137. Makale Paper 137
Celile’deki Bekleyiş Dönemi Tarrying Time in Galilee
137:0.1 (1524.1) M.S. 26.YILDA Şubat’ın 23.günü, erken Cumartesi sabahı İsa, Pella’da konaklamakta olan Yahya’nın topluluğuna yeniden katılmak için tepelerden aşağıya indi. Bu günün tamamı boyunca o, kalabalık ile kaynaştı. O, bir düşme sonucu kendisini sakatlamış olan bir ufaklık ile ilgilenip, bu oğlan çocuğunu güvenli bir biçimde ebeveynlerinin ellerine teslim etmek için Pella’nın bir yakın köyüne seyahat etmişti. 137:0.1 (1524.1) EARLY on Saturday morning, February 23, a.d. 26, Jesus came down from the hills to rejoin John’s company encamped at Pella. All that day Jesus mingled with the multitude. He ministered to a lad who had injured himself in a fall and journeyed to the near-by village of Pella to deliver the boy safely into the hands of his parents.
1. İlk Dört Havariyi Seçiş ^top 1. Choosing the First Four Apostles ^top
137:1.1 (1524.2) Bu Şabat boyunca, Yahya’nın başta gelen takipçilerinden ikisi İsa ile fazla bir zaman geçirmişti. Yahya’nın takipçilerinin tümü içinde İsa’dan en derin biçimde etkilenmiş olanı Andreas isminde biriydi; o, sakatlanmış çocuk ile birlikte Pella’ya olan yolculukta İsa’ya eşlik etmişti. Yahya’nın yerleşkesine olan geri dönüş yolunda o İsa’ya birçok soru sormuştu; ve, gidecekleri yere varmadan tam önce ikisi, süresince Andreas’ın şunu söylemiş olduğu, küçük bir konuşma için durmuşlardı: “Ben Kapernaum’dan geldiğinden beri seni gözledim, ve ben senin yeni Öğretmen olduğuna inanıyorum; ve, her ne kadar öğretilerinin hepsini anlamasam da, seni takip etmek için nihai kararımı verdim; ben senin dizinin dibinde oturup, yeni krallık hakkında tüm gerçekliği öğrenmek istiyorum.” Ve, İsa Andreas’ı, gönülden destekle; insanların kalplerinde Tanrı’nın yeni krallığını oluşturma görevinde kendisiyle birlikte emek verecek olan on iki kişilik topluluk biçimindeki, havarilerin ilki olarak karşıladı. 137:1.1 (1524.2) During this Sabbath two of John’s leading disciples spent much time with Jesus. Of all John’s followers one named Andrew was the most profoundly impressed with Jesus; he accompanied him on the trip to Pella with the injured boy. On the way back to John’s rendezvous he asked Jesus many questions, and just before reaching their destination, the two paused for a short talk, during which Andrew said: “I have observed you ever since you came to Capernaum, and I believe you are the new Teacher, and though I do not understand all your teaching, I have fully made up my mind to follow you; I would sit at your feet and learn the whole truth about the new kingdom.” And Jesus, with hearty assurance, welcomed Andrew as the first of his apostles, that group of twelve who were to labor with him in the work of establishing the new kingdom of God in the hearts of men.
137:1.2 (1524.3) Andreas, Yahya’nın çalışmalarının sessiz bir gözlemcisi, ve içten bir inananıydı ve, o, Yahya’nın başta gelen takipçilerinden bir tanesi olan, Şimon isminde oldukça yetkin ve istekli bir kardeşe sahipti. Şimon’un, Yahya’nın başlıca destekleyicilerinden bir tanesi olduğunu söylemek yanlış bir ifade olmazdı. 137:1.2 (1524.3) Andrew was a silent observer of, and sincere believer in, John’s work, and he had a very able and enthusiastic brother, named Simon, who was one of John’s foremost disciples. It would not be amiss to say that Simon was one of John’s chief supporters.
137:1.3 (1524.4) İsa ve Andreas topluluğun konakladığı yere geri döndükten yakın bir süre sonra, Andreas, kardeşi Şimon’u aradı, onu bir kenara çekti, ve kendisini, aklında İsa’nın büyük Öğretmen olduğunu kesinleştirmiş ve İsa’ya bir takipçi olarak bağlılık sözün vermiş olduğu hususunda bilgilendirdi. O buna ek olarak; İsa’nın, kendisinin hizmetini sunuşunu kabul etmiş olup, kardeşinin de (Şimon’un da) benzer bir biçimde İsa’ya gidip yeni krallığın hizmetinde özünü birliktelik için sunmasını tavsiye etmiş olduğunu söyledi. Şimon şunu söyledi: “Bu kişi tam Zübeyde’nin atölyesinde çalışmak için geldiğinden beri, ben onun Tanrı tarafından gönderilmiş olduğuna inandım; ama, Yahya ne olacak? Biz onu geride mi bırakacağız? Bunu yapmak doğru bir şey mi olur?” Bunun üzerinde onlar, hep beraber Yahya’ya danışmak için gitmeye karar verdiler. Yahya, yetkin danışmanlarından ve en umut vadeden takipçilerinden ikisini kaybetme düşüncesi karşısında üzülmüştü; ancak, o, şunu söyleyerek, bu sorgulara cesur bir biçimde cevap vermişti: “Bu yalnızca başlangıç; yakın bir zamanda benim çalışmam sona erecek, ve hepimiz onların takipçileri haline geleceğiz.” Bunun sonrasında Andreas, kardeşinin yeni krallığın hizmetinde kendisine katılmayı arzuladığını duyuracağı İsa ile yalnız konuşma için işarette bulundu. Ve, Şimon’u kendisinin ikinci havarisi olarak kabul edişinde, İsa şunu söyledi: “Şimon, senin istekliliğin takdire layık nitelikte, ama krallık için çalışmak tehlikeli bir şey. Ben, konuşmalarında daha düşünceli hale gelmen konusunda seni uyarıyorum. Ben senin ismini Petrus’a değiştirmek isterdim.” 137:1.3 (1524.4) Soon after Jesus and Andrew returned to the camp, Andrew sought out his brother, Simon, and taking him aside, informed him that he had settled in his own mind that Jesus was the great Teacher, and that he had pledged himself as a disciple. He went on to say that Jesus had accepted his proffer of service and suggested that he (Simon) likewise go to Jesus and offer himself for fellowship in the service of the new kingdom. Said Simon: “Ever since this man came to work in Zebedee’s shop, I have believed he was sent by God, but what about John? Are we to forsake him? Is this the right thing to do?” Whereupon they agreed to go at once to consult John. John was saddened by the thought of losing two of his able advisers and most promising disciples, but he bravely answered their inquiries, saying: “This is but the beginning; presently will my work end, and we shall all become his disciples.” Then Andrew beckoned to Jesus to draw aside while he announced that his brother desired to join himself to the service of the new kingdom. And in welcoming Simon as his second apostle, Jesus said: “Simon, your enthusiasm is commendable, but it is dangerous to the work of the kingdom. I admonish you to become more thoughtful in your speech. I would change your name to Peter.”
137:1.4 (1525.1) Pella’da yaşamakta olan yaralanmış ufaklığın ebeveynleri, geceyi kendilerinde geçirmesi, evlerini evi yapması için İsa’ya güçlü bir biçimde ricada bulunmuşlardı ve, İsa, kendilerine söz vermişti. Andreas ve onun kardeşinden ayrılmadan önce, İsa kendilerine, “Ertesi sabah erken Celile’ye gidiyoruz” dedi. 137:1.4 (1525.1) The parents of the injured lad who lived at Pella had besought Jesus to spend the night with them, to make their house his home, and he had promised. Before leaving Andrew and his brother, Jesus said, “Early on the morrow we go into Galilee.”
137:1.5 (1525.2) İsa Pella’ya gece için geri döndükten sonra, ve Andreas ve Şimon hala gelmekte olan krallığın oluşumundaki hizmetlerinin görevi üzerine konuşurlarken, Zübeyde’nin oğulları Yakub ve Yahya, tepelerde İsa’yı uzun ve nafile arayışlarından tam da yeni geri gelmiş olarak, buraya varmışlardı. Onlar; Şimon Petrus’un, nasıl kendisi ve abisinin yeni krallığın ilk kabul edilmiş danışmanları haline geldiklerinin ve Celile için ertesi gün yeni Üstünleri ile ayrılacaklarının anlatışını duyduklarında, hem Yakub hem de Yahya üzüntüye kapılmışlardı. Onları İsa’yı belli bir süredir tanımakta olup, kendisini derinden sevmekteydiler. Onlar tepelerde kendisini birçok gün boyunca aramış, şimdi geri döndüklerinde ise, diğerlerinin kendilerinden önce özlerini ona sunduklarını öğrenmişlerdi. Onlar, İsa’nın nereye gittiğini öğrenip, hiç vakit kaybetmeden onu bulmaya koyuldular. 137:1.5 (1525.2) After Jesus had returned to Pella for the night, and while Andrew and Simon were yet discussing the nature of their service in the establishment of the forthcoming kingdom, James and John the sons of Zebedee arrived upon the scene, having just returned from their long and futile searching in the hills for Jesus. When they heard Simon Peter tell how he and his brother, Andrew, had become the first accepted counselors of the new kingdom, and that they were to leave with their new Master on the morrow for Galilee, both James and John were sad. They had known Jesus for some time, and they loved him. They had searched for him many days in the hills, and now they returned to learn that others had been preferred before them. They inquired where Jesus had gone and made haste to find him.
137:1.6 (1525.3) İsa, onlar kendisinin kaldığı yere ulaştıklarında uykudaydı ancak, onlar, şunu söyleyerek, kendisini uyandırdı: “Nasıl olurda, seninle beraber çok uzun bir süredir yaşamakta olan bizler tepelerde seni ararken, sen, bizlerden önce diğerlerini tercih edip, Andreas ve Şimon’u yeni krallıkta ilk birlikteliklerin olarak seçersin.” İsa onların sorusunu şöyle cevaplamıştı: “Kalplerinizde sakinliği bulun ve kendinize ‘Babası’nın görevindeyken kimin sizleri İnsan Evladı’nı aramanız gerektiğine yönlendirdiğini’ bir sorun.” Tepelerdeki uzun arayışlarının detaylarını anlatmalarından sonra, İsa onlara şu ilave yönergede bulundu: “Sizler, yeni krallığın sırrını kalplerinizde aramayı öğrenmelisiniz, tepelerde değil. Aramış olduğunuz şey hâlihazırda ruhlarınızda mevcuttu. Sizler gerçekten de benim kardeşlerimsiniz — sizlerin, benim tarafımdan kabul edilmenize gerek yoktu, sizler hâlihazırda krallığa aitsiniz, ve şimdi, yarın Celile’ye bizlerle birlikte gitmek için hazırlanarak, kalplerinizi serin tutun.” Yahya bunun sonrasında cüretkâr bir biçimde şu soruyu sormuştu: “Ancak, Üstünümüz, Yakup ve ben, tıpkı Andreas ve Şimon gibi mi yeni krallıkta senin birlikteliklerin olacağız?” Ve, İsa, ikisinin de omzuna bir elini koyarak, şunu söyledi: “Benim kardeşlerim, sizler hâlihazırda, bu diğerleri kabul edilmek için talepte bulunmadan önce bile, benimle birlikte krallığın ruhaniyeti içindeydiniz. Sizlerin, benim kardeşlerim, krallığa girmek için herhangi bir talepte bulunmanızın hiçbir gereği yok; sizler, en başından beri krallıkta benimle birliktesiniz. İnsanlar arasında, diğerleri sizlerin önüne geçebilir; ancak, kalbimde ben sizi aynı zamanda, bana bu ricada bulunmayı düşünmenizden önce bile, krallığın heyetlerinde saydım. Ve, çok iyi niyetli ancak kendinizin karar vermiş olduğu, kaybolmamış olan, birini arama görevine katılmak için yerlerinizden ayrılmamış olsanız bile, sizler, insanların arasında ilki olabilirdiniz. Gelecek krallıkta, endişenizin önünden gidecek olan bu şeyler hususunda dikkatli olun, bunun yerine her zaman kendinizi, cennet içinde bulunan Yaratıcı’nın iradesini gerçekleştirmekle ilgili kılın.” 137:1.6 (1525.3) Jesus was asleep when they reached his abode, but they awakened him, saying: “How is it that, while we who have so long lived with you are searching in the hills for you, you prefer others before us and choose Andrew and Simon as your first associates in the new kingdom?” Jesus answered them, “Be calm in your hearts and ask yourselves, ‘who directed that you should search for the Son of Man when he was about his Father’s business?’” After they had recited the details of their long search in the hills, Jesus further instructed them: “You should learn to search for the secret of the new kingdom in your hearts and not in the hills. That which you sought was already present in your souls. You are indeed my brethren—you needed not to be received by me—already were you of the kingdom, and you should be of good cheer, making ready also to go with us tomorrow into Galilee.” John then made bold to ask, “But, Master, will James and I be associates with you in the new kingdom, even as Andrew and Simon?” And Jesus, laying a hand on the shoulder of each of them, said: “My brethren, you were already with me in the spirit of the kingdom, even before these others made request to be received. You, my brethren, have no need to make request for entrance into the kingdom; you have been with me in the kingdom from the beginning. Before men, others may take precedence over you, but in my heart did I also number you in the councils of the kingdom, even before you thought to make this request of me. And even so might you have been first before men had you not been absent engaged in a well-intentioned but self-appointed task of seeking for one who was not lost. In the coming kingdom, be not mindful of those things which foster your anxiety but rather at all times concern yourselves only with doing the will of the Father who is in heaven.”
137:1.7 (1525.4) Yakub ve Yahya, uyarıyı iyi bir incelikle ile almıştı onlar artık bir daha Andreas ve Şimon’a dair kıskançlık duymamıştı. Ve, onlar, ertesi sabah Celile için ayrılmak amacıyla, iki birliktelik içindeki havari ile birlikte, hazırlanmışlardı. Bu günden itibaren, havari kavramı, İsa’nın danışmanlarından oluşan kendisinin seçmiş olduğu aileden, daha sonra kendisini takip etmiş olan çok büyük çoğunluktaki inanan takipçileri ayırt etmek için kullanılmıştı. 137:1.7 (1525.4) James and John received the rebuke in good grace; never more were they envious of Andrew and Simon. And they made ready, with their two associate apostles, to depart for Galilee the next morning. From this day on the term apostle was employed to distinguish the chosen family of Jesus’ advisers from the vast multitude of believing disciples who subsequently followed him.
137:1.8 (1525.5) Bu akşamın geç saatlerinde, Yakub, Yahya, Andreas ve Şimon, Vaftizci Yahya ile konuşmak için bir araya gelmişlerdi; ve, yaşlı gözlerle ancak karları bir ses ile sadık Yehuda tanrı-elçisi, başta gelen iki takipçisini gelecek krallığın Celile Prensi’nin havarileri haline gelmek için serbest bıraktı. 137:1.8 (1525.5) Late that evening, James, John, Andrew, and Simon held converse with John the Baptist, and with tearful eye but steady voice the stalwart Judean prophet surrendered two of his leading disciples to become the apostles of the Galilean Prince of the coming kingdom.
2. Filip ve Nataniyel’i Seçiş ^top 2. Choosing Philip and Nathaniel ^top
137:2.1 (1526.1) M.S. 26.yılda, Şubat ayının 24’ünde, Pazar sabahı, İsa, Pella yakınındaki nehir kenarında Vaftizci Yahya’dan, beden içinde kendisini bir daha görmemek üzere, ayrıldı. 137:2.1 (1526.1) Sunday morning, February 24, a.d. 26, Jesus took leave of John the Baptist by the river near Pella, never again to see him in the flesh.
137:2.2 (1526.2) İsa ve dört takipçi-havarisinin Celile için ayrıldığı, o gün, Yahya’nın takipçilerinin yerleşkesinde büyük bir kargaşa çıkmıştı. İlk büyük bölünme gerçekleşmek üzereydi. Bir gün önce, Yahya Andreas’a ve Üzeyir’e, İsa’nın kurtarıcı olduğuna dair olumlu duyurusunda bulunmuştu. Andreas İsa’yı takip etmeye karar vermişti; ancak, Üzeyir, şunu birlikteliklerine duyurarak, Nasıra’nın ılımlı marangozunu reddetmişti: “Tanrı-elçisi Danyal, İnsan Evladı’nın, güç ve büyük ihtişam içinde cennetin bulutlarından gelecek olduğunu duyurmaktadır. Bu Celileli marangoz, bu Kapernaumlu gemi ustası, Kurtarıcı olamaz. Tanrı’nın bu türden bir hediyesi Nasıra’dan gelebilir mi? Bu İsa, Yahya’nın bir akrabasıdır; ve, fazlasıyla iyi niyeti yüzünden öğretmenimiz yanılgı içine düşmüştür. Bırakınız bizler, bu sahte Mesih hakkında kayıtsız olalım.” Yahya Üzeyir’i bu sözler için uyardığında, birçok takipçiyi kendisiyle birlikte çekmiş olup, doğuya hızla uzaklaşmıştı. Ve, bu topluluk, Yahya’nın adına vaftizde bulunmaya devam edip, nihai olarak, Yahya’ya inanmış ama İsa’yı kabul etmeyi reddetmiş olanların bir mezhebini kurmuşlardı. Bu topluluğun kalıntılarından biri, bu güne kadar bile hala Mezopotamya’da varlığını sürdürmeye devam etmektedir. 137:2.2 (1526.2) That day, as Jesus and his four disciple-apostles departed for Galilee, there was a great tumult in the camp of John’s followers. The first great division was about to take place. The day before, John had made his positive pronouncement to Andrew and Ezra that Jesus was the Deliverer. Andrew decided to follow Jesus, but Ezra rejected the mild-mannered carpenter of Nazareth, proclaiming to his associates: “The Prophet Daniel declares that the Son of Man will come with the clouds of heaven, in power and great glory. This Galilean carpenter, this Capernaum boatbuilder, cannot be the Deliverer. Can such a gift of God come out of Nazareth? This Jesus is a relative of John, and through much kindness of heart has our teacher been deceived. Let us remain aloof from this false Messiah.” When John rebuked Ezra for these utterances, he drew away with many disciples and hastened south. And this group continued to baptize in John’s name and eventually founded a sect of those who believed in John but refused to accept Jesus. A remnant of this group persists in Mesopotamia even to this day.
137:2.3 (1526.3) Yahya’nın takipçileri arasında bu sıkıntı büyümekteyken, İsa ve dört takipçi-havarisi Celile’ye doğru iyice yol almışlardı. Nain üzerinden Nasıra’ya gitmek için Ürdün vadisini geçmeden önce, uzakta yolun üstünde, Betsaydalı Filip isminde birinin ve onun bir arkadaşının kendilerine yaklaşmakta olduğunu gördü. İsa öncesinden Filip’i tanımaktaydı ve, o aynı zamanda, dört havarinin hepsi tarafından oldukça iyi bilinmekteydi. O arkadaşı Nataniyel ile birlikte, Tanrı’nın krallığının söylenen gelişi hakkında daha fazla şey öğrenmek amacıyla Pella’da Yahya’yı ziyaret etmek için yola çıkmış olup, İsa’yı selamlamaktan fazlasıyla mutlu olmuştu. Filip, Kapernaum’a ilk gelişinden beridir İsa’nın bir hayranıydı. Ancak, Celile’nin Kana kasabasında yaşamakta olan Nataniyel, İsa’yı tanımamaktaydı. Filip arkadaşlarını selamlamak için ileri atılmışken, Nataniyel, yol kenarında bir ağacın gölgesinde dinlenmeye çekilmişti. 137:2.3 (1526.3) While this trouble was brewing among John’s followers, Jesus and his four disciple-apostles were well on their way toward Galilee. Before they crossed the Jordan, to go by way of Nain to Nazareth, Jesus, looking ahead and up the road, saw one Philip of Bethsaida with a friend coming toward them. Jesus had known Philip aforetime, and he was also well known to all four of the new apostles. He was on his way with his friend Nathaniel to visit John at Pella to learn more about the reported coming of the kingdom of God, and he was delighted to greet Jesus. Philip had been an admirer of Jesus ever since he first came to Capernaum. But Nathaniel, who lived at Cana of Galilee, did not know Jesus. Philip went forward to greet his friends while Nathaniel rested under the shade of a tree by the roadside.
137:2.4 (1526.4) Petrus Filip’i bir kenara çekip, hemen sonrasında, kendisini, Andreas’ı, Yakub’u ve Yahya’yı işaret ederek, hepsinin yeni krallıkta İsa’nın birliktelikleri haline gelmiş olduğunu açıklayıp, hizmet için Filip’in gönüllü olması hususunda güçlü bir biçimde ricada bulunmuştu. Filip bir çıkmaz içine düşmüştü. Ne yapması gerekirdi? Ürdün vadisi yakınındaki yol kenarında olarak — oracıkta, bir dakikalık öncül uyarıda dahi bulunmadan, bir yaşam sürecinin en büyük öneme sahip sorusu olarak anında karar vermesi gereken vakit gelmişti. Bu süreç içinde o, Petrus, Andreas ve Yahya ile içten gerçekleşen bir konuşmada bulunurken, İsa Yakub’a, Celile boyunca ve oradan Kapernaum’a olan yolculuğun genel doğrultusunu göstermekteydi. Nihai olarak, Andreas Filip’e şu tavsiyede bulundu: “Neden Öğretmenimize sormuyorsun?” 137:2.4 (1526.4) Peter took Philip to one side and proceeded to explain that they, referring to himself, Andrew, James, and John, had all become associates of Jesus in the new kingdom and strongly urged Philip to volunteer for service. Philip was in a quandary. What should he do? Here, without a moment’s warning—on the roadside near the Jordan—there had come up for immediate decision the most momentous question of a lifetime. By this time he was in earnest converse with Peter, Andrew, and John while Jesus was outlining to James the trip through Galilee and on to Capernaum. Finally, Andrew suggested to Philip, “Why not ask the Teacher?”
137:2.5 (1526.5) Aniden Filip’e, İsa’nın gerçekten de büyük bir kişi, muhtemelen Mesih, olduğu düşüncesi doğmuş olup, bu hususta İsa’nın kararına sadık kalmaya karar verdi; ve, o, İsa’ya şu soruyu sorarak, doğrudan bir biçimde kendisine gitmişti: “Öğretmenim, Yahya’ya gitmek için aşağıya mı ineyim, yoksa seni takip eden arkadaşlarıma mı katılayım?” Ve, İsa şu cevabı verdi: “Beni takip et.” Filip, kendisinin Kurtarıyıcı’yı bulmuş olduğu bu güvence karşısında büyük heyecan duymuştu. 137:2.5 (1526.5) It suddenly dawned on Philip that Jesus was a really great man, possibly the Messiah, and he decided to abide by Jesus’ decision in this matter; and he went straight to him, asking, “Teacher, shall I go down to John or shall I join my friends who follow you?” And Jesus answered, “Follow me.” Philip was thrilled with the assurance that he had found the Deliverer.
137:2.6 (1526.6) Filip bu aşamada; Vaftizci Yahya, gelmekte olan krallık, beklenen Mesih ile ilgili duymuş olduğu birçok şeyi aklında uzun uzadıya düşünen bir biçimde, geride hala dut ağacının altında beklemekte olan arkadaşı Nataniyel’e daha yeni vermiş olduğu kararın haberini ulaştırmak için çabucak bir şekilde gelmiş olduğu yere geri dönerken, topluluğa bulundukları yerde kalmaları için el işaretinde bulundu. Filip Nataniyel’in bu düşüncelerini şunu haykırarak bölmüştü: “Ben, kendisi hakkında Musa’nın ve tanrı-elçilerinin yazdığı ve Yahya’nın duyurmuş olduğu Kurtarıyıcı’yı buldum.” Nataniyel, kafasını kaldırıp, şunu sordu: “Nerden gelmekte bu öğretmen?” Ve, Filip cevap verdi: “O, yakın bir zaman içinde Kapernaum’da ikamet etmeye başlamış, marangoz, Yusuf’un oğlu olan Nasıralı İsa.” Ve, bunun sonrasında, bir ölçüde şaşkınlığa düşmüş olan Nataniyel şunu sordu: “Böyle herhangi bir güzel şey Nasıra’dan çıkabilir mi?” Ancak, Filip, onun kolundan tutarak, “Gel ve gör” dedi. 137:2.6 (1526.6) Philip now motioned to the group to remain where they were while he hurried back to break the news of his decision to his friend Nathaniel, who still tarried behind under the mulberry tree, turning over in his mind the many things which he had heard concerning John the Baptist, the coming kingdom, and the expected Messiah. Philip broke in upon these meditations, exclaiming, “I have found the Deliverer, him of whom Moses and the prophets wrote and whom John has proclaimed.” Nathaniel, looking up, inquired, “Whence comes this teacher?” And Philip replied, “He is Jesus of Nazareth, the son of Joseph, the carpenter, more recently residing at Capernaum.” And then, somewhat shocked, Nathaniel asked, “Can any such good thing come out of Nazareth?” But Philip, taking him by the arm, said, “Come and see.”
137:2.7 (1527.1) Filip Nataniyel’i, içten bir biçimde kuşku duymakta olanın yüzüne iyi gözlerle bakarak şunu söylemiş olan, İsa’nın yanına götürdü: “Kendisinde hiçbir aldatmaca olmayan bir samimi İsrailoğluna bak. Beni takip et.” Ve, Filip’e dönen bir biçimde, Nataniyel şunu söyledi: “Sen haklısın. O gerçekten de insanların bir üstünü. Eğer o değere sahip isem, onu ben de takip edeceğim.” Ve, İsa, tekrar şunu söyleyerek, Nataniyel’i başıyla onayladı: “Beni takip et.” 137:2.7 (1527.1) Philip led Nathaniel to Jesus, who, looking benignly into the face of the sincere doubter, said: “Behold a genuine Israelite, in whom there is no deceit. Follow me.” And Nathaniel, turning to Philip, said: “You are right. He is indeed a master of men. I will also follow, if I am worthy.” And Jesus nodded to Nathaniel, again saying, “Follow me.”
137:2.8 (1527.2) İsa bu aşamada; belirli bir süredir kendisi tarafından bilinmekte olan bireylerden ve bir yabancıdan oluşan beş kişi olarak, yakın birlikteliklerinden meydana gelen gelecek birliğinin yarısını bir araya toplamıştı. Daha fazla gecikmeden onlar Ürdün vadisini geçmiş, ve, Nain köyü üzerinden geçerek, Nasıra’ya o akşamın geç saatlerinde ulaşmışlardı. 137:2.8 (1527.2) Jesus had now assembled one half of his future corps of intimate associates, five who had for some time known him and one stranger, Nathaniel. Without further delay they crossed the Jordan and, going by the village of Nain, reached Nazareth late that evening.
137:2.9 (1527.3) Onların hepsi geceyi, İsa’nın çocukluk evinde Yusuf ile beraber geçirmişti. İsa’nın birliktelikleri; neden yeni buldukları öğretmenlerinin oldukça fazla bir biçimde, on emir ve diğer özlü sözler ve deyişler halinde evin etrafında bulunmaya devam etmiş olan kendi el yazısının her bir kalıntısını tamamiyle yok etmekle ilgilenme sebebini çok az anlayabilmişlerdi. Ancak, onun bu yaptığı şey toz veya kum üzerinde gerçekleştirilenlerin dışında olmak üzere — onu ilerleyen zamanlarda bir daha hiçbir şeyi yazmamış halde görmeleri gerçeğiyle birlikte, akıllarında büyük bir etki bırakmıştı. 137:2.9 (1527.3) They all remained overnight with Joseph in Jesus’ boyhood home. The associates of Jesus little understood why their new-found teacher was so concerned with completely destroying every vestige of his writing which remained about the home in the form of the ten commandments and other mottoes and sayings. But this proceeding, together with the fact that they never saw him subsequently write—except upon the dust or in the sand—made a deep impression upon their minds.
3. Kapernaum’a olan Ziyaret ^top 3. The Visit to Capernaum ^top
137:3.1 (1527.4) Bir sonraki gün İsa, Mecdel’de kardeşi Yude’yi görmek için durmuş bir biçimde, Kapernaum’daki annesine çabucak bir ziyarette bulunmaya hazırlanırken, tümü bu kasabanın başta gelen genç bir kızının düşününe davet edildiği için havarilerini Kana’ya göndermişti. 137:3.1 (1527.4) The next day Jesus sent his apostles on to Cana, since all of them were invited to the wedding of a prominent young woman of that town, while he prepared to pay a hurried visit to his mother at Capernaum, stopping at Magdala to see his brother Jude.
137:3.2 (1527.5) Nasıra’dan ayrılmadan önce, İsa’nın yeni birliktelikleri Yusuf’a ve İsa’nın ailesinin diğer üyelerine, daha yakın geçmişte gerçekleşmiş olan muhteşem olaylardan bahsetmişler ve İsa’nın uzun-zamandır beklenilen kurtarıcı oluşuna dair özgür düşüncelerini ifade etmişlerdi. Ve, İsa’nın ailesinin bu üyeleri bu konu üzerinde tekrar konuşmuş olup, Yusuf, “Belki de, son kertede, Annemiz haklıydı — belki de bizim garip ağabeyimiz gelecek olan kraldır” demişti. 137:3.2 (1527.5) Before leaving Nazareth, the new associates of Jesus told Joseph and other members of Jesus’ family about the wonderful events of the then recent past and gave free expression to their belief that Jesus was the long-expected deliverer. And these members of Jesus’ family talked all this over, and Joseph said: “Maybe, after all, Mother was right—maybe our strange brother is the coming king.”
137:3.3 (1527.6) Yude, İsa’nın vaftizinde oradaydı ve, kardeşi Yakub ile birlikte, İsa’nın yeryüzü üzerindeki görevinin güçlü bir inananı haline gelmişti. Her ne kadar hem Yakub hem de Yude, ağabeylerinin görevinin doğasına dair fazlasıyla kafa karışıklığı içinde bulunmuş olsalar da, anneleri, İsa’ya dair, Davud’un oğlu halinde Mesih olarak öncül umutlarının hepsini yeniden dirilmişti; ve, o evlatlarının, İsrail’in kurtarıcısı olarak ağabeylerine inanç beslemelerini teşvik etmişti. 137:3.3 (1527.6) Jude was present at Jesus’ baptism and, with his brother James, had become a firm believer in Jesus’ mission on earth. Although both James and Jude were much perplexed as to the nature of their brother’s mission, their mother had resurrected all her early hopes of Jesus as the Messiah, the son of David, and she encouraged her sons to have faith in their brother as the deliverer of Israel.
137:3.4 (1527.7) İsa Kapernaum’a Pazartesi gecesi varmıştı ancak, o, Yakub ve annesinin yaşadığı yer olan kendi evine gitmemişti; o doğrudan bir biçimde Zübeyde’nin evine gitmişti. Kapernaum’daki arkadaşlarının tümü kendisinde büyük ve hoş bir değişim görmüşlerdi. Bir kez daha o, Nasıra’daki öncül yıllarında olduğu gibi, göreceli olarak güleç ve daha kendisinde görülmüştü. Vaftizinden önceki yıllarda ve onun hemen öncesindeki ve hemen sonrasındaki inziva süreçlerinde o, gittikçe ciddi ve bağımsız hale gelmişti. Bu aşamada o arkadaşlarının hepsi tarafından, tam da kendi eski kişiliği olarak görünmüştü. Ona, eskisinde olmayan bir ihtişam ve yüceltilmiş bir özellik gelmişti; ancak, o, bir kez daha rahat ve neşeliydi. 137:3.4 (1527.7) Jesus arrived in Capernaum Monday night, but he did not go to his own home, where lived James and his mother; he went directly to the home of Zebedee. All his friends at Capernaum saw a great and pleasant change in him. Once more he seemed to be comparatively cheerful and more like himself as he was during the earlier years at Nazareth. For years previous to his baptism and the isolation periods just before and just after, he had grown increasingly serious and self-contained. Now he seemed quite like his old self to all of them. There was about him something of majestic import and exalted aspect, but he was once again lighthearted and joyful.
137:3.5 (1528.1) Meryem, bu beklenti karşısında büyük heyecan duymuştu. O, Cebrail’in vermiş olduğu sözün yerine getirilmeye yaklaşmakta olduğu öngörmekteydi. O, Filistin’in tamamının yakın bir zaman içinde, Museviler’in doğa-ötesi kralı olarak oğlunun mucizevî açığa çıkarılışı karşısında hayretler içinde kalacağını ve ne yapacağını bilmez duruma düşeceğini beklemekteydi. Ancak, annesinin, Yakub’un, Yude’nin ve Zübeyde’nin sormuş olduğu birçok sorunun tamamına İsa, yalnızca gülümseyerek şu cevabı vermişti: “Burada bir süre daha kalmak benim için daha iyi olacak; cennette olan Babamın iradesini yerine getirmek zorundayım.” 137:3.5 (1528.1) Mary was thrilled with expectation. She anticipated that the promise of Gabriel was nearing fulfillment. She expected all Palestine soon to be startled and stunned by the miraculous revelation of her son as the supernatural king of the Jews. But to all of the many questions which his mother, James, Jude, and Zebedee asked, Jesus only smilingly replied: “It is better that I tarry here for a while; I must do the will of my Father who is in heaven.”
137:3.6 (1528.2) Bir sonraki gün, Salı günü, hepsi, ertesi gün gerçekleşecek olan Naomi’nin düğünü için Kana’ya hareket etti. Ve, İsa’nın tekrarlamış olduğu, “Yaratıcı’nın saati gelene kadar” kendisi hakkında hiç kimseye herhangi bir şey söylememelerine dair uyarılarına rağmen, onlar, Kurtarıcı’yı bulmuş olduklarına dair haberleri etrafa sessiz bir biçimde yaymada ısrar ettiler. Onların her biri kendinden emin bir biçimde; İsa’nın Mesihsel yönetim gücünü, Kana’da yaklaşan düğünde üstlenmeye resmi bir biçimde başlayacağını, ve bunun büyük bir güçle ve ulvi bir ihtişamla gerçekleştireceğini beklemekteydi. Onlar, vaftiziyle gerçekleşmiş olan şeyler hakkında kendilerine söylenenleri hatırlamışlardı ve, onlar, İsa’nın yeryüzü üzerindeki gelecek gidişatının, doğa-ötesi nitelikteki harikalar ve mucizevî gösterilerin artan dışavurumlarıyla nitelenecek oluşuna inanmışlardı. Bunun uyarınca, şehrin çevresindeki herkes Naomi ve Nathan’ın oğlu Yohab’ın evlilik ziyafeti için Kana’da bir araya gelmeye hazırlanmaktaydı. 137:3.6 (1528.2) On the next day, Tuesday, they all journeyed over to Cana for the wedding of Naomi, which was to take place on the following day. And in spite of Jesus’ repeated warnings that they tell no man about him “until the Father’s hour shall come,” they insisted on quietly spreading the news abroad that they had found the Deliverer. They each confidently expected that Jesus would inaugurate his assumption of Messianic authority at the forthcoming wedding at Cana, and that he would do so with great power and sublime grandeur. They remembered what had been told them about the phenomena attendant upon his baptism, and they believed that his future course on earth would be marked by increasing manifestations of supernatural wonders and miraculous demonstrations. Accordingly, the entire countryside was preparing to gather together at Cana for the wedding feast of Naomi and Johab the son of Nathan.
137:3.7 (1528.3) Meryem senelerdir hiç bu kadar neşeli olmamıştı. O Kana’ya, evladının tacı giyişini gözlemleyecek olarak kraliçe anne edasıyla seyahat etmişti. On üç yaşından beri, İsa’nın aile ve arkadaşları kendisini; bu kadar rahat ve mutlu, bu denli etkileyici bir biçimde duygudaş halde birlikteliklerinin istek ve arzuları karşısında bu kadar düşünceli ve anlayışlı görmemişlerdi. Ve, onların hepsi, küçük topluluklar halinde, kendileri arasında, bir sonraki aşamada ne gerçekleşeceğini merak eden bir biçimde fısıldaşmaktaydı. Bu garip kişi şimdi ne yapacaktı? O, gelen krallığın ihtişamını nasıl başlatacaktı? Ve, onların tümü, İsrailin Tanrısı’nın kudret ve gücünün açığa çıkarılışını görmek için hazır halde bulundukları düşüncesiyle büyük heyecana kapılmışlardı. 137:3.7 (1528.3) Mary had not been so joyous in years. She journeyed to Cana in the spirit of the queen mother on the way to witness the coronation of her son. Not since he was thirteen years old had Jesus’ family and friends seen him so carefree and happy, so thoughtful and understanding of the wishes and desires of his associates, so touchingly sympathetic. And so they all whispered among themselves, in small groups, wondering what was going to happen. What would this strange person do next? How would he usher in the glory of the coming kingdom? And they were all thrilled with the thought that they were to be present to see the revelation of the might and power of Israel’s God.
4. Kana’daki Düğün ^top 4. The Wedding at Cana ^top
137:4.1 (1528.4) Çarşamba günü öğlen vakti, düğün ziyafetine çağrılmış olan sayıdan dört katından daha fazlası olmak üzere, yaklaşık olarak bin kadar ziyaretçi Kana’ya varmıştı. Düğünleri Çarşamba günü kutlamak bir Musevi âdetiydi, ve düğün için davetiyeler bir ay öncesinden dışarıya gönderilmişti. Öğleden öncesi ve öğleden sonrasının erken saatleri etkinlik, bir düğünden çok İsa için verilmiş bir kamu kabul töreni görünümündeydi. Herkes, bu neredeyse meşhur haldeki Celileliyi selamlamak istemişti; ve, o, genç ve yaşlı, Musevi ve Musevi-olmayan, herkese karşı olabilecek en üst düzeyde içtenlik içinde davranmaktaydı. Ve, herkes, İsa öncül evlilik yürüyüşünün başında bulunmaya razı olduğunda, büyük sevinç duymuştu. 137:4.1 (1528.4) By noon on Wednesday almost a thousand guests had arrived in Cana, more than four times the number bidden to the wedding feast. It was a Jewish custom to celebrate weddings on Wednesday, and the invitations had been sent abroad for the wedding one month previously. In the forenoon and early afternoon it appeared more like a public reception for Jesus than a wedding. Everybody wanted to greet this near-famous Galilean, and he was most cordial to all, young and old, Jew and gentile. And everybody rejoiced when Jesus consented to lead the preliminary wedding procession.
137:4.2 (1528.5) İsa bu aşamada, tamamiyle; kendi insan mevcudiyeti, kutsal-mevcudiyet-öncesi niteliği, ve, kendisinin bir araya gelmiş, veya diğer bir değişle bütünleşmiş, insan ve kutsal doğalarının düzeyine dair öz bilince sahip haldeydi. Kusursuz bir soğukkanlılıkla, bir anda insan rolünü oynayabilir, ya da doğrudan bir biçimde, kutsal doğanın kişilik ayrıcalıklarını üstlenebilirdi. 137:4.2 (1528.5) Jesus was now thoroughly self-conscious regarding his human existence, his divine pre-existence, and the status of his combined, or fused, human and divine natures. With perfect poise he could at one moment enact the human role or immediately assume the personality prerogatives of the divine nature.
137:4.3 (1528.6) Gün ilerledikçe, İsa artan bir biçimde, insanların kendisinden bir harikada bulunmasını beklemekte olduğunun bilincine varmıştı daha da özel bir biçimde, ailesi ve altı takipçi-havarisi kendisinden, hayretler içinde bırakıcı veya doğa-üstü nitelikteki bir dışavurumla yaklaşmakta olan krallığının duyurusunu yerinde bir biçimde yapmasını beklemekteydiler. 137:4.3 (1528.6) As the day wore on, Jesus became increasingly conscious that the people were expecting him to perform some wonder; more especially he recognized that his family and his six disciple-apostles were looking for him appropriately to announce his forthcoming kingdom by some startling and supernatural manifestation.
137:4.4 (1529.1) Öğleden sonrasının ilk saatlerinde Meryem Yakub’u çağırmıştı ve, beraberce onlar İsa’ya, düğün törenleriyle ilişkili olarak hangi saatte ve hangi noktada kendisini “doğa-ötesi biri” olarak dışa vurmayı tasarlamakta olduğunu bilgilendirecek ölçüde ikisiyle sırrını paylaşabilmesini soracak kadar cüretkâr bir yaklaşımda bulunmuşlardı. Onlar İsa’ya bu hususlardan bahseder bahsetmez, onun kendisine has derin hoşnutsuzluğuna neden olduklarını görmüşlerdi. O sadece şunu söylemişti: “Eğer beni derinden seviyorsanız, ben cennet içindeki Babam’ın iradesi için beklerken benimle birlikte vakit geçirmeye istekli olun.” Ancak, uyarısının inceliği yüz ifadesinde saklıydı. 137:4.4 (1529.1) Early in the afternoon Mary summoned James, and together they made bold to approach Jesus to inquire if he would admit them to his confidence to the extent of informing them at what hour and at what point in connection with the wedding ceremonies he had planned to manifest himself as the “supernatural one.” No sooner had they spoken of these matters to Jesus than they saw they had aroused his characteristic indignation. He said only: “If you love me, then be willing to tarry with me while I wait upon the will of my Father who is in heaven.” But the eloquence of his rebuke lay in the expression of his face.
137:4.5 (1529.2) Annesinin bu hareketi, insan İsa için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu; o, kendi sahip olduğu kutsallığın dışsal belli bir gösterimine kendisini serbest bırakışına dair annesinin cezp edici önerisine vermiş olduğu karşılıkla fazlasıyla ciddileşmişti. Bu tam da, oldukça yakın bir süre önce tepelerde inzivaya çekildiğinde yapmamaya karar vermiş olduğu şeylerden bir tanesiydi. Birkaç saat boyunca Meryem fazlasıyla üzüntülü haldeydi. O Yakub’a: “Ben onu anlayamıyorum; bütün bunlar ne anlama geliyor ki? Onun tuhaf davranışının hiç sonu yok mu?” Yakub ve Yude annesini teselli etmeye çalışırken, İsa bir saatlik yalnızlık için ortalıktan çekildi. Ancak, o topluluğa geri dönmüş olup, bir kez daha rahat ve neşeliydi. 137:4.5 (1529.2) This move of his mother was a great disappointment to the human Jesus, and he was much sobered by his reaction to her suggestive proposal that he permit himself to indulge in some outward demonstration of his divinity. That was one of the very things he had decided not to do when so recently isolated in the hills. For several hours Mary was much depressed. She said to James: “I cannot understand him; what can it all mean? Is there no end to his strange conduct?” James and Jude tried to comfort their mother, while Jesus withdrew for an hour’s solitude. But he returned to the gathering and was once more lighthearted and joyous.
137:4.6 (1529.3) Evlilik, sessizlik içinde herkesin bir şey bekler haldeki bir süreciyle ilerlemişti; ancak, törenin tamamı sonlanmış ve onurlandırılmış misafirden tek bir kelime olarak tek bir hareket gerçekleşmemişti. Bunun sonrasında, Yahya tarafından “Kurtarıcı” olarak duyurulmuş, marangoz ve gemi ustası hakkında, muhtemelen akşam evlilik yemeğinde gerçekleşecek biçimde, akşam etkinlikleri süresince kendisini açığa çıkaracağının fısıltıları dolaşmıştı. Ancak, bu türden bir gösteriye dair beklentilerin tümü, kesin bir biçimde; İsa, akşam olan düğün yemeğinden tam önce kendilerini toplayıp, büyük içtenlikle şunu söylediğinde, altı takipçi-havarisinin akıllarından silinmişti: “Benim buraya, meraklı olanları tatmin veya şüphe duymakta olanları ikna için bir harikayı gerçekleştirmeye gelmiş olduğumu düşünmeyin. Bunun yerine, bizler, cennet içindeki Babamızın iradesi üzerine beklemekteyiz.” Ancak, Meryem ve diğerleri, İsa’yı birlikteliklerine danışırken gördüklerinde, akıllarında, olağanüstü bir şeyin gerçekleşecek olacağına tamamen ikna olmuşlardı. Ve, onların tümü, akşam düğün yemeğinin ve iyi şölen birlikteliğinin tadını çıkarmak için sofraya oturmuştu. 137:4.6 (1529.3) The wedding proceeded with a hush of expectancy, but the entire ceremony was finished and not a move, not a word, from the honored guest. Then it was whispered about that the carpenter and boatbuilder, announced by John as “the Deliverer,” would show his hand during the evening festivities, perhaps at the wedding supper. But all expectance of such a demonstration was effectually removed from the minds of his six disciple-apostles when he called them together just before the wedding supper and, in great earnestness, said: “Think not that I have come to this place to work some wonder for the gratification of the curious or for the conviction of those who doubt. Rather are we here to wait upon the will of our Father who is in heaven.” But when Mary and the others saw him in consultation with his associates, they were fully persuaded in their own minds that something extraordinary was about to happen. And they all sat down to enjoy the wedding supper and the evening of festive good fellowship.
137:4.7 (1529.4) Damat tarafının babası, evlilik ziyafetine çağırılmış davetlilerin tümü için bolca şarap tedarik etmiş haldeydi; ancak, oğlunun evliliğinin, Mesihsel kurtarıcı olarak İsa’nın beklenen dışavurumu ile oldukça yakın bir biçimde ilişkilenmiş bir etkinlik olacağını nasıl bilebilecekti? O, davetlileri arasında bulunan hatırı sayılır Celileli’nin onurlandırışına sahip olmaktan çok mutlu olmuştu; ancak, akşam yemeği sona ermeden önce hizmetliler ona, şarabın bitmekte olduğuna dair rahatsız edici haberi getirmişti. Resmi akşam yemeği bittiğinde ve davetliler bahçede gezinirlerken, damat tarafının annesi Meryem’e, ellerinde bulunan şarabın tükendiği sırrını paylaşmıştı. Ve, Meryem kendisine güvenen bir biçimde şunu söylemişti. “Sen hiç üzülme — Ben oğlumla konuşacağım. O bizlere yardım edecek.” Ve, böylece Meryem, tam da bir kaç saat önce kendisine yöneltilmiş uyarıya rağmen, konuşma hakkında kendinde görmüştü. 137:4.7 (1529.4) The father of the bridegroom had provided plenty of wine for all the guests bidden to the marriage feast, but how was he to know that the marriage of his son was to become an event so closely associated with the expected manifestation of Jesus as the Messianic deliverer? He was delighted to have the honor of numbering the celebrated Galilean among his guests, but before the wedding supper was over, the servants brought him the disconcerting news that the wine was running short. By the time the formal supper had ended and the guests were strolling about in the garden, the mother of the bridegroom confided to Mary that the supply of wine was exhausted. And Mary confidently said: “Have no worry—I will speak to my son. He will help us.” And thus did she presume to speak, notwithstanding the rebuke of but a few hours before.
137:4.8 (1529.5) Geçmiş birçok yıllık bir süreç boyunca, Meryem her zaman İsa’ya, Nasıra’daki ev yaşamlarının her buhranında yardım bakmıştı ki, bu seferde onu düşünmüş olması kendisi için oldukça doğal bir durumdu. Ancak, bu geleceğe dair arzulara sahip olan anne, bu durumda en büyük oğluna başvurmada başka diğer güdülere sahipti. İsa bahçenin bir köşesinde tek başına dururken, annesi, şunu söyleyerek kendisine yaklaşmıştı: “Oğlum, onların şarabı bitmiş.” Ve, İsa şu cevabı vermişti: “Benim güzel annem, bunun benle ne ilgisi var?” Meryem: “Ama, ben, senin vaktinin gelmiş olduğuna inanıyorum; bize yardım edemez misin?” İsa cevap olarak: “Tekrar duyuruyorum, ben bu türden şeyleri yapmak için gelmedim. Niçin beni bu hususlarla tekrar zorlamaktasın?” Ve, bunun sonrasında, gözyaşları içinde kendisini tutamamış halde, Meryem şunu ondan derinden bir biçimde talep etti: “Ama, oğlum, ben onlara senin bizlere yardım edeceğinin sözünü verdim; benim için lütfen bir şey yapamaz mısın?” Ve, bunun sonrasında İsa şöyle konuştu: “Anne, bu türden sözlerde bulunmakta senin ne işin olabilir ki? Böyle bir şeyi bir daha yapmamaya dikkat et. Bizler her şeyde, cennet içindeki Yaratıcı’nın iradesini beklemeliyiz.” 137:4.8 (1529.5) Throughout a period of many years, Mary had always turned to Jesus for help in every crisis of their home life at Nazareth so that it was only natural for her to think of him at this time. But this ambitious mother had still other motives for appealing to her eldest son on this occasion. As Jesus was standing alone in a corner of the garden, his mother approached him, saying, “My son, they have no wine.” And Jesus answered, “My good woman, what have I to do with that?” Said Mary, “But I believe your hour has come; cannot you help us?” Jesus replied: “Again I declare that I have not come to do things in this wise. Why do you trouble me again with these matters?” And then, breaking down in tears, Mary entreated him, “But, my son, I promised them that you would help us; won’t you please do something for me?” And then spoke Jesus: “Woman, what have you to do with making such promises? See that you do it not again. We must in all things wait upon the will of the Father in heaven.”
137:4.9 (1530.1) İsa’nın annesi Meryem yıkılmıştı neye uğradığını şaşırmış hale gelmişti! O İsa’nın önünde, yüzünden yaşlar boşalır halde, hareketsiz halde dururken, İsa’nın insan kalbine, bedende kendisini dünyaya getirmiş olan kadın için merhamet hâkim olmuştu; ve, ileri doğru eğilen bir biçimde İsa, şunu söyleyerek, elini nazikçe Meryem’in başına koymuştu: “Ama, ama işte, Meryem Anne, benim görünüşte sert olan sözlerime kederlenme, zira birçok sefer sana söylememiş miydim ki, ben sadece cennetsel Babamın iradesini gerçekleştirmek için geldim? Eğer Babamın iradesinin bir parçası olsaydı, senin benden rica ettiğin şeyi olabilecek en derin memnuniyetle yerine getirirdim — ” ve, İsa sözünü yarıda bıraktı, konuşmaya çekince gösterdi. Meryem, bir şeyin gerçekleşmekte olduğunu hisseder göründü. Ayağa kalktı, kollarını İsa’nın boynuna doladı ve onu öptü; ve, hizmetçilerin bulunduğu bölgeye aceleyle gidip, şunu söyledi: “Oğlum ne derse, onu yapın.” Ancak, İsa, hiçbir şey söylemedi. O bu aşamada, hâlihazırda çok fazla şey söylemiş olduğunun — veya diğer bir değişle arzu eder bir biçimde düşünmüş olduğunun — farkına varmıştı. 137:4.9 (1530.1) Mary the mother of Jesus was crushed; she was stunned! As she stood there before him motionless, with the tears streaming down her face, the human heart of Jesus was overcome with compassion for the woman who had borne him in the flesh; and bending forward, he laid his hand tenderly upon her head, saying: “Now, now, Mother Mary, grieve not over my apparently hard sayings, for have I not many times told you that I have come only to do the will of my heavenly Father? Most gladly would I do what you ask of me if it were a part of the Father’s will—” and Jesus stopped short, he hesitated. Mary seemed to sense that something was happening. Leaping up, she threw her arms around Jesus’ neck, kissed him, and rushed off to the servants’ quarters, saying, “Whatever my son says, that do.” But Jesus said nothing. He now realized that he had already said—or rather desirefully thought—too much.
137:4.10 (1530.2) Meryem sevinçten dans etmekteydi. O, şarabın nasıl elde edileceğini bilmiyordu; ancak kendinden emin bir biçimde en büyük oğlunu, yönetim yetkisini ortaya koyan bir biçimde öne çıkmaya cüret etmeye ve mevkisini duyurup ve Mesihsel gücünü sergilemeye nihai bir şekilde ikna etmiş olduğuna inanmaktaydı. Ve, orada bulunan herkesin tamamiyle bilgiden noksan olduğu, belirli evren güçlerinin ve kişiliklerinin mevcudiyeti ve ilişkilemi nedeniyle, Meryem, hayal kırıklığına uğramayacaktı. Meryem’in arzu ettiği ve Tanrı-insanı olan İsa’nın insansı ve duygudaş bir biçimde istediği şarap gelmekteydi. 137:4.10 (1530.2) Mary was dancing with glee. She did not know how the wine would be produced, but she confidently believed that she had finally persuaded her first-born son to assert his authority, to dare to step forth and claim his position and exhibit his Messianic power. And, because of the presence and association of certain universe powers and personalities, of which all those present were wholly ignorant, she was not to be disappointed. The wine Mary desired and which Jesus, the God-man, humanly and sympathetically wished for, was forthcoming.
137:4.11 (1530.3) El altına yakın bir yerde, her biri yaklaşık olarak yetmiş beş litre alan, su ile dolu altı büyük taş testi durmaktaydı. Bu su, düğün kutlamalarının nihai arıma törenlerinde daha sonra kullanma amacıyla orada bulundurulmuştu. Bu büyük taş kaplarının yakınında, annesinin yoğun emirleri altındaki, hizmetlilerin yaratmış olduğu hengâme İsa’nın ilgisini oraya yöneltti; ve, oraya doğru gidince, İsa onların, sürahi dolusu miktarlarla bu kaplardan şarap çekmekte olduklarını gözlemledi. 137:4.11 (1530.3) Near at hand stood six waterpots of stone, filled with water, holding about twenty gallons apiece. This water was intended for subsequent use in the final purification ceremonies of the wedding celebration. The commotion of the servants about these huge stone vessels, under the busy direction of his mother, attracted Jesus’ attention, and going over, he observed that they were drawing wine out of them by the pitcherful.
137:4.12 (1530.4) Neyin gerçekleşmekte olduğu İsa’nın aklında kademeli bir biçimde açıklığa kavuşmaktaydı. Kana’daki evlilik ziyafetinde mevcut olan kişilerin tümü içinde İsa, en fazla şaşırmış olanıydı. Diğerleri, onun bir harikayı gerçekleştirmesini beklemiş haldeydi; ancak, bu, tam da onun gerçekleştirilmemesini amaçlamış olduğu bir şeydi. Ve, bunun sonrasında, İnsan Evladı, Kişileşmiş Düşünce Düzenleyicisi’nin tepelerdeki uyarısını hatırladı. O Düzenleyici’nin; zamandan bağımsızlığına olan yaratan ayrıcalığında kendisini hiçbir gücün veya kişiliğin mahrum bırakamama yetisine dair nasıl uyarmış olduğunun üzerinden aklında bir kez daha geçti. Bu olayda, güç dönüştürücüleri, yarı-ölümlüler, ve tüm diğer gerekli kişilikler su ve diğer gerekli elementlerin yakınında bir araya gelmişti; ve, Kâinat Yaratan Egemeni’nin ifade edilmiş arzusu karşısında, şarabın anlık olarak ortaya çıkışı kaçınılmaz bir biçimde gerçekleşecekti. Ve, bu gerçekleşim; Kişileşmiş Düzenleyici’nin, Evlat’ın arzusunun yerine getirilişinin hiçbir biçimde Yaratıcı’nın iradesine karşı gelmediğine işaret etmesiyle, daha da kesinlik kazanmıştı. 137:4.12 (1530.4) It was gradually dawning upon Jesus what had happened. Of all persons present at the marriage feast of Cana, Jesus was the most surprised. Others had expected him to work a wonder, but that was just what he had purposed not to do. And then the Son of Man recalled the admonition of his Personalized Thought Adjuster in the hills. He recounted how the Adjuster had warned him about the inability of any power or personality to deprive him of the creator prerogative of independence of time. On this occasion power transformers, midwayers, and all other required personalities were assembled near the water and other necessary elements, and in the face of the expressed wish of the Universe Creator Sovereign, there was no escaping the instantaneous appearance of wine. And this occurrence was made doubly certain since the Personalized Adjuster had signified that the execution of the Son’s desire was in no way a contravention of the Father’s will.
137:4.13 (1530.5) Ancak, bu, hiçbir açıdan bir mucize değildi. Doğanın hiçbir kanunu değişikliğe uğratılmamış, ortadan kaldırılmamış veya onun ötesine dahi geçilmemişti. Şarabın oluşturulması için gerekli olan kimyasal elementlerin göksel düzlemde bir araya gelişi ile ilişkili zamanın kısaltılmasından başka hiçbir şey gerçekleşmemişti. Kana’da bu olayda, Yaratan’a ait birimler şarabı zamandan bağımsız olarak ve gerekli olan kimyasal içeriklerin mekânda bir araya getirilişine dair insan-ötesindeki birimler üzerindeki müdahalenin etkisi altında gerçeklenişi dışında, tıpkı olağan doğal süreçle meydana getirildiği yapmışlardı. 137:4.13 (1530.5) But this was in no sense a miracle. No law of nature was modified, abrogated, or even transcended. Nothing happened but the abrogation of time in association with the celestial assembly of the chemical elements requisite for the elaboration of the wine. At Cana on this occasion the agents of the Creator made wine just as they do by the ordinary natural processes except that they did it independently of time and with the intervention of superhuman agencies in the matter of the space assembly of the necessary chemical ingredients.
137:4.14 (1531.1) Buna ilaveten, bu, tarafınızdan adlandırıldığı şekliyle mucizenin yerine getirilişinin Cennet Yaratıcısı’nın iradesine tezat nitelikte bulunmadığı barizdi; aksi takdirde bu gerçekleşmezdi, çünkü, İsa her şeyde kendisini, hâlihazırda Yaratıcı’nın iradesine tabi kılmış konumdaydı. 137:4.14 (1531.1) Furthermore it was evident that the enactment of this so-called miracle was not contrary to the will of the Paradise Father, else it would not have transpired, since Jesus had already subjected himself in all things to the Father’s will.
137:4.15 (1531.2) Hizmetçiler bu yeni şarabı çekip, “şölenin hâkimi” olan, sağdıca götürmüşlerdi; ve, o bu şarabı tattığında, şunu söylemek için, damadı çağırmıştı: “İyi şarabı ilk önce çıkarmak, ve davetliler iyiden iyiye sarhoş olduğunda, alt kalite üzümlerden olan şarabı getirmek adettir; ama, sen, en iyi şarabı şölenin sonuna kadar beklettin.” 137:4.15 (1531.2) When the servants drew this new wine and carried it to the best man, the “ruler of the feast,” and when he had tasted it, he called to the bridegroom, saying: “It is the custom to set out first the good wine and, when the guests have well drunk, to bring forth the inferior fruit of the vine; but you have kept the best of the wine until the last of the feast.”
137:4.16 (1531.3) Meryem ve İsa’nın takipçileri, İsa’nın bilinçli bir biçimde gerçekleştirmiş olduğunu düşündükleri varsayılan mucize karşısında büyük keyif duymuşlardı ancak, İsa, bahçenin ıssız bir köşesine çekilip, küçük birkaç dakika boyunca ciddi düşünceye dalmıştı. O nihai bir biçimde gerçekleşmiş olan şeyin; kendi kişisel denetiminin ötesinde bulunduğuna, ve, Babası’nın iradesine tezat olmayarak, her koşulda kaçınılmaz olduğuna karar vermişti. İnsanlara geri döndüğünde, onlar kendisini korkuyla karışık saygıyla karşılamıştı onların tümü kendisine, Mesih olarak inanmıştı. Ancak, İsa; yalnıza, kısa bir süre önce istemeden görmüş oldukları olağandışı olay nedeniyle kendisine inanmakta olduklarını bilerek, ciddi bir biçimde şaşkınlık içerisine düşmüştü. Tekrar İsa, bir süreliğine, her şeyi en başından düşünebilmesi için binanın tepesine çekilmişti. 137:4.16 (1531.3) Mary and the disciples of Jesus were greatly rejoiced at the supposed miracle which they thought Jesus had intentionally performed, but Jesus withdrew to a sheltered nook of the garden and engaged in serious thought for a few brief moments. He finally decided that the episode was beyond his personal control under the circumstances and, not being adverse to his Father’s will, was inevitable. When he returned to the people, they regarded him with awe; they all believed in him as the Messiah. But Jesus was sorely perplexed, knowing that they believed in him only because of the unusual occurrence which they had just inadvertently beheld. Again Jesus retired for a season to the housetop that he might think it all over.
137:4.17 (1531.4) İsa bu aşamada; anlayışa ve acımaya kendisini serbest bırakışının, bu türden tekrarlanacak olaylardan sorumlu hale gelmesini engellemek için sürekli tetikte olması gerektiğini bütüncül bir biçimde kavramıştı. Yine de, İnsan Evladı beden içindeki fani yaşamına nihai bir biçimde elveda etmeden önce, bu türden birçok benzer olay ortaya çıkmıştı. 137:4.17 (1531.4) Jesus now fully comprehended that he must constantly be on guard lest his indulgence of sympathy and pity become responsible for repeated episodes of this sort. Nevertheless, many similar events occurred before the Son of Man took final leave of his mortal life in the flesh.
5. Kapernaum’a Geri Dönüş ^top 5. Back in Capernaum ^top
137:5.1 (1531.5) Her ne kadar ziyaretçilerin çoğu, bir tam hafta süren düğün etkinlikleri için burada kalmaya devam etmiş olsa da, İsa ve — Yakub, Yahya, Andreas, Petrus, Filip ve Nataniyel olarak — onun yeni seçmiş olduğu takipçi-havarileri, hiç kimseye elveda etmeden ayrılan bir biçimde, ertesi sabah oldukça erken vakit Kapernaum için yola çıkmışlardı. Kana’da bulunan İsa’nın ailesi ve tüm arkadaşları, onun oldukça anlık bir biçimde kendilerinden ayrılmış olmaları nedeniyle fazlasıyla mutsuz olmuşlardı ve, İsa’nın en küçük erkek kardeşi, Yude onu aramaya koyulmuştu. İsa ve onun havarileri doğrudan bir biçimde, Bethsayda’da bulunan Zübeyde’nin evine gitmişlerdi. Bu yolculukta, İsa; yeni seçmiş olduğu birliktelikleri ile gelen krallığın önemine dair birçok şeyden bahsetmiş olup, onların özellikle, suyun şaraba dönüşünden hiçbir biçimde bahsetmemeleri konusunda uyarmıştı. O aynı zamanda, gelecekteki emeklerinde Seforis ve Tiberya şehirlerinden kaçınmalarını tavsiye etmişti. 137:5.1 (1531.5) Though many of the guests remained for the full week of wedding festivities, Jesus, with his newly chosen disciple-apostles—James, John, Andrew, Peter, Philip, and Nathaniel—departed very early the next morning for Capernaum, going away without taking leave of anyone. Jesus’ family and all his friends in Cana were much distressed because he so suddenly left them, and Jude, Jesus’ youngest brother, set out in search of him. Jesus and his apostles went directly to the home of Zebedee at Bethsaida. On this journey Jesus talked over many things of importance to the coming kingdom with his newly chosen associates and especially warned them to make no mention of the turning of the water into wine. He also advised them to avoid the cities of Sepphoris and Tiberias in their future work.
137:5.2 (1531.6) Bu akşam yemekten sonra, Zübeyde ve Salome’nin bu evinde, İsa’nın yeryüzü sürecinin tümü içinde en önemli görüşmelerden bir tanesi düzenlenmişti. Bu buluşmada yalnızca altı havari mevcuttu; Yude, onlar dağılmaya yakın varmıştı. Bu altı seçilmiş kişi Kana’dan Bethsayda’ya, sanki havada yürüyerek seyahat etmişlerdi. Onlar bir şeyler bekler halde capcanlı olup, İnsan Evladı’nın yakın birliktelikleri halinde seçilmiş olduklarının düşüncesiyle büyük heyecan içindeydiler. Ancak, İsa; kim olduğunu, ve yeryüzü üzerindeki görevinin ne olacağını, ve bu görevin muhtemel bir biçimde nasıl sona ereceğini, kesin bir biçimde ifade etmeye koyulduğunda, onlar neye uğradıklarını şaşırmıştı. Onlar, İsa’nın kendisine ne söylediğini kavrayamamışlardı. Konuşacak kelime bulamamaktaydılar; Petrus bile tarif edilemez düzeyde yıkılmıştı. Yalnızca derin düşünceye sahip Andreas, İsa’nın tavsiye cümlelerine cevapta bulunmaya cüret etmişti. İsa, onların iletisini kavramadıklarını anladığında, Musevi Mesih'e dair düşüncelerinin oldukça bütüncül bir biçimde sabitleşmiş olduğunu gördüğünde, onları dinlenmeye göndermiş olup, bu arada da kardeşi Yude ile yürümüş ve onunla konuşmuştu. Ve, Yude İsa’ya elveda ettiğinde, güçlü hislerle birlikte ona şunu söylemişti: “Benim baba-ağabeyim, ben seni hiçbir zaman anlamadım. Senin, annemin bizlere öğretmiş olduğu kişi olup olmadığını kesin bir biçimde bilmiyorum; ve, ben, bu gelen krallığı bütüncül bir biçimde kavramamaktayım; ancak, kesin bir biçimde, senin Tanrı’nın kudretli bir insanı olduğunu biliyorum. Ben Ürdün nehrindeki sesi duydum, ve ben, her kim olursan ol sana inanlardan bir tanesiyim.” Ve, o bu sözleri söylediğinde, Mecdel’deki kendi evinin yolunu tutan bir biçimde, ayrılmıştı. 137:5.2 (1531.6) After supper that evening, in this home of Zebedee and Salome, there was held one of the most important conferences of all Jesus’ earthly career. Only the six apostles were present at this meeting; Jude arrived as they were about to separate. These six chosen men had journeyed from Cana to Bethsaida with Jesus, walking, as it were, on air. They were alive with expectancy and thrilled with the thought of having been selected as close associates of the Son of Man. But when Jesus set out to make clear to them who he was and what was to be his mission on earth and how it might possibly end, they were stunned. They could not grasp what he was telling them. They were speechless; even Peter was crushed beyond expression. Only the deep-thinking Andrew dared to make reply to Jesus’ words of counsel. When Jesus perceived that they did not comprehend his message, when he saw that their ideas of the Jewish Messiah were so completely crystallized, he sent them to their rest while he walked and talked with his brother Jude. And before Jude took leave of Jesus, he said with much feeling: “My father-brother, I never have understood you. I do not know of a certainty whether you are what my mother has taught us, and I do not fully comprehend the coming kingdom, but I do know you are a mighty man of God. I heard the voice at the Jordan, and I am a believer in you, no matter who you are.” And when he had spoken, he departed, going to his own home at Magdala.
137:5.3 (1532.1) O gece İsa uyumamıştı. Gece kıyafetleri üstünde, bir sonraki günün sabahına kadar göl kıyısında düşünerek, düşünerek oturmuştu. Derin düşüncenin bu gecesinin uzun saatleri içinde, İsa, takipçilerinin kendisini uzun süredir beklenmekte olan Mesih’den başka bir ışık altında görmelerini hiçbir zaman sağlayamayacağını kesin bir biçimde kavramaya başlamıştı. En sonunda o, Musa’nın tahminini yerine getirme ve Museviler’in aramakta olduğu biri olma dışında krallığa dair iletisini hayata geçirmek için başka hiçbir yolun olmadığının farkına varmıştı. Son kertede, her ne kadar Davudsal bir Mesih değilse de, İsa gerçekten de, eskinin kâhinlerinin daha ruhsal akılda bulunanlarına ait kehanetsel ifadelerin yerine gelişiydi. Bir daha o, kendisinin Mesih olduğunu bütünüyle reddetmedi. Bu karmaşık durumun nihai çözümlenişini Yaratıcı’nın iradesinin gerçekleşmesine bırakmaya karar verdi. 137:5.3 (1532.1) That night Jesus did not sleep. Donning his evening wraps, he sat out on the lake shore thinking, thinking until the dawn of the next day. In the long hours of that night of meditation Jesus came clearly to comprehend that he never would be able to make his followers see him in any other light than as the long-expected Messiah. At last he recognized that there was no way to launch his message of the kingdom except as the fulfillment of John’s prediction and as the one for whom the Jews were looking. After all, though he was not the Davidic type of Messiah, he was truly the fulfillment of the prophetic utterances of the more spiritually minded of the olden seers. Never again did he wholly deny that he was the Messiah. He decided to leave the final untangling of this complicated situation to the outworking of the Father’s will.
137:5.4 (1532.2) Ertesi sabah İsa, kahvaltıda arkadaşlarına katıldı ancak, onlar neşesiz bir topluluktu. İsa onlarla sohbet etmiş, ve yemeğin sonunda kendilerini etrafında toplayıp şunu söylemişti: “Buralarda bir süre boyunca vakit geçirmemiz Babamın iradesidir. Sizler Yahya’nın, krallığın zemini hazırlamak için gelmiş olduğunu duydunuz; bu nedenle, bizlere, Yahya’nın duyurusunun tamamlanışını beklemek düşmektedir. İnsan Evladı’nın öncüsü görevini tamamladığında, bizler, krallığın iyi haberlerini duyurmaya başlayacağız.” O havarilerine, balıkçı ağlarına geri dönmeleri için yönlendirmişken, kendisi, konuşacak olduğu sinagogda ertesi gün kendilerini göreceğinin sözünü veren ve Şabat öğleden sonrası kendileri ile bir görüşme düzenleyen bir biçimde, Zübeyde ile birlikte gemi atölyesinin yolunu tutmaya hazırlandı. 137:5.4 (1532.2) The next morning Jesus joined his friends at breakfast, but they were a cheerless group. He visited with them and at the end of the meal gathered them about him, saying: “It is my Father’s will that we tarry hereabouts for a season. You have heard John say that he came to prepare the way for the kingdom; therefore it behooves us to await the completion of John’s preaching. When the forerunner of the Son of Man shall have finished his work, we will begin the proclamation of the good tidings of the kingdom.” He directed his apostles to return to their nets while he made ready to go with Zebedee to the boatshop, promising to see them the next day at the synagogue, where he was to speak, and appointing a conference with them that Sabbath afternoon.
6. Bir Şabat Gününde Yaşanılanlar ^top 6. The Events of a Sabbath Day ^top
137:6.1 (1532.3) Vaftizinden sonra İsa’nın kamu önüne ilk çıkışı, M.S. 26.yılda, Mart ayının 2’sinde, Şabat günü Kapernaum’da gerçekleşmişti. Sinagog, binadan taşacak kadar kalabalıktı. Ürdün nehrindeki vaftiz hikâyesi bu aşamada, su ve şaraba dair Kana’dan gelen taze haberlerle derinleşmişti. İsa altı havarisine, onurlandırılmış yerleri vererek, beden içindeki kardeşleri olan Yakub ve Yude’nin yanına oturtturmuştu. Önceki akşam Yakub ile birlikte Kapernaum’dan geri dönmüş halde, annesi de, sinagogun kadın bölümünde oturan bir biçimde, oradaydı. Katılanların tamamı tetikteydi; onlar, kendilerine o gün konuşacak olan kişinin doğasına ve yönetim gücüne uyacak bir kanıttaki, doğa-ötesindeki gücün belli bir görülmemiş dışavurumunu seyretmeyi beklemekteydi. Ancak, onlar hayal kırıklığına uğrayacaklardı. 137:6.1 (1532.3) Jesus’ first public appearance following his baptism was in the Capernaum synagogue on Sabbath, March 2, a.d. 26. The synagogue was crowded to overflowing. The story of the baptism in the Jordan was now augmented by the fresh news from Cana about the water and the wine. Jesus gave seats of honor to his six apostles, and seated with them were his brothers in the flesh James and Jude. His mother, having returned to Capernaum with James the evening before, was also present, being seated in the women’s section of the synagogue. The entire audience was on edge; they expected to behold some extraordinary manifestation of supernatural power which would be a fitting testimony to the nature and authority of him who was that day to speak to them. But they were destined to disappointment.
137:6.2 (1532.4) İsa ayağa kalktığında, sinagogun yöneticisi kendisine Yazıtların kâğıt metnini verdi; ve, o, Tanrı-elçisi İşaya’dan şu metni okudu: “Şöyle söyler Koruyucu: ‘Gökyüzü benim tahtım, ve yeryüzü benim ayaklığım. Nerede benim için inşa etmiş olduğunuz ev? Hem, nerede benim ikamet edeceğim yerleşke? Tüm bunların hepsini benim ellerim yaptı’ der Koruyucu. ‘Ancak, bu insana bakacağım, fakir olan ve günahkâr bir ruhaniyetteki, ve sözümde titreyen ona bile.’ Titremekte ve korkmakta olan sen, Koruyucu’nun şu sözünü duy: ‘Benim ismim yüzünden kardeşlerin senden nefret etti ve seni dışladı.’ Ancak, Tanrı’yı yüceltin. O sizlere neşe içinde görünmeli, ve tüm diğerleri bundan utanmalı. Şehirden bir ses, tapınaktan bir ses, Koruyucu’dan bir ses şunu söyler: ‘O kadın doğum sancısı çekmeden, onu dünya getirdi; ona acı gelmeden, bir insan çocuğunu doğurdu.’ Kim böyle bir şey duydu? Yeryüzü bir günde mi oluşturulur? Veya, bir millet bir sefer de mi dünyaya getirilir? Ancak, şöyle söyler Koruyucu: “Görün, ben barışı bir nehir gibi uzatacağım, ve Musevi-olmayanların bile ihtişamı akan bir ırmak gibi olacak. Annesi bir kişiye nasıl huzur verirse, ben de size öyle huzur vereceğim. Ve, siz, Kudüs’de bile huzuru bulacaksınız. Ve, siz, bu şeyleri gördüğünüzde, kalbiniz mutlulukla dolacak.” 137:6.2 (1532.4) When Jesus stood up, the ruler of the synagogue handed him the Scripture roll, and he read from the Prophet Isaiah: “Thus says the Lord: ‘The heaven is my throne, and the earth is my footstool. Where is the house that you built for me? And where is the place of my dwelling? All these things have my hands made,’ says the Lord. ‘But to this man will I look, even to him who is poor and of a contrite spirit, and who trembles at my word.’ Hear the word of the Lord, you who tremble and fear: ‘Your brethren hated you and cast you out for my name’s sake.’ But let the Lord be glorified. He shall appear to you in joy, and all others shall be ashamed. A voice from the city, a voice from the temple, a voice from the Lord says: ‘Before she travailed, she brought forth; before her pain came, she was delivered of a man child.’ Who has heard such a thing? Shall the earth be made to bring forth in one day? Or can a nation be born at once? But thus says the Lord: ‘Behold I will extend peace like a river, and the glory of even the gentiles shall be like a flowing stream. As one whom his mother comforts, so will I comfort you. And you shall be comforted even in Jerusalem. And when you see these things, your heart shall rejoice.’”
137:6.3 (1533.1) O bu okumayı tamamladığında, İsa kâğıt metni onun koruyucusuna verdi. Oturmadan önce, o yalın bir biçimde şunu söyledi: “Sabırlı olun, sizler Tanrı’nın ihtişamını göreceksiniz; bu, benimle birlikte bekleyerek vakit geçiren ve böylece cennet içindeki Babamın iradesini gerçekleştirmeyi öğrenen herkes için böyledir.” Ve, insanlar, tüm bunların ne anlama geldiğini merak eden bir biçimde, evlerinin yolunu tutmuşlardı. 137:6.3 (1533.1) When he had finished this reading, Jesus handed the roll back to its keeper. Before sitting down, he simply said: “Be patient and you shall see the glory of God; even so shall it be with all those who tarry with me and thus learn to do the will of my Father who is in heaven.” And the people went to their homes, wondering what was the meaning of all this.
137:6.4 (1533.2) O öğleden sonrası İsa ve takipçileri, Yakub ve Yude ile birlikte, bir tekneye binip, İsa gelmekte olan krallık hakkında onlarla konuşurken demir attıkları yer olan kıyıdan biraz uzakta yavaşlamışlardı. Ve, onlar bu konuşmayı, Perşembe akşamından daha fazla anlamışlardı. 137:6.4 (1533.2) That afternoon Jesus and his apostles, with James and Jude, entered a boat and pulled down the shore a little way, where they anchored while he talked to them about the coming kingdom. And they understood more than they had on Thursday night.
137:6.5 (1533.3) İsa onlara, “krallık vakti gelinceye” kadar olağan sorumluluklarını yeniden üstlenmelerinin yönergesinde bulundu. Ve, onları teşvik etmek için, tekne atölyesinde düzenli bir biçimde çalışmaya geri dönerek bir örnek oluşturdu. Gelecek görevleri için çalışma ve hazırlanmada her akşam üç saat harcamaları gerektiğinin açıklanışında, İsa ilave olarak şunları söyledi: “Hepimiz, Yaratıcı sizleri çağırmamı rica edene kadar buralarda bulunmaya devam edeceğiz. Her biriniz aşina olduğunu işlere sanki hiçbir şey olmamış gibi geri dönmek zorundasınız. Hiç kimseye benden bahsetmeyin, ve benim krallığımın gürültü veya ilgi çekici şeylerle gelmeyeceğini hatırlayın; ama, benim krallığım gerçekte, Babamın iradesinin kalplerinizde ve krallığın heyetlerinde size katılmak için çağrılacakların kalplerinde gerçekleştirmiş olacağı büyük değişimle gelmek zorundadır. Sizler şimdi benim arkadaşlarımsınız; ben sizlere güvenmekte ve sizleri derinden sevmekteyim; sizler yakın bir süre içinde benim kişisel birlikteliklerim haline geleceksiniz. Sabırlı olun, nazik olun. Her zaman Yaratıcı’nın iradesine tabi olun. Kendinizi, krallığın çağrısı için hazırlayın. Babamın hizmetinde büyük neşeyi deneyimlecek olurken, sizler aynı zamanda da sıkıntılar için hazırlanmalısınız; zira, ben sizleri, sadece, birçok zorluktan geçerek çoğu kişinin krallığa girecek olacağı hususunda uyarıyorum. Ancak, krallığı bulmuş olanlara mesele gelince, onların neşeleri bütüncül olup, yeryüzünün tümünün takdis edilmişleri olarak adlandırılacaklardır. Ancak, gerçekleşmeyecek hayallere kapılmayın; dünya benim sözlerimde bocalayacak. Siz bile, benim arkadaşlarım, kafası karışmış akıllarınız için neyi açıklığa kavuşturmakta olduğumu bütüncül bir biçimde algılamıyorsunuz. Yanlış anlaşılma olmasın; bizler, işaretleri arayan bir nesile emek vermek yola koyulmuş bulunmaktayız. Onlar harikaları gerçekleştirmeyi, Babam tarafından gönderilmiş olduğumun kanıtı olarak talep edecekler; ve, onlar, Babam’ın derin sevgisinin açığa çıkarılışında görevimin asli niteliklerinin farkına varmada yavaş olacaklar.” 137:6.5 (1533.3) Jesus instructed them to take up their regular duties until “the hour of the kingdom comes.” And to encourage them, he set an example by going back regularly to work in the boatshop. In explaining that they should spend three hours every evening in study and preparation for their future work, Jesus further said: “We will all remain hereabout until the Father bids me call you. Each of you must now return to his accustomed work just as if nothing had happened. Tell no man about me and remember that my kingdom is not to come with noise and glamor, but rather must it come through the great change which my Father will have wrought in your hearts and in the hearts of those who shall be called to join you in the councils of the kingdom. You are now my friends; I trust you and I love you; you are soon to become my personal associates. Be patient, be gentle. Be ever obedient to the Father’s will. Make yourselves ready for the call of the kingdom. While you will experience great joy in the service of my Father, you should also be prepared for trouble, for I warn you that it will be only through much tribulation that many will enter the kingdom. But those who have found the kingdom, their joy will be full, and they shall be called the blest of all the earth. But do not entertain false hope; the world will stumble at my words. Even you, my friends, do not fully perceive what I am unfolding to your confused minds. Make no mistake; we go forth to labor for a generation of sign seekers. They will demand wonder-working as the proof that I am sent by my Father, and they will be slow to recognize in the revelation of my Father’s love the credentials of my mission.”
137:6.6 (1533.4) O akşam, karaya geri döndüklerinde, kendi yollarına ayrılmadan önce, İsa, suyun kenarında duran bir biçimde, şöyle dua etti: “Babacığım, kuşkularına rağmen, şimdi bile bana inanmakta olan bu küçük topluluk için teşekkür ediyorum. Ve, onlar için, ben kendimi senin iradeni gerçekleştirmeye adayacağım. Ve, şimdi isterim ki, tıpkı senin ve benim bir olduğumuz gibi, onlar da bir olmayı öğrensinler.” 137:6.6 (1533.4) That evening, when they had returned to the land, before they went their way, Jesus, standing by the water’s edge, prayed: “My Father, I thank you for these little ones who, in spite of their doubts, even now believe. And for their sakes have I set myself apart to do your will. And now may they learn to be one, even as we are one.”
7. Dört Aylık Hazırlanış ^top 7. Four Months of Training ^top
137:7.1 (1533.5) Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran olarak — dört uzun ay boyunca, bu bekleyerek vakit geçirme dönemi sürdü; İsa bu altı birlikteliği ve kendi öz kardeşi Yakub ile, yüzden fazla, her ne kadar güleç ve neşeli olsa da, uzun ve samimi oturum düzenledi. Ailesindeki hastalık nedeniyle, Yude nadiren bu derslere katılabilmişti. İsa’nın kardeşi, Yakub, ona olan inancını kaybetmemişti; ancak, erteleyiş ve eylemsizliğin bu ayları boyunca, Meryem, neredeyse tamamen oğlundan ümidi kesmişti. Onun, Kana’da o çok yüksek seviyelere çıkmış olan, inancı bu aşamada, yeni en düşük düzeylerini görmüştü. O yalnızca, oldukça fazla bir biçimde tekrar etmekte olduğu şu serzenişini çıkar yol olarak görmekteydi: “Ben onu anlayamıyorum; bütün bunların ne anlama geldiğini çözemiyorum.” Ancak, Yakub’un eşi, Meryem’in cesaretini arttırmak için fazlasıyla şeyde bulunmuştu. 137:7.1 (1533.5) For four long months—March, April, May, and June—this tarrying time continued; Jesus held over one hundred long and earnest, though cheerful and joyous, sessions with these six associates and his own brother James. Owing to sickness in his family, Jude seldom was able to attend these classes. James, Jesus’ brother, did not lose faith in him, but during these months of delay and inaction Mary nearly despaired of her son. Her faith, raised to such heights at Cana, now sank to new low levels. She could only fall back on her so oft-repeated exclamation: “I cannot understand him. I cannot figure out what it all means.” But James’s wife did much to bolster Mary’s courage.
137:7.2 (1534.1) Bu dört ay boyunca, biri beden içindeki kendi öz kardeşi olmak üzere, bu yeni inanan, İsa ile tanışık olmaya başlamaktaydı onlar, bu Tanrı-insanı ile birlikte yaşama düşüncesine alışmaya başlamaktaydı. Her ne kadar kendisi Haham olarak çağırsalar da, onlar kendisinden korkmamaları gerektiğini öğrenmekteydi. İsa, onlar arasında kendi kutsallığı karşısında ürkmeyecekleri bir biçimde yaşamaya kendisini yetkin kılmış kişiliğin benzersiz büyüklüğüne sahipti. Onlar gerçekten de, fani bedenin sureti içinde vücutlaşmış Tanrı olarak, “Tanrı ile arkadaş olmayı” kolay bulmaktaydı. Bu bekleyiş süreci ciddi bir biçimde, inananların bütün topluluğunu sınamıştı. Mucizevî hiçbir şey, mutlak bir biçimde hiçbir şey, yaşanmamıştı. Gün be gün onlar olağan işlerine gitmişken, her gece İsa’nın dizinin dibinde oturmuşlardı. Ve, onlar, kendisinin benzersiz kişiliği ve her takip eden akşam konuşmuş olduğu incelikli sözlerle bir arada tutulmuşlardı. 137:7.2 (1534.1) Throughout these four months these seven believers, one his own brother in the flesh, were getting acquainted with Jesus; they were getting used to the idea of living with this God-man. Though they called him Rabbi, they were learning not to be afraid of him. Jesus possessed that matchless grace of personality which enabled him so to live among them that they were not dismayed by his divinity. They found it really easy to be “friends with God,” God incarnate in the likeness of mortal flesh. This time of waiting severely tested the entire group of believers. Nothing, absolutely nothing, miraculous happened. Day by day they went about their ordinary work, while night after night they sat at Jesus’ feet. And they were held together by his matchless personality and by the gracious words which he spoke to them evening upon evening.
137:7.3 (1534.2) Bekleyişin ve öğretimin bu dönemi özellikle Şimon Petrus için zordu. O tekrar eden bir biçimde İsa’yı Yahya Yehuda’da duyurusuna devam ederken, Celile’de krallığı duyurmayı başlatması için ikna etmeyi amaçlamıştı. Ancak, İsa’nın Petrus’a olan cevabı her zaman şöyle olmuştu: “Sabırlı ol, Şimon. İlerleme kaydet. Yaratıcı çağırdığında, bizler hiçbir zaman haddinden fazla hazır olamayız.” Ve, Andreas Şimonu ara ara, kendisinin daha olgun ve felsefi tavsiyesi ile yatıştırırdı. Andreas, İsa’nın insani doğallığından devasa bir biçimde etkilenmişti. O hiçbir zaman, Tanrı’ya bu kadar yakın bir konumda yaşayan birinin o kadar arkadaşçı ve insanları düşünen nitelikte bulunması üzerine düşünmeden sıkılmamıştı. 137:7.3 (1534.2) This period of waiting and teaching was especially hard on Simon Peter. He repeatedly sought to persuade Jesus to launch forth with the preaching of the kingdom in Galilee while John continued to preach in Judea. But Jesus’ reply to Peter ever was: “Be patient, Simon. Make progress. We shall be none too ready when the Father calls.” And Andrew would calm Peter now and then with his more seasoned and philosophic counsel. Andrew was tremendously impressed with the human naturalness of Jesus. He never grew weary of contemplating how one who could live so near God could be so friendly and considerate of men.
137:7.4 (1534.3) Bu bütün süreç boyunca, İsa, sinagogda yalnızca iki sefer konuşmuştu. Bekleyişin bu birçok haftası sona erdiğinde, vaftizine ve Kana’daki şaraba dair anlatıların tonu küçülmeye başlamış haldeydi. Ve, İsa, bu süreç boyunca görünür hiçbir mucizenin gerçekleşmemesine dikkat etti. Ancak, her ne kadar onlar oldukça sessiz bir biçimde Bethsayda’da yaşamış olsalar da, İsa’nın garip eylemleri; karşılığında, kendisinin kim olduğundan emin olmak hafiyelerini göndermiş olan Hirodes Antipa’ya taşınmıştı. Ancak, Hirodes, daha çok Yahya’nın duyurusundan endişe duymaktaydı. O, emekleri Kapernaum’da oldukça sessizce devam etmiş olan İsa’ya düşmansı bir biçimde müdahale etmemeye karar verdi. 137:7.4 (1534.3) Throughout this entire period Jesus spoke in the synagogue but twice. By the end of these many weeks of waiting the reports about his baptism and the wine of Cana had begun to quiet down. And Jesus saw to it that no more apparent miracles happened during this time. But even though they lived so quietly at Bethsaida, reports of the strange doings of Jesus had been carried to Herod Antipas, who in turn sent spies to ascertain what he was about. But Herod was more concerned about the preaching of John. He decided not to molest Jesus, whose work continued along so quietly at Capernaum.
137:7.5 (1534.4) Bu bekleyiş sürecinde, İsa birlikteliklerine, Filistin’in çeşitli dini topluluklarına ve siyasi partilerine karşı onların tutumlarının nasıl olması gerektiğini öğretmeyi amaçlamıştı. İsa’nın sözleri her zaman, “Biz onların hepsini kazanmayı arzuluyoruz, ama bizler onların hiçbirine ait değiliz” olmuştu. 137:7.5 (1534.4) In this time of waiting Jesus endeavored to teach his associates what their attitude should be toward the various religious groups and the political parties of Palestine. Jesus’ words always were, “We are seeking to win all of them, but we are not of any of them.”
137:7.6 (1534.5) Bir arada tutulduğunda, kâtipler ve hahamlar Ferisiler olarak adlandırılmaktaydı. Onlar kendilerini “birliktelikler” şeklinde çağırmaktaydılar. Birçok açıdan onlar; yalnızca, Danyal olarak daha sonraki bir tanrı-elçisi tarafından bahsedilmiş bir inanç-savı biçiminde ölünün yeniden dirilişi gibi, İbrani yazıtlarında açık bir biçimde bulunmayan birçok öğretiyi almış olarak, Museviler arasında ilerleyici bir topluluktu. 137:7.6 (1534.5) The scribes and rabbis, taken together, were called Pharisees. They referred to themselves as the “associates.” In many ways they were the progressive group among the Jews, having adopted many teachings not clearly found in the Hebrew scriptures, such as belief in the resurrection of the dead, a doctrine only mentioned by a later prophet, Daniel.
137:7.7 (1534.6) Sadukiler; din adamlığı kurumundan meydana gelmiş olup, belirli düzeyde varlıklı olan Museviler’idi. Onlar, kanunun uygulanışının detaylarında bu türden katıcılar değillerdi. Ferisiler ve Sadukiler gerçekten de, mezheplerden ziyade, dini partilerdi. 137:7.7 (1534.6) The Sadducees consisted of the priesthood and certain wealthy Jews. They were not such sticklers for the details of law enforcement. The Pharisees and Sadducees were really religious parties, rather than sects.
137:7.8 (1534.7) Esseniler; şartları belirli açılardan Ferisiler’inkilerden daha talepkar olan, Makabi isyanı sürecinde ortaya çıkmış bir biçimde, gerçek bir dini mezhepti. Onlar; birçok Ferisi inanışı ve uygulamalarını almış, manastırlarda bir kardeşlik olarak yaşamış, evlilikten uzak durmuş ve her şeye ortak bir biçimde sahip olmuştu. Onlar, melekler hakkındaki öğretilerde uzmanlaşmıştı. 137:7.8 (1534.7) The Essenes were a true religious sect, originating during the Maccabean revolt, whose requirements were in some respects more exacting than those of the Pharisees. They had adopted many Persian beliefs and practices, lived as a brotherhood in monasteries, refrained from marriage, and had all things in common. They specialized in teachings about angels.
137:7.9 (1535.1) Köktenciler, ateşli Musevi vatanseverlerden oluşmuş bir topluluktu. Onlar, Roma boyunduruğunun esaretinden kurtulmak için verilen mücadelede her türlü yolun mubah olduğunu önermişlerdi. 137:7.9 (1535.1) The Zealots were a group of intense Jewish patriots. They advocated that any and all methods were justified in the struggle to escape the bondage of the Roman yoke.
137:7.10 (1535.2) Hirodesçiler, Hirodes hanedanın bir yeniden kuruluşuyla doğrudan Roma yönetiminden özgürleşmeyi önermişlerdi. 137:7.10 (1535.2) The Herodians were a purely political party that advocated emancipation from the direct Roman rule by a restoration of the Herodian dynasty.
137:7.11 (1535.3) Filistin’in tam ortasında, Musevi öğretilerine oldukça benzer görüşlere sahip olmalarına rağmen, “Museviler’in hiçbir alakalarının olmadığı” Samiriler yaşamıştı. 137:7.11 (1535.3) In the very midst of Palestine there lived the Samaritans, with whom “the Jews had no dealings,” notwithstanding that they held many views similar to the Jewish teachings.
137:7.12 (1535.4) Küçük Nazari kardeşliğini de içine alan bir biçimde, bu partiler ve mezheplerin tümü, Mesih’in belli bir zaman zarfında gelişine inanmıştı. Onların hepsi, bir milli kurtarıcıyı aramışlardı. Ancak, İsa, kendisi ve takipçilerinin, bu düşünce ve uygulama okullarının herhangi biriyle ortaklık kuran konuma gelmeyeceğini kesin bir biçimde ortaya koymada oldukça açık ve netti. İnsan Evladı, ne bir Nazari ne de bir Esseni olacaktı. 137:7.12 (1535.4) All of these parties and sects, including the smaller Nazarite brotherhood, believed in the sometime coming of the Messiah. They all looked for a national deliverer. But Jesus was very positive in making it clear that he and his disciples would not become allied to any of these schools of thought or practice. The Son of Man was to be neither a Nazarite nor an Essene.
137:7.13 (1535.5) Her ne kadar İsa daha sonra, havarilerin, Yahya’nın yapmış olduğu gibi, müjdeyi duyurmaya ve inananlara öğretimde bulunmaya koyulmalarını emretmişse de, o vurgusunu, “cennetin krallığının iyi haberlerini”nin duyurusunda yapmıştı. O her seferinde birlikteliklerine, “derin sevgiyi, merhameti ve anlayışı” açığa çıkarmaları zorunluluğunun altını çizmişti. O öncül bir biçimde takipçilerine, cennetin krallığının, insanların kalplerinde Tanrı’nın tahta çıkışı ile ilgili olan bir ruhsal deneyim olduğu öğretmişti. 137:7.13 (1535.5) While Jesus later directed that the apostles should go forth, as John had, preaching the gospel and instructing believers, he laid emphasis on the proclamation of the “good tidings of the kingdom of heaven.” He unfailingly impressed upon his associates that they must “show forth love, compassion, and sympathy.” He early taught his followers that the kingdom of heaven was a spiritual experience having to do with the enthronement of God in the hearts of men.
137:7.14 (1535.6) Ve, onlar böylece, etkin kamu duyurusuna adım atmadan önce bekleyerek vakit geçirirlerken, İsa ve bu yedi kişi, her haftanın iki akşamını sinagogda İbrani yazıtlarının çalışarak geçirmişti. Daha sonraki yıllarda, yoğun kamu çalışmasının süreçlerinden sonra, havariler bu dört ayı, Üstün ile birlikteliklerinin tümü içinde en kıymetli ve en yararlı olanı şeklinde görmüşlerdi. İsa bu kişilere, anlayabilecekleri her şeyi öğretmişti. O, kendilerine haddinden fazla öğretmenin hatasında bulunmamıştı. O, kavrama yetilerinin çok fazlasıyla ötesinde bulunan gerçekliğin sunumuyla kafa karışıklığına neden olmamıştı. 137:7.14 (1535.6) As they thus tarried before embarking on their active public preaching, Jesus and the seven spent two evenings each week at the synagogue in the study of the Hebrew scriptures. In later years after seasons of intense public work, the apostles looked back upon these four months as the most precious and profitable of all their association with the Master. Jesus taught these men all they could assimilate. He did not make the mistake of overteaching them. He did not precipitate confusion by the presentation of truth too far beyond their capacity to comprehend.
8. Krallık Üzerine Verilmiş olan Vaaz ^top 8. Sermon on the Kingdom ^top
137:8.1 (1535.7) Haziran ayının 22’sinde, Şabat günü, ilk duyuru gezilerine çıkmadan önce ve Yahya’nın hapsedilişinden yaklaşık olarak on gün sonra, İsa, Kapernaum’a havarilerini getirişinden beri ikinci kez sinagogun vaaz kürsünde bulunmuştu. 137:8.1 (1535.7) On Sabbath, June 22, shortly before they went out on their first preaching tour and about ten days after John’s imprisonment, Jesus occupied the synagogue pulpit for the second time since bringing his apostles to Capernaum.
137:8.2 (1535.8) “Krallık” üzerine olan bu vaazın verilişinden birkaç gün önce, İsa gemi atölyesinde çalışırken, Petrus kendisine, İsa’nın tutuklanışının haberini getirmişti. İsa aletlerini bir kez daha tezgâha koymuş, iş elbisesini çıkarmış, ve Petrus’a şunu söylemişti: “Yaratıcı’nın vakti geldi. Haydi hep beraber, krallığın müjdesini duyurmak için hazırlanalım.” 137:8.2 (1535.8) A few days before the preaching of this sermon on “The Kingdom,” as Jesus was at work in the boatshop, Peter brought him the news of John’s arrest. Jesus laid down his tools once more, removed his apron, and said to Peter: “The Father’s hour has come. Let us make ready to proclaim the gospel of the kingdom.”
137:8.3 (1535.9) İsa marangoz tezgâhındaki son işini, M.S. 26.yılda, Haziran ayının 18’nde, bu Salı günü gerçekleştirmişti. Petrus, öğleden sonrasının ortalarında atölyeden çabucak ayrılmış olup, birlikteliklerinin hepsini bir araya toplamıştı ve, onları kıyıda bir küçük bir ağaç topluluğunda bırakıp, İsa’yı bulmak için ayrılmıştı. Ancak, Petrus İsa’yı bulamamıştı zira, Üstün, dua etmek için başka bir ağaç topluluğuna gitmişti. Ve, onlar İsa’yı, kendisi Zübeyde’nin evine geri dönüp, yiyecek istediği o geç akşama kadar görmemişti. Ertesi gün İsa kardeşi Yakub’u, yaklaşmakta olan Şabat günü için sinagogda konuşma ayrıcalığı talep etmek amacıyla göndermişti. Ve, sinagogun yöneticisi, İsa’nın bir kez daha ayini yönetmeye gönüllü olmasından fazlasıyla mutluluk duymuştu. 137:8.3 (1535.9) Jesus did his last work at the carpenter bench on this Tuesday, June 18, a.d. 26. Peter rushed out of the shop and by midafternoon had rounded up all of his associates, and leaving them in a grove by the shore, he went in quest of Jesus. But he could not find him, for the Master had gone to a different grove to pray. And they did not see him until late that evening when he returned to Zebedee’s house and asked for food. The next day he sent his brother James to ask for the privilege of speaking in the synagogue the coming Sabbath day. And the ruler of the synagogue was much pleased that Jesus was again willing to conduct the service.
137:8.4 (1536.1) İsa, kamu sürecinin doğrudan bir biçimde arzu edilmiş çabası olarak Tanrı’nın krallığı üzerinde bu çok önemli vaazı vermeden önce, Yazıtlar’dan şu metinleri okumuştu: “Sizler bana, bir kutsal insan topluluğu olarak, din-adamlarının bir krallığı olacaksınız. Yahveh bizlerin yargıcı, Yahveh bizlerin yasa koyucusu, Yahveh bizlerin kralıdır; o bizleri koruyacaktır. Yahveh benim kralım ve benim Tanrım’dır. O, tüm yeryüzünün üzerinde büyük bir kraldır. Derin sevgi dolu iyilik, bu krallıkta İsrail’in üzerinedir. Koruyucu’nun ihtişamı kutsansın, çünkü o bizim Kralımız’dır.” 137:8.4 (1536.1) Before Jesus preached this memorable sermon on the kingdom of God, the first pretentious effort of his public career, he read from the Scriptures these passages: “You shall be to me a kingdom of priests, a holy people. Yahweh is our judge, Yahweh is our lawgiver, Yahweh is our king; he will save us. Yahweh is my king and my God. He is a great king over all the earth. Loving-kindness is upon Israel in this kingdom. Blessed be the glory of the Lord for he is our King.”
137:8.5 (1536.2) Okumayı bitirdiğinde, İsa şunu söyledi: 137:8.5 (1536.2) When he had finished reading, Jesus said:
137:8.6 (1536.3) “Ben, Yaratıcı’nın krallığının oluşumunu duyurmak için geldim. Ve, bu krallık, zengin ve fakir olan, özgür ve esaret altındaki, Musevi ve Musevi-olmayanların ibadet eden ruhlarını içine alacaktır; zira, Babam, hiçbir biçimde kişileri ayırmaz; onun derin sevgisi ve merhameti herkes üzerinedir. 137:8.6 (1536.3) “I have come to proclaim the establishment of the Father’s kingdom. And this kingdom shall include the worshiping souls of Jew and gentile, rich and poor, free and bond, for my Father is no respecter of persons; his love and his mercy are over all.
137:8.7 (1536.4) “Cennet içindeki Yaratıcı, insanların akıllarında ikamet etmek için kendi ruhaniyetini göndermektedir; ve, ben yeryüzü üzerindeki görevimi tamamladığımda, benzer bir biçimde Gerçekliğin Ruhaniyeti her bedenin üzerine yağdırılmış olacak. Ve, Babamın Ruhaniyeti ve Gerçekliğin Ruhaniyeti sizleri, ruhsal anlayışa ve kutsal doğruluğa ait gelen krallığının bir parçası kılacak. Benim krallığım bu dünyaya ait değildir. İnsan Evladı, bir gücün tahtının veya bir dünyasal ihtişamın krallığının kuruluşu için savaşlarda orduları yönlendirmeyecektir. Benim krallığım geldiğinde sizler İnsan Evladını, sonsuza kadar süren Yaratıcı’nın açığa çıkarılışı niteliğindeki Barışın Prensi olarak tanıyacaksınız. Bu dünyanın çocukları, bu dünyanın krallıklarının oluşumu ve genişlemesi için savaşmaktadır; ancak, benim takipçilerim cennetin krallığına, ahlaki kararlarıyla ve ruhaniyet zaferleri ile gireceklerdir; ve, onlar bir kez bu krallığın içine girdiklerinde, neşeyi, doğruluğu ve ebedi yaşamı bulacaklardır. 137:8.7 (1536.4) “The Father in heaven sends his spirit to indwell the minds of men, and when I shall have finished my work on earth, likewise shall the Spirit of Truth be poured out upon all flesh. And the spirit of my Father and the Spirit of Truth shall establish you in the coming kingdom of spiritual understanding and divine righteousness. My kingdom is not of this world. The Son of Man will not lead forth armies in battle for the establishment of a throne of power or a kingdom of worldly glory. When my kingdom shall have come, you shall know the Son of Man as the Prince of Peace, the revelation of the everlasting Father. The children of this world fight for the establishment and enlargement of the kingdoms of this world, but my disciples shall enter the kingdom of heaven by their moral decisions and by their spirit victories; and when they once enter therein, they shall find joy, righteousness, and eternal life.
137:8.8 (1536.5) “İlk önce, krallığa girmeyi arzulamış olanlar, ve böylece Babamınki gibi karakterin bir soyluluğunu amaç edinmeye başlayanlar, yakın bir zaman içinde ihtiyaç duyulan her şeyi ellerinde bulunduracaklardır. Ancak, size şunu tüm içtenliğimle söylüyorum: Krallığa, küçük bir çocuğun inancı ve güven duyan bağlılığı ile girmeyi amaçlamadığınız müddetçe, hiçbir biçimde buraya kabul alamazsınız. 137:8.8 (1536.5) “Those who first seek to enter the kingdom, thus beginning to strive for a nobility of character like that of my Father, shall presently possess all else that is needful. But I say to you in all sincerity: Unless you seek entrance into the kingdom with the faith and trusting dependence of a little child, you shall in no wise gain admission.
137:8.9 (1536.6) “Krallık burada veya krallık orada gibi şeyler söyleyerek sizlere gelenlere aldanmayın; zira, Babamın krallığı, görünebilen ve maddi şeylerle ilgili değildir. Ve, bu krallık, şu an içinde bile aranızdadır; zira, Tanrı’nın ruhaniyetinin insan ruhuna öğretimde bulunduğu ve onu yönlendirdiği yerde, hâlihazırda cennetin krallığı bulunmaktadır. Ve, Tanrı’nın bu krallığı, Kutsal Ruhaniyet’deki doğruluk, barış ve neşedir. 137:8.9 (1536.6) “Be not deceived by those who come saying here is the kingdom or there is the kingdom, for my Father’s kingdom concerns not things visible and material. And this kingdom is even now among you, for where the spirit of God teaches and leads the soul of man, there in reality is the kingdom of heaven. And this kingdom of God is righteousness, peace, and joy in the Holy Spirit.
137:8.10 (1536.7) “Yahya gerçekten de sizleri, tövbenizin simgesi ve günahlarınızın bağışlanması için vaftiz etmiştir; ancak, cennetsel krallığa girdiğinizde, sizler, Kutsal Ruhaniyet ile vaftiz edileceksiniz. 137:8.10 (1536.7) “John did indeed baptize you in token of repentance and for the remission of your sins, but when you enter the heavenly kingdom, you will be baptized with the Holy Spirit.
137:8.11 (1536.8) “Babamın krallığında, ne Museviler, ne de Musevi olmayanlar bulunacak, yalnızca hizmet vasıtasıyla kusursuzluğu arayanlar olacak; zira, şunu duyuruyorum ki, Babamın krallığında çok iyi bireyler olacaklar, ilk önce herkese hizmet eder hale gelmek zorundadırlar. Eğer sizler akranlarınıza hizmet etmeye gönüllüyseniz, tıpkı, yaratılmışın suretinde hizmet ederek, onun krallığı içinde Babam ile yakın bir zaman içinde oturacağım gibi, benim krallığımda benimle bir oturmalısınız. 137:8.11 (1536.8) “In my Father’s kingdom there shall be neither Jew nor gentile, only those who seek perfection through service, for I declare that he who would be great in my Father’s kingdom must first become server of all. If you are willing to serve your fellows, you shall sit down with me in my kingdom, even as, by serving in the similitude of the creature, I shall presently sit down with my Father in his kingdom.
137:8.12 (1536.9) “Bu yeni krallık, bir tarlanın iyi toprağında büyüyen bir tohum gibidir. O bütüncül meyveye birden erişmemektedir. İnsan ruhunda krallığın oluşumu ile, krallığın, sonsuza kadar sürecek doğruluğun ve ebedi kurtuluşun bütüncül meyvesine doğru olgunlaştığı an arasında belirli bir zaman zarfı geçmektedir. 137:8.12 (1536.9) “This new kingdom is like a seed growing in the good soil of a field. It does not attain full fruit quickly. There is an interval of time between the establishment of the kingdom in the soul of man and that hour when the kingdom ripens into the full fruit of everlasting righteousness and eternal salvation.
137:8.13 (1536.10) “Ve, sizlere duyurmakta olduğum bu krallık, gücün ve bolluğun bir hükümdarlığı değildir. Cennetin krallığı, bir et veya içki hususu değildir; bunun yerine o, cennette olan Babam için kusursuz hale gelmiş hizmette, ilerleyen doğruluğun ve artan neşenin bir yaşamıdır. Baba dünyasının çocuklarına, “Sizlerin nihai olarak kusursuz, tıpkı benim gibi kusursuz olmanız benim iradem değil midir?” demedi mi? 137:8.13 (1536.10) “And this kingdom which I declare to you is not a reign of power and plenty. The kingdom of heaven is not a matter of meat and drink but rather a life of progressive righteousness and increasing joy in the perfecting service of my Father who is in heaven. For has not the Father said of his children of the world, ‘It is my will that they should eventually be perfect, even as I am perfect.’
137:8.14 (1537.1) “Ben, krallığın iyi haberlerini duyurmak için geldim. Bu krallığa girecek olanların ağır yüklerine yenileri eklemek için gelmedim. Ben yeni ve daha iyi yolu duyuruyorum; ve, gelmekte olan krallığa girmeye yetkin olanlar memnuniyetle, kutsal huzuru deneyimleyeceklerdir. Ve, cennetin krallığına girmek için ödeyeceğiniz her türlü bedelden bağımsız olarak, dünyanın şeylerinde size ne mal olduysa, bu dünya içinde, ve gelecek ebedi yaşamın çağında, neşe ve ruhsal ilerleyişin kat be katını alacaksınız. 137:8.14 (1537.1) “I have come to preach the glad tidings of the kingdom. I have not come to add to the heavy burdens of those who would enter this kingdom. I proclaim the new and better way, and those who are able to enter the coming kingdom shall enjoy the divine rest. And whatever it shall cost you in the things of the world, no matter what price you may pay to enter the kingdom of heaven, you shall receive manyfold more of joy and spiritual progress in this world, and in the age to come eternal life.
137:8.15 (1537.2) “Yaratıcı’nın krallığına giriş orduların ilerleyişini, bu dünyanın yıkılmış krallıklarını, esaret boyunduruğundan kurtuluşu beklememektedir. Cennetin krallığı yakındadır; ve, oraya girenlerin hepsi, cömert bağımsızlığı ve neşeli kurtuluşu bulacaktır. 137:8.15 (1537.2) “Entrance into the Father’s kingdom waits not upon marching armies, upon overturned kingdoms of this world, nor upon the breaking of captive yokes. The kingdom of heaven is at hand, and all who enter therein shall find abundant liberty and joyous salvation.
137:8.16 (1537.3) “Bu krallık, sonsuza kadar sürecek bir egemenliktir. Krallığa girenler, Babam’a yükseleceklerdir; onlar kesin bir biçimde, Cennet içinde onun ihtişamının sağ koluna erişeceklerdir. Ve, cennetin krallığına girmiş olan herkes, Tanrı’nın evlatları haline geleceklerdir; ve, gelecek çağda böylece onlar, Yaratıcı’ya yükseleceklerdir. Ve, ben, doğru hale gelecek kişileri çağırmak için değil, günahkârları ve kutsal kusursuzluğun doğruluğu için açlık ve susuzluk duymakta olan herkesi çağırmak için geldim. 137:8.16 (1537.3) “This kingdom is an everlasting dominion. Those who enter the kingdom shall ascend to my Father; they will certainly attain the right hand of his glory in Paradise. And all who enter the kingdom of heaven shall become the sons of God, and in the age to come so shall they ascend to the Father. And I have not come to call the would-be righteous but sinners and all who hunger and thirst for the righteousness of divine perfection.
137:8.17 (1537.4) “Yahya, krallığa sizleri hazırlamak amacıyla tövbeyi duyurarak geldi; şimdi ben size, cennetin krallığına girmenin bedeli olarak, Tanrı’nın hediyesi niteliğindeki inancı duyurmak için geldim. Eğer siz, yalnızca, Babamın sizi sonsuz bir sevgi ile derinden sevdiğine inanacak olursanız, bunun sonrasında sizler, Tanrı’nın krallığı içinde olacaksınız.” 137:8.17 (1537.4) “John came preaching repentance to prepare you for the kingdom; now have I come proclaiming faith, the gift of God, as the price of entrance into the kingdom of heaven. If you would but believe that my Father loves you with an infinite love, then you are in the kingdom of God.”
137:8.18 (1537.5) İsa böyle konuştuktan sonra, oturdu. Onu duymuş olan herkes, sözleri karşısında hayretler içinde kaldı. Onun takipçileri şaşkınlık içerisindelerdi. Ancak, insanlar, bu Tanrı-insanının dudaklarından iyi haberleri almaya hazır değillerdi. Onu duymuş olanların yaklaşık olarak üçte biri, İsa’nın iletisine, onu bütünüyle kavrayamamış olsalar da inanmışlardı yaklaşık olarak başka üçte biri, kalplerinde, beklenilen krallığın bu türden tamamiyle ruhsal olan bir kavramsallaşmasını reddetmeye hazırken, geride kalan üçte biri ise, birçoğu onun gerçekten de “kendini kaybetmiş olduğuna” inanan bir biçimde, İsa’nın öğretisini kavrayamamıştı. 137:8.18 (1537.5) When he had thus spoken, he sat down. All who heard him were astonished at his words. His disciples marveled. But the people were not prepared to receive the good news from the lips of this God-man. About one third who heard him believed the message even though they could not fully comprehend it; about one third prepared in their hearts to reject such a purely spiritual concept of the expected kingdom, while the remaining one third could not grasp his teaching, many truly believing that he “was beside himself.”