde tüm insanları düşünmekteydi, çünkü o, onları sevmiş ve onlara inanmıştı. Buna rağmen o her zaman; yargılarında doğru olup, Yaratıcı’nın iradesini yerine getirmeye olan bağlılığında muhteşem bir biçimde kararlıydı. 100:7.9 (1102.6) Jesus was an unusually cheerful person, but he was not a blind and unreasoning optimist. His constant word of exhortation was, “Be of good cheer.” He could maintain this confident attitude because of his unswerving trust in God and his unshakable confidence in man. He was always touchingly considerate of all men because he loved them and believed in them. Still he was always true to his convictions and magnificently firm in his devotion to the doing of his Father’s will.
100:7.10 (1102.7) Hâkim her zaman cömertti. O hiçbir zaman şunu söylemekten yorulmadı: “Vermek almaktan daha kutludur.” O, “Özgürce aldınız, özgürce verin” demişti. Ve yine de, tüm sınırsız cömertliğine rağmen, o hiçbir zaman savurgan veya müsrif olmadı. O, kurtuluşu alabilmeniz için inanmanız gerektiğini öğretti. “Zira, peşine düşen herkes onu alacaktır.” 100:7.10 (1102.7) The Master was always generous. He never grew weary of saying, “It is more blessed to give than to receive.” Said he, “Freely you have received, freely give.” And yet, with all of his unbounded generosity, he was never wasteful or extravagant. He taught that you must believe to receive salvation. “For every one who seeks shall receive.”
100:7.11 (1102.8) O dürüsttü, ancak her zaman nazikti. “Eğer böyle olmasaydı, sana söylerdim” derdi. O açık sözlüydü, ancak her zaman candandı. O, günah işleyene olan sevgisinde ve günaha olan nefretinde sözünü sakınmayan biriydi. Ancak tüm bu hayranlık verici dürüstlüğü boyunca o yanılsamaz bir biçimde adildi. 100:7.11 (1102.8) He was candid, but always kind. Said he, “If it were not so, I would have told you.” He was frank, but always friendly. He was outspoken in his love for the sinner and in his hatred for sin. But throughout all this amazing frankness he was unerringly fair.
100:7.12 (1102.9) İsa, her ne kadar insan kederinin kadehinden zaman zaman uzun uzun içmiş olsa da, tutarlı bir biçimde neşeliydi. O korkusuz bir biçimde mevcudiyetin gerçeklikleriyle yüzleşmişti; yine de krallığın müjdesi için coşkuyla doluydu. Ancak o coşkusunu denetledi; bu coşku onu hiçbir zaman denetlemedi. O koşulsuz bir biçimde “Yaratıcı’nın işine” adanmıştı. Bu kutsal coşku, ruhsal olmayan kardeşlerinin onun kendinden geçmiş olduğunu düşünmelerine neden olmuştu; ancak seyirci olan evren kendisini, aklıbaşındalılığın örneği ve ruhsal yaşamın yüksek ölçütlerine olan yüce fani bağlılığın emsali olarak değerlendirmişti. 100:7.12 (1102.9) Jesus was consistently cheerful, notwithstanding he sometimes drank deeply of the cup of human sorrow. He fearlessly faced the realities of existence, yet was he filled with enthusiasm for the gospel of the kingdom. But he controlled his enthusiasm; it never controlled him. He was unreservedly dedicated to “the Father’s business.” This divine enthusiasm led his unspiritual brethren to think he was beside himself, but the onlooking universe appraised him as the model of sanity and the pattern of supreme mortal devotion to the high standards of spiritual living. And his controlled enthusiasm was contagious; his associates were constrained to share his divine optimism.
100:7.13 (1103.1) Celile’nin bu insanı, kederlerin bir insanı değildi; o, mutluluğun bir ruhuydu. O her zaman “Neşelenin ve fazlasıyla mutlu olun” demekteydi. Ancak, sorumluluğu gerektirdiğinde, “ölümün gölgesi vadisi” boyunca cesaretle yürümeye gönüllüydü. O sevinçliydi, ancak aynı zamanda alçak gönüllüydü. 100:7.13 (1103.1) This man of Galilee was not a man of sorrows; he was a soul of gladness. Always was he saying, “Rejoice and be exceedingly glad.” But when duty required, he was willing to walk courageously through the “valley of the shadow of death.” He was gladsome but at the same time humble.
100:7.14 (1103.2) Onun cesareti ancak sabrıyla dengelenmekteydi. Vaktinden önce hareket etmesi için üstüne gelindiğinde, sadece “Benim vaktim henüz gelmedi” şeklinde cevap vermekteydi. O hiçbir zaman bir acelecilik içerisinde değildi; onun sakinliği ulviydi. Ancak, o sıklıkla, kötülüğe öfkelenir, günahı hoş görmez bir tutum sergilemişti. O çoğu kez, dünya üzerindeki çocuklarının refahına zarar verecek olan şeye karşı koyacak kadar çok etkilenmişti. Ancak, onun günaha olan öfkesi hiçbir zaman günahı işleyene karşı yönelmemişti. 100:7.14 (1103.2) His courage was equaled only by his patience. When pressed to act prematurely, he would only reply, “My hour has not yet come.” He was never in a hurry; his composure was sublime. But he was often indignant at evil, intolerant of sin. He was often mightily moved to resist that which was inimical to the welfare of his children on earth. But his indignation against sin never led to anger at the sinner.
100:7.15 (1103.3) Onun cesareti muhteşemdi; ancak o hiçbir zaman çılgınca hareket etmedi. Onun düsturu “Korku duyma” olmuştu. Onun mertliği üstün, onun cesareti çoğu zaman kahramancaydı. Ancak onun cesareti tedbirle ilişkili olup, nedensellikle denetlenmişti. O, inançtan doğan cesaretti, gözü görmez cürete ait dikkatsizlik değil. O, tam anlamıyla mertti; ancak hiçbir zaman düşüncesizce cüretkâr değildi. 100:7.15 (1103.3) His courage was magnificent, but he was never foolhardy. His watchword was, “Fear not.” His bravery was lofty and his courage often heroic. But his courage was linked with discretion and controlled by reason. It was courage born of faith, not the recklessness of blind presumption. He was truly brave but never audacious.
100:7.16 (1103.4) Hâkim bir hürmet emsaliydi. Onun gençlik duası bile “Gökte olan Tanrımız, ismin kutsansın.” O, akranlarının yanlış ibadetine bile saygılıydı. Ancak bu kendisini, dini geleneklerini eleştirmekten ve insan inanışının hatalarını sert bir biçimde hedef almaktan alıkoymamıştı. O, gerçek kutsallığa hürmetkârdı; ve yine de şunu söyleyerek akranlarının ilgisini yerinde bir biçimde çekebilirdi: “Aranızdan kim benim günah işlediğimi ispat edebilir?” 100:7.16 (1103.4) The Master was a pattern of reverence. The prayer of even his youth began, “Our Father who is in heaven, hallowed be your name.” He was even respectful of the faulty worship of his fellows. But this did not deter him from making attacks on religious traditions or assaulting errors of human belief. He was reverential of true holiness, and yet he could justly appeal to his fellows, saying, “Who among you convicts me of sin?”
100:7.17 (1103.5) İsa, iyi olduğu için büyüktü; ve yine de küçük çocuklar ile birlikte kardeşçe bütünleşmişti. O kişisel yaşamında nazik ve gösterişsizdi; ve yine de, bir evrenin kusursuzlaştırılmış insanıydı. Onun birliktelikleri kendisini, kendiliğinden gelen olarak adlandırmışlardı. 100:7.17 (1103.5) Jesus was great because he was good, and yet he fraternized with the little children. He was gentle and unassuming in his personal life, and yet he was the perfected man of a universe. His associates called him Master unbidden.
100:7.18 (1103.6) İsa, kusursuzca bütünleşmiş insan kişiliğiydi. Ve bugün 0, Celile’de olduğu gibi, fani deneyimini bütünleştirmeye ve insan çabalarını eş-güdümsel hale getirmeye devam etmektedir. O; yaşamı bütünleştirmekte, kişiliği soylulaştırmakta ve deneyimi yalınlaştırmaktadır. O insan aklına; yüceltmek, dönüştürmek ve güzelleştirmek için girmektedir. “Herhangi bir kişi İsa Mesih’i yanına alırsa, o yeni bir varlıktır; eski şeyler gelip geçmektedir; bakın, her şey yenilenmektedir.” sözü kelimenin tam anlamıyla doğrudur. 100:7.18 (1103.6) Jesus was the perfectly unified human personality. And today, as in Galilee, he continues to unify mortal experience and to co-ordinate human endeavors. He unifies life, ennobles character, and simplifies experience. He enters the human mind to elevate, transform, and transfigure it. It is literally true: “If any man has Christ Jesus within him, he is a new creature; old things are passing away; behold, all things are becoming new.”
100:7.19 (1103.7) [Nebadon’un bir Melçizedek unsuru tarafından sunulmuştur.] 100:7.19 (1103.7) [Presented by a Melchizedek of Nebadon.]