163. Makale Paper 163
Mecdel’de Yetmişlinin Görevlendirilişi Ordination of the Seventy at Magadan
163:0.1 (1800.1) KUDÜS’den Mecdel’e İsa’nın ve on ikilinin geri dönüşünden birkaç gün sonra, Abner ve yaklaşık olarak elli kişiden meydana gelmiş bir takipçi topluluğu Beytüllahim’den ulaşmıştı. Bu zaman zarfında orada aynı zamanda; öğreti-yayıcıları birliği, kadınlar birliği ve Filistin’in her bir köşesinden gelmekte olan yaklaşık yüz elli kişilik gerçek ve sınanmış başka takipçi Mecdel Kampı’nda bir araya gelmişti. Kampın ziyareti ve yeniden düzenlenişi için birkaç gün ayırdıktan sonra, İsa ve on ikili, inananlardan meydana gelen bu özel topluluk için yoğun bir eğitim süreci hazırlamışlardı ve, Üstün daha sonra, bu oldukça iyi eğitilmiş ve deneyim sahibi takipçi topluluğu içinden yetmiş öğretmeni seçmiş olup, onları krallığın müjdesini duyurmak için göndermişti. Bu olağan eğitim Cuma günü, Kasım’ın 4’ü, başlamış olup, Şabat’a, Kasım’ın 19’una, kadar devam etmişti. 163:0.1 (1800.1) A FEW days after the return of Jesus and the twelve to Magadan from Jerusalem, Abner and a group of some fifty disciples arrived from Bethlehem. At this time there were also assembled at Magadan Camp the evangelistic corps, the women’s corps, and about one hundred and fifty other true and tried disciples from all parts of Palestine. After devoting a few days to visiting and the reorganization of the camp, Jesus and the twelve began a course of intensive training for this special group of believers, and from this well-trained and experienced aggregation of disciples the Master subsequently chose the seventy teachers and sent them forth to proclaim the gospel of the kingdom. This regular instruction began on Friday, November 4, and continued until Sabbath, November 19.
163:0.2 (1800.2) İsa, her sabah bu kafileye bir konuşma vermişti. Petrus, kamu duyurusunun yöntemlerini öğretmişti; Nathanyel, onları öğretme sanatında eğitmişti; Tomas, sorulara nasıl cevap verilmesi gerektiğini açıklamıştı bunlar gerçekleşirken, Matta, topluluklarının mali işleyişlerinin örgütlenişini yönetmişti. Diğer havariler de, özel deneyimleri ve doğal yetileri uyarınca bu eğitime katılmışlardı. 163:0.2 (1800.2) Jesus gave a talk to this company each morning. Peter taught methods of public preaching; Nathaniel instructed them in the art of teaching; Thomas explained how to answer questions; while Matthew directed the organization of their group finances. The other apostles also participated in this training in accordance with their special experience and natural talents.
1. Yetmişlinin Görevlendirilişi ^top 1. Ordination of the Seventy ^top
163:1.1 (1800.3) Yetmişli, Mecdel Kampı’nda Şabat öğleden sonrası, Kasım’ın 19’u, İsa tarafından görevlendirilmişti; ve, Abner, bu müjde duyurucuları ve öğretmenlerinin başına getirilmişti. Yetmişlinin bu birliği; Abner ve Yahya’nın on eski havarisinden, öncül öğreti-yayıcılarının elli birinden ve krallığın hizmetinde öne çıkmış sekiz diğer takipçiden meydana gelmişti. 163:1.1 (1800.3) The seventy were ordained by Jesus on Sabbath afternoon, November 19, at the Magadan Camp, and Abner was placed at the head of these gospel preachers and teachers. This corps of seventy consisted of Abner and ten of the former apostles of John, fifty-one of the earlier evangelists, and eight other disciples who had distinguished themselves in the service of the kingdom.
163:1.2 (1800.4) Bu Şabat öğleden sonrası öğleden sonra iki suları, yağmur fırtınaları arasında, Davud’un ve onun dört yüzden fazla kişiden meydana gelen iletici birliğinin büyük bir kısmının varmasıyla sayıları artmış halde, inanların bir kafilesi, yetmişlinin görevlendirilişine şahit olmak için Celile gölünün kıyısında toplanmıştı. 163:1.2 (1800.4) About two o’clock on this Sabbath afternoon, between showers of rain, a company of believers, augmented by the arrival of David and the majority of his messenger corps and numbering over four hundred, assembled on the shore of the lake of Galilee to witness the ordination of the seventy.
163:1.3 (1800.5) İsa, müjde ileticileri olarak kendilerini ayırmak için ellerini yetmişlinin başlarına koymadan önce, onlara hitap eder halde, şunları söylemişti: “Hasat gerçekten de boldur; ancak, emek verenler azdır; bu nedenle, güçlü bir biçimde ben hepinizden, hasadın Koruyucusu’nun kendi hasadı için sizlere daha da başka emekçileri göndermesi için dua etmenizi istiyorum. Ben birazdan sizleri krallığın ileticileri olarak ayıracağım; ben birazdan sizleri Musevilere ve gentilelilere, kuzuları kurtlara gönderirmiş gibi göndereceğim. İkişerli halde, sizler kendi yollarınıza giderken, ben sizlerden ne bir sepet ne de ilave bir giysi taşımanızı emrediyorum; zira, çıkmakta olduğunuz ilk görev yalnızca kısa bir süreliğine gerçekleşecektir. Yolunuzun dışında kimseye selam vermeyin; yalnızca kendi işinizde olun. Her ne zaman bir evde kalacak olursanız, ilk önce şunu söyleyin: Bu ev ahalisi huzur içinde olsun. Eğer barışı derinden sevenler burada yaşamaktaysa, burada kalmaya devam edin; eğer onlar burada değillerse, oradan ayrılın. Ve, bu evi seçmiş olarak, önünüze ne serilmişse onu yiyip içen bir biçimde, bu şehirde o evde kalaya devam edin. Ve, sizler bunu, emekçi yiyeceğini hak ettiği için yerine getireceksiniz. Daha iyi bir konukluk sunulabilir diye bir evden diğerine taşınmayın. Hatırlayın, yeryüzünde barışı ve insanlar arasında iyi niyeti duyurmaya giderken, sert ve aldanmış düşmanlar ile karşı karşıya gelmek durumundasınız; bu nedenle, yılanlar gibi bilge olurken, güvercinler kadar zararsız olun. 163:1.3 (1800.5) Before Jesus laid his hands upon the heads of the seventy to set them apart as gospel messengers, addressing them, he said: “The harvest is indeed plenteous, but the laborers are few; therefore I exhort all of you to pray that the Lord of the harvest will send still other laborers into his harvest. I am about to set you apart as messengers of the kingdom; I am about to send you to Jew and gentile as lambs among wolves. As you go your ways, two and two, I instruct you to carry neither purse nor extra clothing, for you go forth on this first mission for only a short season. Salute no man by the way, attend only to your work. Whenever you go to stay at a home, first say: Peace be to this household. If those who love peace live therein, you shall abide there; if not, then shall you depart. And having selected this home, remain there for your stay in that city, eating and drinking whatever is set before you. And you do this because the laborer is worthy of his sustenance. Move not from house to house because a better lodging may be offered. Remember, as you go forth proclaiming peace on earth and good will among men, you must contend with bitter and self-deceived enemies; therefore be as wise as serpents while you are also as harmless as doves.
163:1.4 (1801.1) “Ve, gittiğiniz her yerde, ‘Cennetin krallığı yakında’ diyen bir biçimde duyuruda bulunun ve zihinsel veya bedensel olarak hasta halde bulunanların tümüne yardım edin. Sizler hiçbir kısıtlama olmaksızın krallığın iyi şeylerini almış bulunmaktasınız; hiçbir kısıtlama olmaksızın bunları verin. Eğer herhangi bir şehrin insanları sizi karşılayacak olursa, onlar Baba’nın krallığına cömert bir girişi bulacaklardır; ancak, eğer herhangi bir şehrin insanları bu müjdeyi almayı reddederse, hâlihazırda, bu inanmayan ahaliden ayrılırken iletinizi duyurmaya devam edeceksiniz; öğretinizi reddedenlere şunu söyler halde: ‘Her ne kadar sizler gerçeği reddetseniz de, Tanrı’nın krallığının sizlerin yakınına gelmiş olması gerçekliğini korumaktadır.’ Sizleri duyan, beni duymaktadır. Ve, beni duyan kişi, beni gönderen O’nu duymaktadır. Müjdenizi reddeden kişi beni reddetmektedir. Ve, beni reddeden kişi, beni göndermiş olan O’nu reddetmektedir. 163:1.4 (1801.1) “And everywhere you go, preach, saying, ‘The kingdom of heaven is at hand,’ and minister to all who may be sick in either mind or body. Freely you have received of the good things of the kingdom; freely give. If the people of any city receive you, they shall find an abundant entrance into the Father’s kingdom; but if the people of any city refuse to receive this gospel, still shall you proclaim your message as you depart from that unbelieving community, saying, even as you leave, to those who reject your teaching: ‘Notwithstanding you reject the truth, it remains that the kingdom of God has come near you.’ He who hears you hears me. And he who hears me hears Him who sent me. He who rejects your gospel message rejects me. And he who rejects me rejects Him who sent me.”
163:1.5 (1801.2) İsa yetmişliye böyle konuştuğunda, Abner’den başlayarak, etrafında bir daire halinde diz çökmüş halde bulunan, her birinin başına elini koydu. 163:1.5 (1801.2) When Jesus had thus spoken to the seventy, he began with Abner and, as they knelt in a circle about him, laid his hands upon the head of every man.
163:1.6 (1801.3) Ertesi sabah erkenden Abner, yetmiş ileticiyi Celile, Samarya ve Yudea şehirlerinin tümüne gönderdi. Ve, bu otuz beş çift; tümünün Perea içindeki Pella yakınında bulunan kampa, Aralık ayının 30’unda, Pazar günü, geri döndüğü bir biçimde, yaklaşık olarak altı haftalığına duyurma ve öğretim görevine çıktı. 163:1.6 (1801.3) Early the next morning Abner sent the seventy messengers into all the cities of Galilee, Samaria, and Judea. And these thirty-five couples went forth preaching and teaching for about six weeks, all of them returning to the new camp near Pella, in Perea, on Friday, December 30.
2. Genç Adam ve Diğerleri ^top 2. The Rich Young Man and Others ^top
163:2.1 (1801.4) Görevlendirilmeyi ve yetmişliğe olan üyelik için atanmayı amaçlayan elliden fazla kişi, adayları belirlemek için İsa tarafından atanmış heyet tarafından reddedilmişti. Bu heyet Andreas, Abner ve öğreti-yayıcılarının vekil başı tarafından oluşmaktaydı. Üç kişiden meydana gelmiş bu heyetin üzerinde ortak bir biçimde anlaşmaya varamadıkları vakaların tümünde, onlar bu adayı İsa’ya getirmişti; ve, Üstün hiçbir zaman, bir müjde ileticisi olarak görevlendirilmeyi derinden arzulayan bir kişiyi dahi reddetmemişken, İsa ile konuştuklarında müjde ileticileri haline gelmeyi artık istememiş bir düzineden fazla aday bulunmuştu. 163:2.1 (1801.4) Over fifty disciples who sought ordination and appointment to membership in the seventy were rejected by the committee appointed by Jesus to select these candidates. This committee consisted of Andrew, Abner, and the acting head of the evangelistic corps. In all cases where this committee of three were not unanimous in agreement, they brought the candidate to Jesus, and while the Master never rejected a single person who craved ordination as a gospel messenger, there were more than a dozen who, when they had talked with Jesus, no more desired to become gospel messengers.
163:2.2 (1801.5) Samimi bir takipçi, şunu söyleyen bir biçimde, İsa’ya gelmişti: “Üstün, ben senin yeni havarilerinden bir tanesi olmayı istiyorum, ancak babam çok yaşlı ve ölümüne yakın; acaba, kendisini defnetmek için eve geri dönmeme izin verilebilir mi?” Bu kişiye, İsa: “Benim evladım, tilkiler kendi çukurlarına ve göğün kuşları yuvalarına sahiptir; ancak, İnsan Evladı başını koyacak bir yere sahip değildir. Sen inançlı bir takipçisin, ve sen, sevdiklerine yardım etmek için geri dönerken bu şekilde kalmaya devam edeceksin; ancak, bu, benim müjde ileticilerim için böyle değildir. Onlar her şeylerini, beni takip etmek ve krallığı duyurmak için bırakmıştır. Eğer sen görevlendirilmiş bir öğretmen olacaksan, iyi haberleri yaymak için giderken başkalarının ölüyü gömmesine izin vermelisin.” Ve, bu kişi, büyük bir hayal kırıklığı ile ayrılmıştı. 163:2.2 (1801.5) One earnest disciple came to Jesus, saying: “Master, I would be one of your new apostles, but my father is very old and near death; could I be permitted to return home to bury him?” To this man Jesus said: “My son, the foxes have holes, and the birds of heaven have nests, but the Son of Man has nowhere to lay his head. You are a faithful disciple, and you can remain such while you return home to minister to your loved ones, but not so with my gospel messengers. They have forsaken all to follow me and proclaim the kingdom. If you would be an ordained teacher, you must let others bury the dead while you go forth to publish the good news.” And this man went away in great disappointment.
163:2.3 (1801.6) Bir başka takipçi Üstün’e gelip, şunu söylemişti: “Ben görevlendirilmiş bir iletici olmayacağım, ancak ailemi kısa bir süreliğine teselli etmek için evime gitmek istemekteyim.” Ve, İsa: “Eğer sen görevlendirilirsen, her şeyi terk etmeye gönüllü olmak zorundasın. Müjde ileticileri bölünmüş kalplere sahip olamaz. Sabana elini koymuş halde herhangi bir kişi, eğer geri dönerse, krallığın bir ileticisi haline gelmeye layık değildir. 163:2.3 (1801.6) Another disciple came to the Master and said: “I would become an ordained messenger, but I would like to go to my home for a short while to comfort my family.” And Jesus replied: “If you would be ordained, you must be willing to forsake all. The gospel messengers cannot have divided affections. No man, having put his hand to the plough, if he turns back, is worthy to become a messenger of the kingdom.”
163:2.4 (1801.7) Bunun sonrasında Andreas İsa’ya, dindar bir inanan olan ve görevlendirilmeyi almayı arzulayan bir zengin genç adamı getirmişti. Matadormus ismindeki, bu genç adam, Kudüs Sanhedrin’in bir üyesiydi; o, öncesinden İsa’nın öğretisini duymuş olup, sonrasında, Petrus ve diğer havariler tarafından krallığın müjdesinde eğitilmişti. İsa Matadormus ile, görevlendirilişin içermiş olduğu zorunluluklar hakkında konuşmuş olup, kendisinden, bu hususta daha bütüncül bir biçimde öğretimde bulunana kadar kararını ertelemesini rica etmişti. Bir sonraki sabah erken saatlerde, İsa bir yürüyüş içindeyken, bu genç adam kendisine acele ile yaklaşıp, şunu söylemişti: “Üstün, ben senden ebedi yaşamın teminatlarını öğrenmek istiyorum. Gençliğimden beri emirlerin tümüne uymuş olduğumu gören bir biçimde, ebedi yaşamı elde etmek için daha neyi yapmam gerektiğini bilmek istiyorum.” Bu soruya cevap olarak, İsa: Eğer sen; evlilik-dışı ilişkide bulunma, öldürme, çalma, yalancı şahitlik yapma, aldatma, ebeveynlerini onurlandır biçiminde — emirlerin tümünü yerine getiriyorsan, iyi bir şey yapıyorsundur; ancak, kurtuluş, yalnızca yapılanların değil, inancın ödülü olan bir şeydir. Krallığın bu müjdesine inanıyor musun?” Ve, Matadormus: “Evet, Üstün, ben, senin ve havarilerinin bana öğretmiş olduğu her şeye inanıyorum. Ve, İsa, “O zaman sen gerçekten de benim takipçim ve krallığın bir evladısın”, dedi. 163:2.4 (1801.7) Then Andrew brought to Jesus a certain rich young man who was a devout believer, and who desired to receive ordination. This young man, Matadormus, was a member of the Jerusalem Sanhedrin; he had heard Jesus teach and had been subsequently instructed in the gospel of the kingdom by Peter and the other apostles. Jesus talked with Matadormus concerning the requirements of ordination and requested that he defer decision until after he had thought more fully about the matter. Early the next morning, as Jesus was going for a walk, this young man accosted him and said: “Master, I would know from you the assurances of eternal life. Seeing that I have observed all the commandments from my youth, I would like to know what more I must do to gain eternal life?” In answer to this question Jesus said: “If you keep all the commandments—do not commit adultery, do not kill, do not steal, do not bear false witness, do not defraud, honor your parents—you do well, but salvation is the reward of faith, not merely of works. Do you believe this gospel of the kingdom?” And Matadormus answered: “Yes, Master, I do believe everything you and your apostles have taught me.” And Jesus said, “Then are you indeed my disciple and a child of the kingdom.”
163:2.5 (1802.1) Bunun sonrasında genç adam şunu söylemişti: “Ama, Üstün, ben senin takipçin olmakla yetinmek istemiyorum; ben, senin yeni ileticilerinden bir tanesi olmak istiyorum.” İsa bunu duyduğunda, kendisine bakışlarını büyük bir sevgiyle indirip, şöyle söyledi: “Eğer sen bedeli ödemeye gönüllü isen, eksik olduğun bir şeyi sağlayacaksan, ileticilerimden bir tanesi haline geleceksin.” Matadormus: “Üstün, eğer seni takip etmeme izin verilecekse, ben her şeyi yapacağım.” İsa, diz çökmekte olan genç adamın alnını öpen bir biçimde, şunu söylemişti: “Eğer benim ileticim olmak istiyorsan, git ve sahip olduğun her şeyi sat; ve, ondan gelenleri fakirlere ve kardeşlerine bahşettiğinde, gel ve beni takip et; ve, sen, cennetin krallığı içinde hazinelere sahip olacaksın.” 163:2.5 (1802.1) Then said the young man: “But, Master, I am not content to be your disciple; I would be one of your new messengers.” When Jesus heard this, he looked down upon him with a great love and said: “I will have you to be one of my messengers if you are willing to pay the price, if you will supply the one thing which you lack.” Matadormus replied: “Master, I will do anything if I may be allowed to follow you.” Jesus, kissing the kneeling young man on the forehead, said: “If you would be my messenger, go and sell all that you have and, when you have bestowed the proceeds upon the poor or upon your brethren, come and follow me, and you shall have treasure in the kingdom of heaven.”
163:2.6 (1802.2) Matadormus bunu duyduğunda, yüzü düşmüştü. O ayağa kalkıp, kederli bir biçimde uzaklaşmıştı zira, o çok büyük bir mal varlığına sahipti. Bu varlıklı genç Ferisi, servetin Tanrı’nın bir iltiması olduğuna inanan bir biçimde yetiştirilmişti. İsa, onun kendisine ve zenginliklerine olan sevgisinden uzak olmadığını bilmekteydi. Üstün kendisini servete olan derin sevgiden kurtarmak istemişti, doğrudan bir biçimde servetin kendisinden değil. İsa’nın takipçileri tüm dünyasal mallarından ayrılmamışlarsa da, havariler ve yetmişli onlardan ayrılmıştı. Matadormus, yetmiş yeni ileticiden bir tanesi haline gelme arzusu duymuştu; ve, bu, İsa’nın zamansal iyeliklerinin tümünden ayrılmasını şart koymasının gerekçesiydi. 163:2.6 (1802.2) When Matadormus heard this, his countenance fell. He arose and went away sorrowful, for he had great possessions. This wealthy young Pharisee had been raised to believe that wealth was the token of God’s favor. Jesus knew that he was not free from the love of himself and his riches. The Master wanted to deliver him from the love of wealth, not necessarily from the wealth. While the disciples of Jesus did not part with all their worldly goods, the apostles and the seventy did. Matadormus desired to be one of the seventy new messengers, and that was the reason for Jesus’ requiring him to part with all of his temporal possessions.
163:2.7 (1802.3) Neredeyse her insan varlığı, çok küçük bir kötülük olarak barındırmaya devam ettiği bir şeye sahiptir; ve, cennetin krallığına olan giriş, kabul bedelinin bir parçası için bunu gerektirmektedir. Eğer Matadormus servetinden ayrılmış olsaydı, muhtemelen ellerine tekrar yetmişlinin hazinesinin idaresi verilecekti. Zira daha sonra, Kudüs'deki kilisenin kurulmasından sonra o, Üstün’ün emrine uymuştu; her ne kadar bu zaman zarfında yetmişliye olan üyeliği memnuniyetle deneyimlemek için çok geç kalmışsa da, o, Koruyucu’nun beden içindeki kardeşi olan Yakub’un başı olduğu Kudüs kilisesinin haznedarı olmuştu. 163:2.7 (1802.3) Almost every human being has some one thing which is held on to as a pet evil, and which the entrance into the kingdom of heaven requires as a part of the price of admission. If Matadormus had parted with his wealth, it probably would have been put right back into his hands for administration as treasurer of the seventy. For later on, after the establishment of the church at Jerusalem, he did obey the Master’s injunction, although it was then too late to enjoy membership in the seventy, and he became the treasurer of the Jerusalem church, of which James the Lord’s brother in the flesh was the head.
163:2.8 (1802.4) Bu her zaman böyle olmuş ve sonsuza kadar böyle olacaktır: İnsanlar, kendi kararlarına kendileri ulaşmak zorundadır. Orada, fanilerin kullanabilecekleri belirli bir düzeyde bir tercih özgürlüğü bulunmaktadır. Ruhsal dünyanın güçleri insanları zorlamayacaktır; onlar insanı, kendisinin tercih etmekte olduğu yola gitmesine izin vermektedir. 163:2.8 (1802.4) Thus always it was and forever will be: Men must arrive at their own decisions. There is a certain range of the freedom of choice which mortals may exercise. The forces of the spiritual world will not coerce man; they allow him to go the way of his own choosing.
163:2.9 (1802.5) İsa, zenginlikleri ile birlikte Matadormus’un muhtemel bir biçimde, müjde için her şeyini feda etmiş olan, insanların görevlendirilmiş bir birlikteliği haline gelemeyeceğini öngörmüştü; aynı zamanda İsa, zenginlikleri olmadan Matadormus’un insanların nihai bir önderi haline geleceğini görmüştü. Ancak, Matadormus, İsa’nın kendi öz kardeşleri gibi; İsa’nın bu zaman zarfında tam da istemiş olduğu şeyi yapmış olsaydı kendi deneyimi haline gelecek olan, Üstün ile içten ve kişisel ilişkilemden kendisini mahrum bırakmamış olması nedeniyle krallık içinde hiçbir zaman büyük bir kişilik haline gelemedi, İsa’nın istemiş olduğu şeyi mevcut bir biçimde birkaç yıl sonra yapmış olmasına rağmen. 163:2.9 (1802.5) Jesus foresaw that Matadormus, with his riches, could not possibly become an ordained associate of men who had forsaken all for the gospel; at the same time, he saw that, without his riches, he would become the ultimate leader of all of them. But, like Jesus’ own brethren, he never became great in the kingdom because he deprived himself of that intimate and personal association with the Master which might have been his experience had he been willing to do at this time the very thing which Jesus asked, and which, several years subsequently, he actually did.
163:2.10 (1803.1) Zenginliklerin, cennetin krallığına giriş ile doğrudan hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır; ancak, servete derinden sevgi besleyişin ilişkisi bulunmaktadır. Krallığın ruhsal bağlılıkları, maddiyatı baş tacı eder tutuma taabiyet ile bağdaşan nitelikte bulunmamaktadır. İnsan, bir maddi adanmışlık ile ruhsal bir ideale olası en yüksek düzeyde gerçekleşen bağlılığını paylaşamayabilir. 163:2.10 (1803.1) Riches have nothing directly to do with entrance into the kingdom of heaven, but the love of wealth does. The spiritual loyalties of the kingdom are incompatible with servility to materialistic mammon. Man may not share his supreme loyalty to a spiritual ideal with a material devotion.
163:2.11 (1803.2) İsa hiçbir zaman, servete sahip olmanın yanlış olduğunu öğretmemiştir. O yalnızca on ikili ve yetmişliden, dünyasal iyeliklerinin tümünü ortak amaca adamalarını istemiştir. Böyleyken bile, Havari Matta’nın durumunda olduğu gibi, mal varlıklarının karlı bir biçimde elden çıkarılışını kabul etmiştir. İsa birçok kez, Romalı zengin kişiye öğretmiş olduğu gibi varlıklı takipçilerine tavsiyelerde bulunmuştu. Üstün, arta kalan kazançları bilgece yatırıma dönüştürmeyi, gelecekteki ve kaçınılmaz zor durumlara karşı sigortanın kabul edilir bir türü olarak görmüştü. Havarisel hazine taştığı zaman, Yudas kaynakları, bir gelir azalışından fazlasıyla sıkıntı çekebilecekleri zaman olarak, daha sonra kullanılabilmek için bir kenara ayırmıştı. Bunu Yudas, Andreas’a başvurmasından sonra gerçekleştirmişti. İsa hiçbir zaman, sadakaların dağıtılışı dışında, havarisel mali işler ile herhangi bir ilişki içinde bulunmamıştı. Ancak, onun birçok sefer kınamış olduğu bir ekonomik istismar bulunmaktaydı ve, bu, güçlü, keskin zekâya sahip ve daha ussal olan akranların zayıf, eğimsiz ve daha az talihli olan kişiler üzerinden adil olmayan bir biçimde menfaat sağlamasıydı. İsa; erkeklere, kadınlara ve çocuklara bu türden insani olmayan bir biçimde davranılışın, cennetin krallığına ait kardeşlik ile bağdaşmadığını duyurmuştu. 163:2.11 (1803.2) Jesus never taught that it was wrong to have wealth. He required only the twelve and the seventy to dedicate all of their worldly possessions to the common cause. Even then, he provided for the profitable liquidation of their property, as in the case of the Apostle Matthew. Jesus many times advised his well-to-do disciples as he taught the rich man of Rome. The Master regarded the wise investment of excess earnings as a legitimate form of insurance against future and unavoidable adversity. When the apostolic treasury was overflowing, Judas put funds on deposit to be used subsequently when they might suffer greatly from a diminution of income. This Judas did after consultation with Andrew. Jesus never personally had anything to do with the apostolic finances except in the disbursement of alms. But there was one economic abuse which he many times condemned, and that was the unfair exploitation of the weak, unlearned, and less fortunate of men by their strong, keen, and more intelligent fellows. Jesus declared that such inhuman treatment of men, women, and children was incompatible with the ideals of the brotherhood of the kingdom of heaven.
3. Servet üzerine Söyleşi ^top 3. The Discussion About Wealth ^top
163:3.1 (1803.3) İsa’nın Matadormus ile konuşmasını bitirdiği vakit, Petrus ve havarin belirli bir kısmı kendisi etrafında toplanmıştı ve, zengin genç adam ayrılırken, İsa, başını havarilere dönen bir biçimde çevirmiş olup, şunu söylemişti: “Sizler, zenginliklere sahip olanlar için Tanrı’nın krallığına bütünüyle girmenin ne kadar zor olduğunu görüyorsunuz! Ruhsal ibadet, maddi adanmışlıklar ile paylaşılamaz; hiçbir kişi iki sahibe hizmet edemez. Sizlere, “bir devenin iğne ucundan geçmesi, inanmayanın ebedi yaşamı miras almasından daha kolaydır,’ şekilde bir değişe sahipsiniz. Ve, ben duyuruyorum ki, bir devenin iğne ucundan geçmesi ile bu, benliklerini tatmin etmek isteyen zenginlerin cennetin krallığına girmesi ile eşit kolaylıktadır.” 163:3.1 (1803.3) By the time Jesus had finished talking with Matadormus, Peter and a number of the apostles had gathered about him, and as the rich young man was departing, Jesus turned around to face the apostles and said: “You see how difficult it is for those who have riches to enter fully into the kingdom of God! Spiritual worship cannot be shared with material devotions; no man can serve two masters. You have a saying that it is ‘easier for a camel to go through the eye of a needle than for the heathen to inherit eternal life.’ And I declare that it is as easy for this camel to go through the needle’s eye as for these self-satisfied rich ones to enter the kingdom of heaven.”
163:3.2 (1803.4) Petrus ve havariler bu sözleri duyduklarında, onlar aşırı bir biçimde şaşkınlığa düşmüştü; öyle ki, Petrus şunu söylemişti: “Öyleyse, kim kurtarılabilir ki, Koruyucu? Zenginliklere sahip olan herkes krallığın dışında mı bırakılacak?” Ve, İsa şu cevabı vermişti: “Hayır, Petrus, ancak, güvenlerini zenginliklere emanet etmiş olanların tümü, neredeyse hiçbir biçimde, ebedi ilerleyişe götüren ruhsal yaşama giremez. Ancak, böyleyken bile, insan için imkânsız olanın çoğu, cennet içindeki Baba’nın uzanacağı yerin ötesinde değildir; bunun yerine bizler, Tanrı ile ilgili olan her şeyde her şeyin mümkün olduğunu tanımalıyız.” 163:3.2 (1803.4) When Peter and the apostles heard these words, they were astonished exceedingly, so much so that Peter said: “Who then, Lord, can be saved? Shall all who have riches be kept out of the kingdom?” And Jesus replied: “No, Peter, but all who put their trust in riches shall hardly enter into the spiritual life that leads to eternal progress. But even then, much which is impossible to man is not beyond the reach of the Father in heaven; rather should we recognize that with God all things are possible.”
163:3.3 (1803.5) Onlar kendi başlarına gittiklerinde, İsa Matadormus’un kendileri ile kalmayışı üzerine kederlenmişti; zira, o kendisini fazlasıyla derinden sevmekteydi. Ve, onlar göle yürüyerek indiklerinde, su kenarında oturmuş olup, Petrus, (bu zaman zarfında orada mevcut olan herkes biçiminde) on ikili adına konuşur halde, şunu söylemişti: “Bizlerin kafasını, zengin genç kişi hakkında söylemiş olduğun sözler karıştırdı. Seni takip edeceklerden tüm dünyasal mallarını bırakmalarını mı şart koşacağız?” ve, İsa şunu söylemişti: “Hayır, Petrus, yalnızca havariler haline gelecek ve benimle sizlerin gerçekleştirdiği gibi, bir aile olarak yaşamayı arzulayacak olanlar için. Ancak, Baba, çocuklarının sevgilerinin saf ve bölünmemiş olmasını şart koşmaktadır. Sizler ve cennetin gerçeklerine olan derin sevgi arasına giren her şey veya kişi bırakılmak zorundadır. Eğer bir kişinin serveti ruhun sınırlarını ihlal etmiyorsa, bu, krallığa girecek olanların ruhsal yaşamlarında önemli bir yere sahip değildir.” 163:3.3 (1803.5) As they went off by themselves, Jesus was grieved that Matadormus did not remain with them, for he greatly loved him. And when they had walked down by the lake, they sat there beside the water, and Peter, speaking for the twelve (who were all present by this time), said: “We are troubled by your words to the rich young man. Shall we require those who would follow you to give up all their worldly goods?” And Jesus said: “No, Peter, only those who would become apostles, and who desire to live with me as you do and as one family. But the Father requires that the affections of his children be pure and undivided. Whatever thing or person comes between you and the love of the truths of the kingdom, must be surrendered. If one’s wealth does not invade the precincts of the soul, it is of no consequence in the spiritual life of those who would enter the kingdom.”
163:3.4 (1804.1) Ve, bunun sonrasında Petrus: “Ama, Üstün, bizler seni takip etmek için her şeyimizi vermiş bulunmaktayız, daha ne vermeliyiz?” Ve, bunun üzerine İsa on ikilinin tümüne şunu söylemişti: “Gerçekten de, gerçekten de, sizlere söylüyorum; servetini, evini, eşini, kardeşlerini, ebeveynlerini veya çocuklarını benim ve cennetin krallığı için terk etmiş olan kişi, bunların kat be katını bu dünyada almayacaktır; bırakınız bunu, idamlarla bile ödüllendirilecektir; ancak, onlar, feda edilenlerin kat be katını gelecek olan ebedi yaşamda alacaklardır. Ancak, bu dünyada en önde gelenlerin çoğu en sonra gelecek olup, en sonda gelenler çoğu hallerde ebedi yaşam içinde ilk önce geleceklerdir. Baba kendi yaratılmışlarıyla; onların ihtiyaçları uyarınca ve bir evrenin refahına dair kendisinin bağışlayıcı ve sevgi dolu düşüncesinin ürünü olan adil yasalarına olan onların bağlılıklarını gözeten biçimde ilgilenir. 163:3.4 (1804.1) And then said Peter, “But, Master, we have left everything to follow you, what then shall we have?” And Jesus spoke to all of the twelve: “Verily, verily, I say to you, there is no man who has left wealth, home, wife, brethren, parents, or children for my sake and for the sake of the kingdom of heaven who shall not receive manifold more in this world, perhaps with some persecutions, and in the world to come eternal life. But many who are first shall be last, while the last shall often be first. The Father deals with his creatures in accordance with their needs and in obedience to his just laws of merciful and loving consideration for the welfare of a universe.
163:3.5 (1804.2) “Cennetin krallığı, çok sayıda insanı işe almakta olan ve kendi üzüm bağında çalıştırmak için sabahın erken saatlerinde işçileri tutmaya gitmiş bir ev sahibi gibidir. Bu kişi, kendilerine günde bir denariusu ödemekte anlaşmış olduğu işçileri üzüm bağına gönderir. Daha sonra, saat dokuz gibi dışarı bir çıktığında, pazarda öylece oyalanır halde olanları görünce şunu söyler: ‘Diğerleri gibi sizlerde benim üzüm bağıma gidin, her kim orada doğru şeyi yaparsa para kazanacak.’ Ve, bu kişiler doğrudan çalışmaya giderler. Bu işveren on iki gibi ve üç gibi dışarı çıkıp, aynı şeyi tekrardan yapar. Ve, öğleden sonra saat beş gibi pazara tekrar gittiğinde, hala orada oyalanan başka kişileri bulur ve kendilerine, ‘Neden bütün gün boyunca burada hiçbir şey yapmadan öylece duruyorsunuz’ diye sorar. Ve, insanlar cevap verir, ‘Bizleri kimse işe almadı ki.’ Bunun sonrasında işveren: ‘Sizlerde benim üzüm bağımda çalışmaya gidin, her kim orada doğru şeyi yaparsa para kazanacak.’ 163:3.5 (1804.2) “The kingdom of heaven is like a householder who was a large employer of men, and who went out early in the morning to hire laborers to work in his vineyard. When he had agreed with the laborers to pay them a denarius a day, he sent them into the vineyard. Then he went out about nine o’clock, and seeing others standing in the market place idle, he said to them: ‘Go you also to work in my vineyard, and whatsoever is right I will pay you.’ And they went at once to work. Again he went out about twelve and about three and did likewise. And going to the market place about five in the afternoon, he found still others standing idle, and he inquired of them, ‘Why do you stand here idle all the day?’ And the men answered, ‘Because nobody has hired us.’ Then said the householder: ‘Go you also to work in my vineyard, and whatever is right I will pay you.’
163:3.6 (1804.3) “Akşam vakti geldiğinde, bu üzüm bağı sahibi gözetmenine şunu söyler: ‘İşçileri çağır ve, en son içe alınandan başlayarak ilk olana giden bir biçimde, onlara günlüklerini ver.’ Beşte işe alınanlar da bir denarius alır, diğerleri de. Günün başında işe alılanlar ne kadar geç günlüklerini aldıklarını gördüklerinde, anlaşılan miktardan daha fazlasını almayı beklerler. Ancak, diğerleri gibi her kişi yalnızca bir denarius alır. Ve, her biri günlüğünü aldığında, ev sahibine, şunu söyleyen bir biçimde, şikâyette bulunurlar: ‘En son işe alınmış bu kişiler yalnızca bir saat çalıştı, ama sen yine de onlara, kızgın güneşin altında günün yükünü çekmiş olan bizler ile aynı ücreti ödemektesin.’ 163:3.6 (1804.3) “When evening came, this owner of the vineyard said to his steward: ‘Call the laborers and pay them their wages, beginning with the last hired and ending with the first.’ When those who were hired about five o’clock came, they received a denarius each, and so it was with each of the other laborers. When the men who were hired at the beginning of the day saw how the later comers were paid, they expected to receive more than the amount agreed upon. But like the others every man received only a denarius. And when each had received his pay, they complained to the householder, saying: ‘These men who were hired last worked only one hour, and yet you have paid them the same as us who have borne the burden of the day in the scorching sun.’
163:3.7 (1804.4) “Bunun sonrasında ev sahibi: ‘Arkadaşlarım, ben sizlere hiçbir yanlışta bulunmadım. Her biriniz günde bir denarius için çalışmaya anlaşmadınız mı? Şimdi sizlerin olanı alıp, yollarınıza gidiniz; zira, son gelenlere sizler ile aynı ücreti vermek benim arzumdur. İstediğimi yapmak benim için yasal değil midir? Yoksa sizler, iyi şeyi yapmayı arzuladığım ve bağışlama gösterdiğim için benim merhametime kötü gözle mi bakıyorsunuz?’” 163:3.7 (1804.4) “Then answered the householder: ‘My friends, I do you no wrong. Did not each of you agree to work for a denarius a day? Take now that which is yours and go your way, for it is my desire to give to those who came last as much as I have given to you. Is it not lawful for me to do what I will with my own? or do you begrudge my generosity because I desire to be good and to show mercy?’”
4. Yetmişliye Elveda ^top 4. Farewell to the Seventy ^top
163:4.1 (1804.5) Yetmişlinin ilk görevinde çıktığı gün Mecdel Kampı çevresinde heyecan verici bir zamandı. Bu sabahın erken saatleri, yetmişli ile olan son konuşmasında, İsa şunlar üzerinde vurguda bulunmuştu: 163:4.1 (1804.5) It was a stirring time about the Magadan Camp the day the seventy went forth on their first mission. Early that morning, in his last talk with the seventy, Jesus placed emphasis on the following:
163:4.2 (1804.6) 1. Krallığın müjdesi, Musevilere ek olarak gentilelilere gerçekleşen bir biçimde, dünyanın tümüne duyurulmak zorundadır. 163:4.2 (1804.6) 1. The gospel of the kingdom must be proclaimed to all the world, to gentile as well as to Jew.
163:4.3 (1804.7) 2. Hastalara yardım ederken, mucize beklemeye dair öğretiden kaçının. 163:4.3 (1804.7) 2. While ministering to the sick, refrain from teaching the expectation of miracles.
163:4.4 (1805.1) 3. Tanrı’nın evlatlarına ait ruhsal bir kardeşliği duyurun, dünyasal güç ve maddi ihtişama ait dışa dönük bir krallığı değil. 163:4.4 (1805.1) 3. Proclaim a spiritual brotherhood of the sons of God, not an outward kingdom of worldly power and material glory.
163:4.5 (1805.2) 4. Müjdeyi duyurmaya olan içten adanmışlıktan sizleri başka yöne çekecek olan aşırı toplumsal ziyaretlerle ve diğer gereksiz şeylerle vakit yitirmekten kaçının. 163:4.5 (1805.2) 4. Avoid loss of time through overmuch social visiting and other trivialities which might detract from wholehearted devotion to preaching the gospel.
163:4.6 (1805.3) 5. Eğer, bir ana merkez olarak seçilen ilk evin değerli bir ev olduğu ortaya çıkarsa, bu şehirdeki konukluğunuzun tamamı boyunca orada kalmaya devam edin. 163:4.6 (1805.3) 5. If the first house to be selected for a headquarters proves to be a worthy home, abide there throughout the sojourn in that city.
163:4.7 (1805.4) 6. Tüm doğru inananlara, Kudüs’de bulunan dini önderler ile ilişkilerinin koparılış vaktinin şimdi gelmiş olduğunu açık bir biçimde ifade edin. 163:4.7 (1805.4) 6. Make clear to all faithful believers that the time for an open break with the religious leaders of the Jews at Jerusalem has now come.
163:4.8 (1805.5) 7. İnsanın bütüncül görevinin, bu tek bir emirde özetlenmiş olduğunu öğretin: Tanrınız olan Koruyucu’yu tüm aklınız ve ruhunuz ile, komşunuzu kendiniz gibi sevin. (Bunu onlar, Ferisiler tarafından öğretilen 613 yaşam kuralının yerine insanın bütüncül görevi olarak sunacaklardı.) 163:4.8 (1805.5) 7. Teach that man’s whole duty is summed up in this one commandment: Love the Lord your God with all your mind and soul and your neighbor as yourself. (This they were to teach as man’s whole duty in place of the 613 rules of living expounded by the Pharisees.)
163:4.9 (1805.6) İsa yetmişliye, havarilerin ve takipçilerin tümü önünde bu şekilde konuştuğunda, Şimon Petrus onları baş başa toplamış olup, ellerini başlarına koyduğunda ve kendilerini krallığın ileticileri olarak ayırdığında Üstün’ün vermiş olduğu görevin bir açıklanışı olarak, görevlendiriliş vaazlarını onlara duyurmuştu. Petrus güçlü bir biçimde yetmişliden, deneyimlerinde şu erdemlere memnuniyetle sahip olmalarını talep etmişti: 163:4.9 (1805.6) When Jesus had talked thus to the seventy in the presence of all the apostles and disciples, Simon Peter took them off by themselves and preached to them their ordination sermon, which was an elaboration of the Master’s charge given at the time he laid his hands upon them and set them apart as messengers of the kingdom. Peter exhorted the seventy to cherish in their experience the following virtues:
163:4.10 (1805.7) 1. Kutsal adanmışlık. Müjde hasadı için daha fazla emekçinin gönderilişi amacıyla her zaman dua etmek. O, biri dua ettiğinde daha muhtemel bir biçimde “Ben buradayım; bana gönder” diyecek oluşunu açıklamıştı. O, gündelik ibadetlerini göz ardı etmelerine karşı uyarda bulunmuştu. 163:4.10 (1805.7) 1. Consecrated devotion. To pray always for more laborers to be sent forth into the gospel harvest. He explained that, when one so prays, he will the more likely say, “Here am I; send me.” He admonished them to neglect not their daily worship.
163:4.11 (1805.8) 2. Gerçek cesaret. Petrus onları, düşmanlıkla karşılaşacaklarıma ve sonlarının idam ile son bulacağından emin olmaları konusunda uyarmıştı. Petrus onlara, görevlerinin korkakların girişebileceği bir şey olmadığını söylemiş olup, korku içindekilerin görevlerine başlamadan önce kenara çekilmesini tavsiye etmişti. Ancak, onlardan hiçbiri geri çekilmemişti. 163:4.11 (1805.8) 2. True courage. He warned them that they would encounter hostility and be certain to meet with persecution. Peter told them their mission was no undertaking for cowards and advised those who were afraid to step out before they started. But none withdrew.
163:4.12 (1805.9) 3. İnanç ve güven. Onlar bu kısa görevlerine, tamamiyle erzaksız gitmek zorundaydılar; onlar, yiyecek, barınak ve ihtiyaç duymuş oldukları tüm diğer şeyler için Baba’ya güvenmek zorundaydılar. 163:4.12 (1805.9) 3. Faith and trust. They must go forth on this short mission wholly unprovided for; they must trust the Father for food and shelter and all other things needful.
163:4.13 (1805.10) 4. Şevk ve inisiyatif. Onlar, şevk ve ussal coşkuya sahip olmak zorundaydılar; onlar, katı bir biçimde Üstünleri’nin verdiği görevi yerine getirmek durumundaydılar. Doğuya ait selam, uzun ve detaylı bir törendi; bu nedenle, onlardan, “yollarında olmayan hiçbir kişiyi selamlamaları” istenmişti; bu, vakit kaybetmeden kişinin kendi işi ve gücüne gitmesini güçlü bir biçimde istemenin genel bir yöntemiydi. Onun, dostane selamlamayla hiçbir ilişkisi bulunmamaktaydı. 163:4.13 (1805.10) 4. Zeal and initiative. They must be possessed with zeal and intelligent enthusiasm; they must attend strictly to their Master’s business. Oriental salutation was a lengthy and elaborate ceremony; therefore had they been instructed to “salute no man by the way,” which was a common method of exhorting one to go about his business without the waste of time. It had nothing to do with the matter of friendly greeting.
163:4.14 (1805.11) 5. İyilik ve nezaket. Üstün kendilerine, toplumsal törenlerde gereksiz vakit harcamaktan kaçınmaları emrini vermişti; ancak, o güçlü bir biçimde, kendileriyle iletişim kurmak için gelen herkese nazik bir biçimde davranmayı istemişti. O, evlerinde kendilerini ağırlayacak olanlara her türlü iyilikte bulunacaklardı. Onlar, alçak gönüllü bir evi daha güç sahibi birinin evinde ağırlanmak için terk etmeye karşı katı bir biçimde uyarılmışlardı. 163:4.14 (1805.11) 5. Kindness and courtesy. The Master had instructed them to avoid unnecessary waste of time in social ceremonies, but he enjoined courtesy toward all with whom they should come in contact. They were to show every kindness to those who might entertain them in their homes. They were strictly warned against leaving a modest home to be entertained in a more comfortable or influential one.
163:4.15 (1805.12) 6. Hastaya olan yardım. Yetmişli Petrus tarafından, akıl ve bedende hasta olanları bulmakla ve sıkıntılarının iyileşmesi veya onların kökten tedavisi için ellerinden ne geliyorsa yapmakla görevlendirilmişti. 163:4.15 (1805.12) 6. Ministry to the sick. The seventy were charged by Peter to search out the sick in mind and body and to do everything in their power to bring about the alleviation or cure of their maladies.
163:4.16 (1805.13) Ve, onlar bu şekilde görevlendirildiklerinde ve eğitildiklerinde, ikişerli topluluklar halinde, Celile, Samarya ve Yudea’daki görevlerine çıkmışlardı. 163:4.16 (1805.13) And when they had been thus charged and instructed, they started out, two and two, on their mission in Galilee, Samaria, and Judea.
163:4.17 (1806.1) Her ne kadar Museviler, inanmayan milletlerin sayısının yetmiş olduğu biçimde, yetmiş rakamı için tuhaf bir bakışa sahip olmuşlarsa da, ve her ne kadar bu yetmiş iletici insanların tümüne bu müjde ile gidecek olsalar da, bizlerin anladığı kadarıyla, bu topluluğun yine de, tam da yetmiş kişiden oluşması yalnızca tesadüf eseriydi. İsa’nın, yarım düzineden başka insanı kabul etmek istemesi kesin bir gerçekti; ancak, bu kişiler, servetlerini ve ailelerini geride bırakma bedelini ödemeye isteksizlerdi. 163:4.17 (1806.1) Although the Jews had a peculiar regard for the number seventy, sometimes considering the nations of heathendom as being seventy in number, and although these seventy messengers were to go with the gospel to all peoples, still as far as we can discern, it was only coincidental that this group happened to number just seventy. Certain it was that Jesus would have accepted no less than half a dozen others, but they were unwilling to pay the price of forsaking wealth and families.
5. Kampın Pella’ya Taşınması ^top 5. Moving the Camp to Pella ^top
163:5.1 (1806.2) İsa ve on ikili bu aşamada, Üstün’ün Ürdün’de vaftiz edildiği yer olan, Pella yakınında bulunan, Perea’daki son ana merkezlerini kurmaya hazırladı. Kasım’ın son on günü Mecdel’deki heyetle geçirilmişti; ve, Salı günü, Aralık ayının 6’sı, yaklaşık olarak üç yüz kişiden meydana gelmiş bütün kafile tüm eşyaları ile birlikte gündoğumunda, nehir kenarında bulunan Pella yakınında geceyi geçirmek için yola çıkmıştı. Burası, Vaftizci Yahya’nın birkaç yıl öncesinde, bahar ayında, kendi kampını kurmuş olduğu aynı yerleşkeydi. 163:5.1 (1806.2) Jesus and the twelve now prepared to establish their last headquarters in Perea, near Pella, where the Master was baptized in the Jordan. The last ten days of November were spent in council at Magadan, and on Tuesday, December 6, the entire company of almost three hundred started out at daybreak with all their effects to lodge that night near Pella by the river. This was the same site, by the spring, that John the Baptist had occupied with his camp several years before.
163:5.2 (1806.3) Mecdel Kampı’nın dağıtılmasından sonra, Davud Zübeyde Bethsayda’ya dönüp, doğrudan bir biçimde iletici hizmetini azaltmaya başlamıştı. Krallık bu aşamada yeni bir faza girmekteydi. Her gün, Filistin’in her bir köşesinden ve hatta Roma İmparatorluğu’nun uzak bölgelerinden kutsal-yolcular ulaşmaktaydı. İnananlar zaman zaman, Mezopotamya’dan ve Dicle’nin doğusunda kalan yerlerden gelmekteydi. Bunun uyarınca, Pazar günü, Aralık’ın 18’si, kendisinin iletici birliği ile birlikte, Davud, o zamanlar babasının evinde tutmakta olduğu, öncesinde göl kenarındaki Bethsayda kampını aracılığı ile inşa etmiş bulunduğu kamp eşyalarını yük hayvanlarına yüklemişti. Bethsayda’ya bir süreliğine elveda eder halde, havarisel kampın yaklaşık olarak bir kilometre kuzeyinde bulunan bir noktaya gider halde, göl kıyısından güneye ve Ürdün nehri boyunca ilerlemişti; ve, bir haftadan daha az bir süre içinde, yaklaşık olarak bin beş yüz kutsal-yolcu ziyaretçisini ağırlamaya hazır hale gelmişti. Havarisel kamp yaklaşık olarak beş yüz kişiyi ağırlar haldeydi. Bu, Filistin’de yağmurlu olan bir dönemdi; ve, bu kalacak yerlerin, Perea’ya İsa’yı görmek ve öğretisini duymak için gelen, çoğu içten haldeki, sayıları sürekli olarak artan öğrenme arzusuna sahip kişileri ağırlaması gerekmekteydi. 163:5.2 (1806.3) After the breaking up of the Magadan Camp, David Zebedee returned to Bethsaida and began immediately to curtail the messenger service. The kingdom was taking on a new phase. Daily, pilgrims arrived from all parts of Palestine and even from remote regions of the Roman Empire. Believers occasionally came from Mesopotamia and from the lands east of the Tigris. Accordingly, on Sunday, December 18, David, with the help of his messenger corps, loaded on to the pack animals the camp equipage, then stored in his father’s house, with which he had formerly conducted the camp of Bethsaida by the lake. Bidding farewell to Bethsaida for the time being, he proceeded down the lake shore and along the Jordan to a point about one-half mile north of the apostolic camp; and in less than a week he was prepared to offer hospitality to almost fifteen hundred pilgrim visitors. The apostolic camp could accommodate about five hundred. This was the rainy season in Palestine, and these accommodations were required to take care of the ever-increasing number of inquirers, mostly earnest, who came into Perea to see Jesus and to hear his teaching.
163:5.3 (1806.4) Davud, her ne kadar Mecdel’de Filip ve Matta’nın tavsiyesine başvurmuşsa da, tüm bunların hepsini kendi inisiyatifi olarak gerçekleştirmişti. O, bu kampı inşa etmede eski iletici birliğinin büyük bir kısmını yardımcıları olarak çalıştırmıştı o bu aşamada, olağan iletici görevi içinde yirmiden daha az kişiyi kullanmaktaydı. Aralığın sonuna yakın ve yetmişlinin geri dönüşünden önce, neredeyse sekiz yüz kişiden meydana gelmiş ziyaretçi Üstün çevresinde toplanmış olup, onlar kalacak yerlerini Davud’un kampında bulmuşlardı. 163:5.3 (1806.4) David did all this on his own initiative, though he had taken counsel with Philip and Matthew at Magadan. He employed the larger part of his former messenger corps as his helpers in conducting this camp; he now used less than twenty men on regular messenger duty. Near the end of December and before the return of the seventy, almost eight hundred visitors were gathered about the Master, and they found lodging in David’s camp.
6. Yetmişlinin Geri Dönüşü ^top 6. The Return of the Seventy ^top
163:6.1 (1806.5) Cuma günü, Aralık’ın 30’u, İsa yakındaki tepelerde Petrus, Yakub ve Yahya ile beraber bulunmaktayken, yetmiş öğreti-yayıcısı, kendilerine eşlik etmekte olan sayısız inanan ile birlikte, Pella ana merkezine çiftler halinde varmaktaydı. Yetmişlinin tümü, İsa’nın kampa geri döndüğü vakit olan yaklaşık olarak beş sularında öğreti yerleşkesinde bir araya gelmişti. Akşam yemeği, krallığın müjdesine ait bu şevkliler deneyimlerimi anlatırlarken, bir saatten fazla gecikmişti. Daha öncesinde, Davud’un ileticileri havarilere, önceki haftalar boyunca bu haberlerin çoğunu getirmiş haldeydi; ancak, müjdeye ait bu yeni görevlendirilmiş kişilerin, iletilerinin aç Museviler ve gentileliler tarafından nasıl karşılanmış olduğunu kişisel olarak söyleyişlerini duymak gerçekten de ilham verici nitelikteydi. En sonunda İsa, kendi kişisel mevcudiyeti olmadan iyi haberleri yaymak için çıkan bu kişileri görebilir hale gelmişti. Üstün, krallığın ilerleyişine ciddi bir biçimde engel olmadan bu dünyadan ayrılabilecek oluşunu oldukça iyi bir biçimde bilmekteydi. 163:6.1 (1806.5) On Friday, December 30, while Jesus was away in the near-by hills with Peter, James, and John, the seventy messengers were arriving by couples, accompanied by numerous believers, at the Pella headquarters. All seventy were assembled at the teaching site about five o’clock when Jesus returned to the camp. The evening meal was delayed for more than an hour while these enthusiasts for the gospel of the kingdom related their experiences. David’s messengers had brought much of this news to the apostles during previous weeks, but it was truly inspiring to hear these newly ordained teachers of the gospel personally tell how their message had been received by hungry Jews and gentiles. At last Jesus was able to see men going out to spread the good news without his personal presence. The Master now knew that he could leave this world without seriously hindering the progress of the kingdom.
163:6.2 (1807.1) Yetmişli, “ecinnilerin bile kendilerine nasıl tabi olduklarını,” anlattıklarında, sinirsel bozuklukları çekmekte olan vakalarında nasıl muhteşem iyileştirmelerde bulunduklarını söylemekteydiler. Yine de, orada, yardımları ile giderilen gerçek ecinni iyeliğinin birkaç vakası bulunmuş olup, onlar hakkında İsa şunları söylemişlerdi: “Şeytan’ın cennetten yıldırım gibi düştüğünü görmüş olarak, bu itaatkâr olmayan küçük ruhaniyetlerin sizlere tabi olması şaşırtıcı değildir. Ancak, bunun bitmiş oluşuna çok da fazla odaklanmayın çünkü sizlere duyuruyorum ki, Babama geri döner dönmez, bu kaybolmuş birkaç ruhaniyetin talihsiz fanilerin akıllarına bir daha girememesi için, insanların tam da akıllarına bizlerin ruhaniyetlerini göndereceğiz. Ben, insanlar üzerinde sizlerin güce sahip olmasından memnuniyet duymaktayım; ancak, doğrudan bir biçimde bu deneyim nedeniyle neşelenmeyin, cennetin isim listesine adlarınızın yazılmış olmasından ve ruhsal utgunluğa ait sonsuz bir süreçte böylece ilerleyecek oluşunuz için mutluluk duyun.” 163:6.2 (1807.1) When the seventy related how “even the devils were subject” to them, they referred to the wonderful cures they had wrought in the cases of victims of nervous disorders. Nevertheless, there had been a few cases of real spirit possession relieved by these ministers, and referring to these, Jesus said: “It is not strange that these disobedient minor spirits should be subject to you, seeing that I beheld Satan falling as lightning from heaven. But rejoice not so much over this, for I declare to you that, as soon as I return to my Father, we will send forth our spirits into the very minds of men so that no more can these few lost spirits enter the minds of unfortunate mortals. I rejoice with you that you have power with men, but be not lifted up because of this experience but the rather rejoice that your names are written on the rolls of heaven, and that you are thus to go forward in an endless career of spiritual conquest.”
163:6.3 (1807.2) Ve, akşam yemeğini yemelerinden hemen önce, İsa’nın, takipçilerinin zaman zaman şahit olmuş bulundukları, duygusal coşkunluğun bu ender anlarından bir tanesini deneyimlemesi bu zaman zarfında gerçekleşmişti. O şunu söylemişti: “Yerin ve göğün Koruyucusu olan, sen Babam, sana teşekkür ediyorum; bu muhteşem müjde bilge ve doğrudan saklı iken, ruhaniyet bu ruhsal ihtişamları krallığın bu çocuklarına açığa çıkardı. Evet, benim Babam, bunun gerçekleşmesini görmek senin gözüne hoş gelse gerek; ve, ben, sana geri döndükten sonra ve bana yerine getirilmesi için vermiş olduğun görevin başına geçtikten sonra bile, iyi haberlerin tüm dünyaya yayılacak olacağını bilmekten derin mutluluk duymaktayım. Ben, tüm yönetim yetkisini benim ellerime teslim edecek oluşunun bilincinde bulunmaktan, çok büyük bir heyecan duymaktayım; başlı başına, gerçekten benim kim olduğumu bilmenden, ve başlı başına, benim ve seni açığa çıkarmış olduğum kişilerin gerçekten senin kim olduğunu bilmemizden. Ve, ben bu duyuruyu beden içindeki kardeşlerime açığa çıkarmayı tamamladığımda, yukarıdaki yaratılmışlarına açığa çıkarmayı sürdüreceğim.” 163:6.3 (1807.2) And it was at this time, just before partaking of the evening meal, that Jesus experienced one of those rare moments of emotional ecstasy which his followers had occasionally witnessed. He said: “I thank you, my Father, Lord of heaven and earth, that, while this wonderful gospel was hidden from the wise and self-righteous, the spirit has revealed these spiritual glories to these children of the kingdom. Yes, my Father, it must have been pleasing in your sight to do this, and I rejoice to know that the good news will spread to all the world even after I shall have returned to you and the work which you have given me to perform. I am mightily moved as I realize you are about to deliver all authority into my hands, that only you really know who I am, and that only I really know you, and those to whom I have revealed you. And when I have finished this revelation to my brethren in the flesh, I will continue the revelation to your creatures on high.”
163:6.4 (1807.3) İsa Baba’ya bu şekilde hitap ettiğinde, havarileri ve yardımcıları ile konuşmak için kenara çekildi: “Bu şeyleri gören gözler ve onları duyan kulaklar kutsanmışlardır. Geçmiş çağların birçok tanrı-elçisi ve büyük insanının şu an görmekte olduğunuz şeye şahit olmayı derinden arzulamış bulunduklarını sizlere söylememe izin verin. Ve, gelecek haldeki ışığın çocuklarının birçok nesli bu şeyleri duyduklarında, sizlerin onları bizzat duymuş ve görmüş olmanıza gıpta edeceklerdir.” 163:6.4 (1807.3) When Jesus had thus spoken to the Father, he turned aside to speak to his apostles and ministers: “Blessed are the eyes which see and the ears which hear these things. Let me say to you that many prophets and many of the great men of the past ages have desired to behold what you now see, but it was not granted them. And many generations of the children of light yet to come will, when they hear of these things, envy you who have heard and seen them.”
163:6.5 (1807.4) Bunun sonrasında, takipçilerinin tümüne hitap eder halde, İsa şunu söylemişti: “Sizler, ne kadar sayıda şehir ve kasabanın krallığın iyi haberlerini almış bulunduğunu, ve ne kadar sayıda yardımcım ve öğretmenimin hem Museviler hem de gentileliler tarafından kabul edilmiş olduğunu duymuş haldesiniz. Ve, krallığın müjdesine inanmayı tercih etmiş bulunan bu cemiyetler gerçekten de kutsanmış olanlardır. Ancak, bu ileticileri iyi bir şekilde almamış olan, Çorazin, Bethsayda-Yulias ve Kapernaum gibi şehirlerin ışığı reddeder sakinlerinin başına talihsizlik gelecektir. Sizlere duyuruyorum, bu yerlerde verilmiş çok büyük emekler Tire ve Şidon’a gerçekleştirilmiş olsaydı, bu tarafınızdan-adlandırıldığı-biçimiyle inanmayan şehirlerin insanları uzunca bir süredir çuval bezinde ve küllerde pişmanlıklarını belirtmiş olurlardı. Gerçekten de, yargı gününde Tire ve Şidon’a daha çok hoşgörü ile bakılacaktır.” 163:6.5 (1807.4) Then, speaking to all the disciples, he said: “You have heard how many cities and villages have received the good news of the kingdom, and how my ministers and teachers have been received by both the Jew and the gentile. And blessed indeed are these communities which have elected to believe the gospel of the kingdom. But woe upon the light-rejecting inhabitants of Chorazin, Bethsaida-Julias, and Capernaum, the cities which did not well receive these messengers. I declare that, if the mighty works done in these places had been done in Tyre and Sidon, the people of these so-called heathen cities would have long since repented in sackcloth and ashes. It shall indeed be more tolerable for Tyre and Sidon in the day of judgment.”
163:6.6 (1807.5) Ertesi günün Şabat olduğu biçimiyle, İsa yetmişliden ayrılmış olup, kendilerine şunu söylemişti: “Ben gerçekten de, Celile, Samarya ve Yudea boyunca etrafa dağılmış birçok insan tarafından krallığın müjdesinin kabulüne dair iyi haberleri taşıyan bir biçimde geri dönmüş olmanızdan büyük mutluluk duydum. Ancak, neden bu kadar şaşırmış halde sevinçlisiniz ki? İletinizin, duyuruluşunda gücü dışa vuracağını beklemiyor muydunuz? Bu müjde içinde çok az inanç besler halinde gittiğiniz de mi, başarısından bu kadar şaşırmış halde geri döndünüz? Ve, şimdi, her ne kadar ben neşeli halinize ket vurmayacak olsam da, sizleri, ruhsal gurur olarak, gururun dışarıdan kolayca görülemeyecek olan detaylarına karşı sert bir biçimde uyarmak istiyorum. Eğer siz, adaletsiz olan, Lucifer’in çöküşünü anlayacak olursanız, ruhsal gururun her türünden ulvi bir biçimde kaçınmayı arzu edersiniz. 163:6.6 (1807.5) The next day being the Sabbath, Jesus went apart with the seventy and said to them: “I did indeed rejoice with you when you came back bearing the good tidings of the reception of the gospel of the kingdom by so many people scattered throughout Galilee, Samaria, and Judea. But why were you so surprisingly elated? Did you not expect that your message would manifest power in its delivery? Did you go forth with so little faith in this gospel that you come back in surprise at its effectiveness? And now, while I would not quench your spirit of rejoicing, I would sternly warn you against the subtleties of pride, spiritual pride. If you could understand the downfall of Lucifer, the iniquitous one, you would solemnly shun all forms of spiritual pride.
163:6.7 (1808.1) “Sizler, fani insanlara kendisinin bir Tanrı evladı olduğunu öğretmenin bu büyük görevine girişmiş bulunmaktasınız. Ben sizlere yolu göstermiş bulunmaktayım; görevinize gidin, ve iyi şeyleri yapmaktan yorgun düşmeyin. Sizlere ve çağlar boyunca adımlarınızı takip edecek olan herkese, şunu söylememe izin verin: ben her zaman yakında bulunmaktayım; ve, benim davet çağrım her zaman yakında olup, her zaman yakında bulunacaktır. Emek veren ve ağır yük taşıyan hepiniz, bana gelin; ben sizleri dinlendireceğim. Benim boyunduruğumu giyin ve beni öğrenin; zira, ben gerçek ve sadık olanım; ve, sizler, ruhlarınız için ruhsal istirahatı bulacaksınız. 163:6.7 (1808.1) “You have entered upon this great work of teaching mortal man that he is a son of God. I have shown you the way; go forth to do your duty and be not weary in well doing. To you and to all who shall follow in your steps down through the ages, let me say: I always stand near, and my invitation-call is, and ever shall be, Come to me all you who labor and are heavy laden, and I will give you rest. Take my yoke upon you and learn of me, for I am true and loyal, and you shall find spiritual rest for your souls.”
163:6.8 (1808.2) Ve, onlar, Üstün’ün vermiş olduğu sözleri sınadıklarında onun sözlerinin doğru olduğunu buldular. Ve, bu günden beri sayısız binler de, aynı sözleri sınamış ve onların kesinliğini onaylamıştır. 163:6.8 (1808.2) And they found the Master’s words to be true when they put his promises to the test. And since that day countless thousands also have tested and proved the surety of these same promises.
7. Son Görev için Hazırlanış ^top 7. Preparation for the Last Mission ^top
163:7.1 (1808.3) Birkaç sonraki gün, Pella kampında yoğun vakitlerdi; Perea görevi için hazırlıklar tamamlanılmaktaydı. İsa ve birliktelikleri; sadece, Üstün’ün yeryüzü üzerindeki son emekleri için Kudüs’e girişi ile sonlanmış bulunan, Perea’nın tamamından meydana gelen üç aylık turne olarak, son görevlerine girmek üzereydiler. Bu süreç boyunca İsa ve on iki havarinin ana merkezi, Pella kampında yönetilmekteydi. 163:7.1 (1808.3) The next few days were busy times in the Pella camp; preparations for the Perean mission were being completed. Jesus and his associates were about to enter upon their last mission, the three months’ tour of all Perea, which terminated only upon the Master’s entering Jerusalem for his final labors on earth. Throughout this period the headquarters of Jesus and the twelve apostles was maintained here at the Pella camp.
163:7.2 (1808.4) Artık İsa için, dışarı gidip insanlara öğretide bulunmak gerekli olan nitelikte değildi. Onlar bu aşamada kendisine her hafta artan sayılarda ve, yalnızca Filistin’den değil aynı zamanda tüm Roma dünyasından ve Yakın Doğu’dan olmak üzere, dünyanın her bir tarafından gelmekteydi. Her ne kadar Üstün, Perea turnesinde yetmişliye katılmış olsa da, o vaktinin büyük bir çoğunluğunu, kalabalıklara öğreten ve on ikiliyi eğiten bir biçimde, Pella kampında geçirmişti. Bu üç aylık süreç boyunca, havarilerin en azından onu İsa ile birlikte kalmıştı. 163:7.2 (1808.4) It was no longer necessary for Jesus to go abroad to teach the people. They now came to him in increasing numbers each week and from all parts, not only from Palestine but from the whole Roman world and from the Near East. Although the Master participated with the seventy in the tour of Perea, he spent much of his time at the Pella camp, teaching the multitude and instructing the twelve. Throughout this three months’ period at least ten of the apostles remained with Jesus.
163:7.3 (1808.5) Kadınların birliği de aynı zamanda, Perea’nın daha büyük şehirlerinde yetmişliyle beraber emek vermek için yola çıkmaya hazırlanmaktaydı. On iki kadından meydana gelen bu çekirdek topluluk yakın bir zaman içerisinde, ev ziyaretleri çalışmalarında ve hasta ve sıkıntı içindekilere yardım etme sanatında elli kadından meydana gelen daha geniş bir birliği eğitmiş haldeydi. Şimon Petrus’un eşi, Perpetua, kadınlar birliğinin bu yeni biriminin bir üyesi haline gelmiş olup, kendisine, Abner altında bulunan büyüyen kadınlar topluluğuna ait çalışmalarının önderliği görevi verilmişti. Hamursuz’dan sonra, o, öğreti-yayıcı turnelerinin tümünde kendisine eşlik eden bir biçimde, tanınmış eşiyle kalmıştı ve, o, Petrus’un Roma’da çarmığa gerildiği gün, arenada yaban hayvanlarına yem olarak atılmıştı. Bu kadınların yeni birliği aynı zamanda, Filip ve Matta’nın eşlerine ek olarak Yakub ve Yahya’nın annesine üyeleri olarak sahip olmaktaydı. 163:7.3 (1808.5) The women’s corps also prepared to go out, two and two, with the seventy to labor in the larger cities of Perea. This original group of twelve women had recently trained a larger corps of fifty women in the work of home visitation and in the art of ministering to the sick and the afflicted. Perpetua, Simon Peter’s wife, became a member of this new division of the women’s corps and was intrusted with the leadership of the enlarged women’s work under Abner. After Pentecost she remained with her illustrious husband, accompanying him on all of his missionary tours; and on the day Peter was crucified in Rome, she was fed to the wild beasts in the arena. This new women’s corps also had as members the wives of Philip and Matthew and the mother of James and John.
163:7.4 (1808.6) Krallığın emeği bu aşamada, İsa’nın kişisel önderliği altında son fazına girmeye hazırlanmaktaydı. Ve, bu mevcut faz, Celile’de meşhur halde bulunduğu geçmiş günler boyunca Üstün’ü takip etmiş bulunan mucize-aklında ve harika-arar kalabalıklar ile derin bir ruhsal tezatlıkta bulunmaktaydı. Buna rağmen, hala kendi takipçileri arasında; maddi-akılda olan ve cennetin krallığının, Tanrı’nın kâinatsal babalığının ebedi gerçekliği üzerine kurulmuş olan insanın ruhsal kardeşliği oluşunun gerçekliğini kavramada başarısız olan çok sayıda kişi bulunmaktaydı. 163:7.4 (1808.6) The work of the kingdom now prepared to enter upon its terminal phase under the personal leadership of Jesus. And this present phase was one of spiritual depth in contrast with the miracle-minded and wonder-seeking multitudes who followed after the Master during the former days of popularity in Galilee. However, there were still any number of his followers who were material-minded, and who failed to grasp the truth that the kingdom of heaven is the spiritual brotherhood of man founded on the eternal fact of the universal fatherhood of God.